Kusurlu olan onlar değil!
Yukarıdaki başlık haberden alıntıdır. 50'li yıllarda ABD'de çok yaygın olan "Çocuk Felci" hastalığıyla savaşım için kurulmuş bulunan "March of Dimes"ın desteğiyle gerçekleştirilen ve beş yıl süren bir araştırma sürecinde yukarıdaki sonuca ulaşılmış.
Aynı araştırmaya göre her yıl beş yaşın altında en az 3 milyon çocuğun doğum kusurları nedeniyle öldüğü ortaya çıkarılmış. Çalışma raporunda bu çocuklarının önemli bir bölümünün de "zihinsel" sorunlarla yaşamlarını sürdürdüğü anlaşılmış.
Sebep ekonomik ve sosyal yetersizlik
Üstelik araştırmacılar sakatlıkların yüzde 70'inin basit yöntemlerle engellenebilir veya önlenebilir olduğunu ortaya koymuşlar.
Bu olumsuzluğa neden olan koşulların başında ise ekonomik ve sosyal yetersizlik geliyor. Çünkü orta ve düşük gelir seviyesi olan ülkelerde çocukların ölüm veya sakat kalma riskleri daha fazla. Araştırmaya göre Sudan'da 1000 canlı doğumdan 82'si kusurlu olurken, Fransa'da 40 olarak saptanmış.
Hamilelikte destek ve bilgi, kurtarıcı
Sağlıkla ilgili olumsuzlukları öngörmek bilimin olanakları arttıkça çoğalıyor. Ancak yine de ekonomik yetersizlik bunların ortaya çıkmasının en başta gelen sorumlusu. Daha önceki yazılarımızda belirttiğimiz genetik danışmanlık, izleme ve buna yönelik girişimler "yaşam kurtarıcı" olabiliyor.
Ama en az onun kadar önemli bir diğer unsur da annenin "hamileliği sırasında" karşı karşıya kalınan olumsuzluklardır. Bunlar doğacak bebeklerin yaşamı ve sağlığı üzerinde önemli rol oynar.
Gebelik sırasında anne sağlığına gereken önemin verilmesi, bu dönemde annenin iyi beslenmesi, doğrudan ya da dolaylı risklerden uzak tutulması ve korunması, gebelik döneminde bir sağlık kuruluşu tarafında yeterli biçimde izlenmesi ve doğrumun bir sağlık kurumunda ve sağlıkçıların gözetimi altında yapılması gibi temel ve basit kurallar çocukların yaşam ve sağlıkları açısından çok önemlidir.
Özellikle başta ileri yaşlardaki gebelikler olmak üzere, zor koşullarda geçen hamileliğin söz konusu olduğu durumlarda bu destekler mutlaka sağlanmalıdır.
Bunların hepsi bir çok belge ve sözleşmede tanımlanan ve ortaya konulan haklardır. Bu hakların muhatabı her ne kadar bundan yararlanacak olan bireyler, anneler gibi görünse de aslında "dünyaya gözünü açacak olan çocuklar"ın temel hakları arasında sayılmalıdır.
Aynı araştırmada gelişmekte olan ülkelerde doğum kusurları ile ilgili büyük bilgi eksikliği olduğu gösterilmiş. Bu konuda yapılan ve sorunları önlemeye yönelik çeşitli çalışmaların sonucunda büyük farklılıkların ortaya çıktığı belirlenmiş.
Örneğin İran'da, bebek sahibi olacak çiftlere uyguladığı genetik testler sayesinde ölümcül tip bir anemi hastalığına rastlanma sıklığı yüzde 30 azalmış. Benzer biçimde Şili'de de bebeklerde karşılaşılan bir çeşit sinirsel hastalığı engellemek amacıyla ekmek hamuruna besin halindeki folik asitin eklenmesi suretiyle bu hastalığa rastlanma sıklığı yüzde 40 azaltılmış.
Türkiye'de de zaman zaman uygulanan çeşitli yöntemlerle benzer hastalıkların ortaya çıkmasının azaldığı ortaya konulmuştur. Ancak tüm bu hizmetlerin sürekli bir şekilde sunulması gerekmektedir.
Kusurlu doğumda devletin sorumluluğu nedir?
Doğumun doğal bir fizyolojik süreç olduğu açıktır. Ancak bu sırada yapılacak yanlışlar da hem anne hem de bebeğin sağlığı ve yaşamı açısından büyük sorunlara yol açabilmektedir.
Bu sorunların çoğu annenin doğum sırasında bir tıbbi yardım ve desteğin sağlaması ile çözümlenecek bir sorunlardır. Toplumun gereksinen her bireyine bu yöndeki bir hizmeti sunacak koşul ve olanakları sağlaması gereken devlettir ve bunun çeşitli nedenlerle sağlanamaması durumunda ortaya çıkan olumsuzluklar, bizzat devletin neden olduğu "hak ihlalleri" olarak kabul edilmelidir.
Birinci basamak sağlık hizmetlerinin varlığı, ana çocuk sağlığı merkezlerinin sunduğu hizmetler, her gebe ve bebeğin onların yaşadığı yerlerde bulunan sağlık evlerindeki ebelerce izlenmesinin sağlanması bu nedenle çok önemlidir.
Günümüzde bir çok ülkede olduğu gibi mevcut hükümetler bu yöndeki hizmetleri; yeğlediği sağlık politikaları nedeniyle ortadan kaldırmaktadır. Bu politikalara karşı çıkılmalı, eleştirilmeli ve bu hizmetler "çocukların sağlık ve yaşam hakları"nın gereği olarak da savunulmalıdır.
Ortaya çıkan doğrular kadar paylaşımı da önemli
Değişimin yalnız "doğruları ortaya koymakla sağlanamayacağı" da unutulmamalıdır. Bu tür araştırmalar sonucunda ortaya konulan "bilimsel doğruların" topluma anlatılması ve bunların gerektirdiği hizmetleri "toplumun talep etmesinin" sağlanması gereklidir.
Bilinçlenmiş bir toplumun kendi yararı için gerekli olan hizmetlere ulaşması daha kolaydır. Dolayısıyla bilim insanları ve sağlık çalışanlarının görevleri arasında yalnız doğruları ortaya koymak ve hizmeti sunmak değil, onların toplum tarafından sahiplenilmesini sağlamak da vardır.(MS/EZÖ)