İngilizce'den Çeviren: Özlem Temizöz
Çocukların hayatlarında ölüm olsa da üzerine konuşma noktasında sorunlar yaşıyoruz. Ancak Türkiye’de Gergedan Yayınları tarafından basımı yapılan ve çocuklarla ölüm üzerine konuşmamıza imkan veren “Annem Her Yerde” kitabı tam da bu konudan yola çıkıyor.
Kitapta beş yaşındaki bir kız çocuğuna annesinin ölümü anlatılıyor. Yazarı Pimm van Hest hem eğitimci hem de psikoloji eğitimi almış biri ve çocuklarla gerçek yaşam üzerine her şeyi konuşabileceğimizi söylüyor.
Hollanda’da yaşayan yazar ile ölüm, çocuklar ve onlarla yaşama dair konuşabileceklerimiz üzerine bir söyleşiyi internet üzerinden gerçekleştirdik.
Kitabınız “Annem Her Yerde” ölümü anlatıyor. Oldukça zor bir konu... Ölüme dair yazmaya nasıl karar verdiniz?
Bu konuyu seçtim çünkü ölüm her daim etrafımızda olan bir olgu. “Annem Her Yerde”de anlattığım ölüm aslında her zaman ve her yerde.
Neyse ki ölüm her zaman sevdiğimiz insanların kaybı şeklinde çıkmıyor karşımıza. Zaman zaman hayvanların (evcil hayvanlarımızın) ölümü ya da doğada (yaprakların dökülmesi) bir ağacın veya bir gülün ölümü şeklinde çıkıyor karşımıza. Ben bu kitabımla çocukların doğanın bu önemli ve olmazsa olmaz yönünü fark etmelerini ve bunun hakkında konuşabilmelerini istedim.
Gerçek şu ki, çoğu çocuk aslında ölümden korkmaz ve ölümün çok doğal bir durum olduğunu düşünür. Ölümle ilgili hemen hemen tüm vakalarda, ölüme dair kendi korkularını çocuklarına yükleyen ve yöneltenin bizzat yetişkinler (ebeveynler) olduğunu görürüz.
Yani çocuklara ölümle nasıl baş edileceğini, öyle ya da böyle, öğreten yetişkinlerin oluşturduğu toplumdur. İşte bu nedenle bu kitabı yazdım.
Ölümün, yaşamın doğal ve olmazsa olmaz bir parçası olduğunu çocuklara –dürüst olmak gerekirse aynı zamanda yetişkinlere de- göstermek ve böylece -her ne kadar bunun çok korkunç olduğunu ve bunu nasıl yapacaklarını bilmediklerini düşünseler de- ellerinde çocuklarla ölüm hakkında konuşabilmeleri için bir araç olmasını sağlamak için.
Kitapta vermek istediğim temel mesaj çocukların (ve yetişkinlerin) ölümü her daim korkulacak bir olgu olarak görmemelerini, yaşamın ve yaşamanın olmazsa olmaz ve çok önemli bir parçası olarak kucaklamalarını sağlamak!
TIKLAYIN - HAYAL, GERÇEK VE ÇOCUKLAR
Pimm van Hest ve ilham kaynağı |
Çocuklar için yazmaya ne zaman başladınız? Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? 25 Ağustos 1975’te Hollanda’nın Veldhoven kentinde doğdum. Ortaöğrenimimi tamamladıktan sonra ilkokul öğretmeni olmak üzere eğitim aldım. Üniversite eğitimimin son yılında bitirme tezi olarak bir çocuk kitabı yazdım: Keob ve Arkadaşlarının Gizemli Maceraları. Bir yıl öğretmenlik yaptıktan sonra tekrar öğrenimime devam etmeye karar verdim: Tilburg’da (Hollanda) psikoloji eğitimi almaya başladım. Serbest zamanlarımda, Eindhoven’da (Hollanda) yer alan büyük bir kitapçıda çalışmaya başladım. 2002 yılında eşim Eduard ile tanıştım ve 2008’de kızımız Moira’yı evlat edindik. Evlat edinme işlemleri için kaydımızı yaptırdık ve böylece evlat edinme sürecimiz başladı. Bu süreç boyunca “evlat edin(il)me” durumunu küçük bir çocuğa gerçekçi bir biçimde açıklayan çok sayıda kitap bulunmadığını fark ettim. Sanırım benim en önemli özelliklerimden bir tanesi de bu: öykülerimin çocuklar için gerçekçi olmasını ve çoğu resimli kitapta olduğu gibi çocukların öyküyü bir hayvanın gözünden ya da kendilerini öykü kahramanı olan hayvanlarla karşılaştırmak suretiyle değil de, öykülerimin içinde doğrudan kendilerini görebildikleri, başkahramanın çocuk olduğu gerçekçi bir öykü ve bu kahramanın sorduğu gerçek sorular suretiyle algılamalarını istiyorum. İlk kitabınızın adı nedir ve kendinizi bir yazar olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Size en büyük ilham kaynağı nedir/kimdir? İlk resimli kitabım Rosita. Bunu çok sayıda başka kitap takip etti. Henüz üç aylıkken bizimle birlikte yaşamaya başlayan küçük kızımız Moira, soruları ve içinde yaşadığımız dünyayı algılama şekliyle her daim ilham kaynağım oldu. Bu nedenle resimli kitap yazarı olmam konusunda en büyük ilham kaynağımın Moira olduğunu söyleyebilirim. |
Hiç Yolanda gibi bir kızla karşılaşıp ona ölümü anlattınız mı daha önce? Ölümle ilgili olarak yazmanızın özel bir sebebi var mı?
