Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF), çocuk istismarına dair kanun tasarısına dair milletvekilleri ve kamuoyuna açık mektup yazdı.
Federasyon Başkanı Canan Güllü imzasıyla yazılan mektupta, önleyici tedbirler olmaksızın yapılmak istenen ceza arttırımının Türkiye'de çocuk istismarı sorununun ortadan kaldırmayacağı belirtildi.
Halihazırda yürürlükte olan yasa maddelerinin, tasarıyla yeni getirilen yaptırımlarmış gibi sunulduğunu belirten TKDF, çocuğa karşı cinsel suçlarda kademeli yaş sınırlamasının 15 yaştan 12 yaşa indirilmesine de tepki gösterdi ve 18 yaşına kadar her bireyin çocuk sayıldığını hatırlattı.
“Bu tasarı; toplumun ağzını kapamak için ‘-mış gibi’ yapmış olmaktır, her geçen gün artış göstermekte olan vakaların üzerini ‘kanun yaptık’ bahanesiyle örtmek ve görünmez kılmaktır; bir nebze olsun vakaların çözümünü hızlandıran medya desteğinin yayın yasaklarıyla önlenmesi ve var olan yasa maddelerinin kelime oyunları ile yeniden yazılmasıdır.
"Çocukların cinsel istismardan korunmasının tek yolu suçların faillerini ağır şekilde cezalandırmak değildir. Ağır cezalar, failler bakımından etkili olabilirse de yeni faillerin ortaya çıkmasını önlemeye yeterli olmayacaktır. Asıl sorun, yasal düzenlemeden değil, yargılama kalitesinden ve yargı sisteminin içinde bulunduğu zihniyet dönüşümünün sağlanmamış olmasından, Uluslararası sözleşmelerden olan İstanbul Sözleşmesi’nin gerektiği şekilde uygulanmıyor olmasından ve elbette toplumsal cinsiyet eşitliğini yüksek sesle dile getirecek ‘siyasi irade eksikliğinden’ kaynaklanmaktadır."
Mektubun tam metni için tıklayın.
“Cezaların arttırılması en az etkili yöntem”
Açıklamada şu ifadeler öne çıktı:
“Cezaların arttırılması bazı durumlar için gerekli ise de Türkiye’de bu sorunun tamamen ortadan kaldırabilmesi bakımından ‘en az etkili olacağını’ düşündüğümüz bir yöntem.
“Yasa tasarısında ‘cinsel istismardan ceza alan kişi, devlet memuru olamayacak’ maddesi var. Oysa çocukların cinsel istismarı suçunu düzenleyen TCK’nın 103. maddesinin halen yürürlükte olan hükmü uyarınca, bu suçu işleyen kişinin alabileceği en düşük ceza üç yıl hapis cezası. Buna göre halen yürürlükte olan kanun hükümleri uyarınca; çocuğun cinsel istismarı suçundan ceza alan kişinin devlet memuru olması veya memuriyette kalma imkanı zaten yok.
"Yargı kararlarında sıklıkla okuduğumuz ‘ereksiyon olamadı’, ‘vücuda organ sokulmadı’ gibi nedenlerle verilen beraatları hatırlayacaksınız. Tasarıda cinsel istismar vücuda organ ya da cisim sokulması ile tanımlanarak ceza artırımına gidilmiş. Oysaki, sadece kamuoyuna yansıyan onlarca vakada dahi mağdurun vücuduna herhangi bir organ ve/veya cisim sokulmadan gerçekleştirilen istismarlar mevcut ve bu husus kesinlikle görmezden gelinmiş.
“Tasarı, ceza konusunda yürürlükte olan düzenlemedeki 39 yıllık ceza süresini 50 yıla, 33 yıllık süreyi ise 40 yıla çıkarıyor. Hiçbir koruyucu önlem almadan sadece ceza artırımının bir çözüm olduğuna inanmamız bekleniyor.
“12 değil 18 yaş sınırı olmalı"
“Tasarı kademeli yaş sınırlamasını 15 yaştan 12 yaşa indiriyor. Daha önce TBMM getirilen ve biz kadın örgütlerinin kısaca ‘Tecavüz Önergesi’ olarak adlandırdığımız talep, Madde 103 ile gündeme alınmış ve şimdiki tasarı ile 12 yaş sınırını kesinleştirilmiş. Bir Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye göre 18 yaşına kadar her birey çocuk sayılır. 12 yaş sınırının asla kabul edilebilir, meşru bir açıklaması olamaz.
“Tasarı ile Çocuk Koruma Kanunu’nun 6. maddesinde yer alan ‘Sosyal Hizmetler Kurumu’ ibareleri yerine ‘Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ ibarelerinin gelmesi öngörülüyor. Esasen bu değişikliğe gerek yoktur. Zira Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kurulmasına ilişkin 633 sayılı KHK’nin 35. maddesi uyarınca; ‘Mevzuatta, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, (...) yapılan atıflar Bakanlığa; (...) yapılmış sayılır.’
"Kimyasal hadım hak ihlali"
“Tasarıda bahsi geçen kimyasal hadım uygulaması, AİHS ile koruma altına alınmış bulunan haklar kapsamında birçok hakkı ihlal ediyor. Anayasa’nın 17. maddesinde, kişinin vücut bütünlüğüne rızası dışında dokunulamayacağı hüküm altına alınır. İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre de kişilere insani olmayan ceza verilemez. Tasarının bu haliyle 'idam cezası' gibi popülist tartışmaların tekrarına kapı açması ve hak ihlallerine neden olması mümkün görünüyor.
"Medyaya kısıtlamanın içeriği belirsiz"
“Bununla beraber medyaya getirilecek yayın kısıtlamasının içeriği ve niteliği belirsizdir. Tasarı bu haliyle toplumun bilgilenme hakkını ortadan kaldırmaya yönelik ağır bir risk içeriyor; zira bu kısıtlama, konunun görünür olmasını, kamuoyu gündeminde tutulmasını ve failin ifşası neticesi caydırıcılık özelliğini ortadan kaldırıyor." (BK)