Aslına bakılırsa bana bu kitabı yazma fikrini veren çok özel bir Yolanda var. Yolanda 20 yaşındayken annesini kaybeden çok özel bir arkadaşım. Annesi ile tanışma fırsatım olmadı çünkü ben Yolanda ile tanıştığımda annesi ölmüştü. Ancak Yolanda’ya sık sık annesi hakkında sorular sordum ve bu şekilde yıllar geçtikçe onun hakkında bilgi edinmeye başladım.
Yıllardır ölümü, ölümün yaşamın çok önemli ve olmazsa olmaz bir parçası olduğunu anlatan bir kitap yazmayı düşünüyordum.
Bir noktada, Yolanda ile geçirdiğim özel bir akşamdan sonra parçaları birleştirdim ve o yanımdan ayrılır ayrılmaz bilgisayarımın başına geçtim ve öyküyü yazdım: Tinsel bir şekilde tuşlara basan bendim, ancak öykü kendi kendini yazıyordu. Çok özel ve güzel bir deneyimdi.
Bir çocuk kitabı yazarken nelere dikkat edilmeli?
Bence dikkat edilmesi gereken çok fazla şey yok aslında. Benim özellikle üzerinde durduğum nokta (küçük) çocuklara dünya hakkında her şeyi anlatmanın ve açıklamanın yollarını bulmaya çalışmak. Var olanı çocuklardan uzak tutmamaya, onun yerine tam olarak “her şeyi” onlara açıklamaya çalışıyorum.
Benim odak noktam bu: “küçüklere (yaşama dair) büyük şeyleri” anlatmanın yollarını bulmak. Bunda da çoğu zaman sezgisel olarak, olaylara bir çocuğun perspektifinden bakarak yazıyorum.
Hâlihazırda üzerinde çalıştığınız diğer bir kitabın da Türkçeye çevrileceğini duydum. Biraz bahseder misiniz?
Bu kitabın adı “Kaçarken”. Belçika’da ve Hollanda’da “Op de vlucht” adı ile çıktı ve birkaç ülkede daha okuyucu ile buluşacak. Danimarka, Almanya ve tabii ki Türkiye!
Bu kitap mültecilerle ve özellikle de mülteci çocuklarla ilgili. Bu sancılı ve zor konuyu çocuklara açıklayan bir öykü yazmak istedim. Ve bilhassa bu öyküyü, çünkü ne yazık ki küçük yaşta çocuklar bizzat bu ağır çileye maruz kalıyorlar. Onlara başlarına gelen durumla ilgili seslerini duyurma fırsatı vermeye ve bu sürece maruz kalmayan çocukları bu konu hakkında düşünmeye ve akranları ile bunu konuşmaya teşvik etmek istedim.
Kitap gerçekçi bir kitap ve bu nedenle biraz karanlık ve acılı bir şekilde başlıyor, ancak kitabın geri kalan kısımlarında daha fazla ışık, renk, iyimserlik ve umut var. Kitabın çizeri olan Aron Dijkstra ile birlikte bunu başarmaya çalıştık.
Kitaplarınızı farklı coğrafyalarda görünce ne düşünüyor, ne hissediyorsunuz?
Bu en güzel ve en özel duygulardan biri. Kitaplarımın tüm dünyada basılması ve okurla buluşması; Hollanda’dan Almanya ve İtalya’ya, Türkiye’den Çin’e çocukların ve ebeveynlerinin öykülerimizi okuyabiliyor olmaları...
Öykülerim 14 farklı dilde basıldı ve hemen hemen dünyanın tüm ülkelerinde satın alınıp okunabilir. Bizzat ben bunu algılayamıyorum. Kutsanmış ve onurlandırılmış hissediyorum.
Sizce tüm duygular insanlar için ortak mıdır? Sizi daha çok okunur kılan bu algılama şekliniz mi?
Kısaca belirtmem gerekirse: Bence yaşımız, cinsiyetimiz, inandığımız din, ten rengimiz ne ya da sevdiğimiz kim olursa olsun hepimiz hayatta aynı sorularla karşı karşıya geliyoruz. Hepimiz bu güzel dünyada yaşayan insanlarız. O nedenle hepimiz birbirimize bir şeyler aktarabiliriz. “Kaçarken” adlı kitabımda Dr. F. M. Wibaut’tan bir alıntıya yer verdim. Bence bu alıntı her şeyi anlatıyor:
Yalnızca bir ülke var: dünya
Yalnızca bir millet var: insan
Yalnızca tek bir inanç var: sevgi
Bize yazma süreciniz, çalışmalarınız ve gelecekle ilgili planlarınızdan söz eder misiniz?
Her zaman hakkında öykü yazabileceğim çok sayıda fikrim olduğu için kendimi şanslı hissediyorum. Muhtemelen hakkında yazabileceğimden/gerçekleştirebileceğimden daha fazla fikrim olması lüksüne sahibim. Yayıncım “Clavis” bana bu öyküler üzerinde çalışma ve birlikte çalışmak istediğim çizerleri seçme fırsatı veriyor.
Şimdiye dek neredeyse 16 kitap yazdım ve 12 farklı çizerle çalıştım. Bu benim için büyük bir mutluluk kaynağı. Hayatımın geri kalanında da bu işle uğraşmak en çok istediğim şey: bir şeyler yaratmak ve bunu dünyaya sunmak.
Sıradaki ve en yeni kitabımın adı “Sana kalbimi veriyorum”. Bu kitap yaşam döngüsünü konu alan manevi bir öyküden oluşuyor. Çocuklar için (ve tıpkı “Annem Her Yerde” ve “Kaçarken” gibi aynı zamanda yetişkinler için) bir sanat kitabı.
Kitapta okura geçmiş, şimdi ve geleceğe dair çok hoş bir bakış sunan çok güzel kesme çıkarma faaliyetleri yer alıyor. Bu sıradışı kitabı son derece yetenekli bir sanatçı olan Sassafras De Bruyn ile birlikte hazırladım.
Bu yıl içerisinde depremle ilgili eğitici bir kitap yayımlanacak. Kitabın çizeri de Margot Senden olacak. Yılın sonuna doğru ise küçük bir çocuk ve büyükbabasının ölüm ve küçük çocukların ölüm hakkında merak ettikleri her şeye dair konuşmaları konulu felsefi bir çocuk kitabım okurla buluşacak. Kitabın adı: “Belki ölmek bir kelebek olmak gibidir”, çizeri ise Lisa Brandenburg olacak.
Ayrıca çocuk romanı ile uğraşıyorum ve günün birinde bir yetişkin romanı ile devam etmek istiyorum. Yeterince planım var yani.
Ebeveynler çocuklarına kitap okurken nelere dikkat etmeli? Bu konuda tavsiyeleriniz var mı?
Önemli olan şu ki, resimli kitaplar özellikle küçük çocuklara kendilerinin aslında kim olduğunu, dünyanın nasıl işlediğini, nasıl tepki vereceklerini ve dünya ile nasıl etkileşim kuracaklarını öğretir.
Bence yetişkinler “yalnızca” öyküyü çocuklara okumalı ve gerisini öyküye ve çocuğa bırakmalıdır. Çoğu zaman öykünün içinden bir şeyleri çekip çocuğa göstermek zorunda değilsinizdir. Bırakın öykü işlevini yerine getirsin. Siz çocuğunuzun tepkilerine karşılık olarak tepki verin ve onunla etkileşime geçin. Onun sorularını cevaplayın, ifadelerine ve bulgularına tepki verin. (SS/YY)
* Annem Her Yerde, Pimm Van Hest, Gergedan Yayınları
* Bu yazı Oğlaklara Kitaplar’da yayınlandı.