Örneğin, toksik etkiler, endüstriyel ya da medikal artıklardan kaynaklanabildiği gibi; kurşun temelli boyalar evimizin içinde, pestisitler soframızda, hatta ısrarcı bazı organik kirleticiler anne sütünde bulunabilmektedir.
Sosyal ve ekonomik bağlantılar
Son zamanlarda yapılan birçok çalışma, bu tür etkilerle karşı karşıya kalmanın astım, doğuştan anomaliler, davranış ve öğrenme bozuklukları, üreme sağlığı sorunları, kanser gibi son derece geniş bir spektrumda, ciddi hastalıklara neden olduğunu ortaya koymaktadır.
Çevresel sağlık, sosyal ve ekonomik etkenlerle kaçınılmaz bir biçimde iç içe olup, bu ilişki, tam anlamıyla "Yumurta mı tavuktan? Tavuk mu yumurtadan?" sorunu kapsamında tartışılabilir.
Hava kirliliğine, kontamine içme suyuna ve toprak etkisiyle karşı karşıya kalmayla kişilerin toplum içinde bulunduktan yer yani bir anlamda statüleri arasında çok sıkı ilişkiler bulunmaktadır. Örneğin, bazı ülkelerde bazı gruplar, özellikle de toplumsal statüsü düşük gruplarda bu etkilenme çok açıktır (Çok kirli olduğu için değeri düşmüş olan alanlarda fakirlerin oturması gibi).
Bunlara ek olarak; şiddet, mekânın kullanımı, ulaşım hizmetleri, özellikle sağlık hizmetlerini kullanma olanaklarının sınırlılığı, bu grupların çevresel sağlığını önemli ölçüde etkilemektedir. Dahası, "mademki insanların sağlığı, diğer cinslerin, ormanların, denizlerin, vb. sağlığı ile tamamen ilişkilidir; o zaman çevresel sağlık kesinlikle bize hayat veren ve hayatta kalmamızı sağlayan evrenin sağlığı hakkındadır" şeklinde bir yargıya varmak hiç de haksız olmamakta, hatta durumu çok daha net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bugün daha da önemli
II. Dünya Savaşı sırasında petro-kimyasal endüstrinin başlamasından bu yana, yaklaşık 80 bin yeni kimyasal üretilmiş ve çevremize yayılmış olup bunlardan 15 bini herkesin kullanımına açıktır.
Bu maddelerden çok önemli bir kısmı, insan sağlığına olabilecek etkileri konusunda teker teker araştırılmadığı gibi, hiç biri de, birlikte olduklarında nasıl etkiler yapabilecekleri açısından da değerlendirilmemiştir. Her yıl yaklaşık 1500 yeni kimyasal gündeme getirilmekte; sentetik bu kimyasallardan bazıları süt ve süt ürünlerinde bulunmakta ve gebeden fetusa ya da anne sütü alan bebeğe geçmektedir.
Son zamanlarda yapılan araştırmalar, fetusun ve çocuğun belirli gelişme dönemlerinde belli dozlarda belli kimyasalların etkisiyle karşı karşıya kalmasının, ileride, üreme ve öğrenme bozuklukları ve çeşitli kanserler gibi çok ciddi ve geniş spektrumlu sağlık sorunlarına neden olabileceği, en azından bunların oluşmasına katkıda bulunabileceğini ortaya koymaktadır.
Bu nedenlerden dolayı, endüstrileş(e)memiş toplumlarda bile, hiç kimse bu etkilerden korunmuş değildir ve bugün hepimiz yaklaşık 400-500 kimyasal madde taşımaktayız. Bundan sadece 60 yıl önce, insanların vücudunda bu anlamda bir şey bulunmadığı gerçeği dikkate alındığında, durumun ürkütücülüğü karşımıza çıkmaktadır.
Modern hayatta sağlığımızı etkileyecek gibi görünen bir başka yeni olgu da, ozon tabakasının delinmesidir. Araştırmalar, bunun malin melanoma ve bağışıklık sistem hastalıklarının artmasıyla sıkı ilişkisini kurmaktadır. Ayrıca, endüstrileşme ve uçakların, arabaların ve kamyonların fazla kullanılmasının neden olduğu hava kirliliğinin artması sonucunda, astım ve diğer solunum yolu hastalıktan da önemli ölçüde yaygınlaşmıştır.
Çocuklar daha çabuk etkileniyor
Çocuklar vücutlarına oranla, erişkinlerden çok daha fazla nefes almakta, daha çok yemekte ve içmektedirler. Örneğin; ortalama olarak bir erişkinden yedi kat fazla su içmekte; iki kat fazla havayı içlerine çekmektedirler. Dolayısıyla beş yaşında, daha çok yiyecek yoluyla, hayat boyu alacakları pestisit miktarının yarısını almış olmaktadırlar.
Buna ek olarak, zamanlarının önemli bir kısmını yerlerde oynayarak geçirdiklerinden, pestisit ya da diğer sentetik kimyasallar kullanılarak imal edilmiş halılar ve yüzeylerle daha çok temas etmektedirler. Bir başka konu da, ellerini sık sık yıkamadan, ağızlarına götürmeleri ve bu yolla birçok zararlı maddeyi vücutlarına almalarıdır.
Ek olarak çocukların endokrin, nörolojik, hormonal ve bağışıklık gibi birçok biyolojik sistemlerinin gelişmesi, ergenlik dönemine kadar devam etmektedir. Bu kimyasalların bazılarıyla belli gelişme dönemlerinde karşı karşıya kalmak, o kişinin bu sistem(ler)inin hayat boyu etkilenmesi demektir.
Probleme müdahale
Çevresel etkiler ile çocukluk dönemi kanserleri, bağışıklık sistemi hastalıkları, astım, öğrenme, dikkat ve davranış bozuklukları ve diğer hastalıkların sayısının artışı arasındaki ilişki ancak 1993'te farkedilmeye başlandı.
Aslında, gelişmiş ülkelerde birçok devlet ve özel kurum ve kuruluş bu konuya ciddi şekilde zaman ayırmakta ve çaba göstermektedir:
* Bir kısmı, çocukların bu son derece özel duyarlılıklarını dikkate alan düzenleyici politikaların üretilmesi ve uygun yasaların çıkartılması konusunda çalışmaktadırlar.
* Bazıları, farklı kimyasalların sağlığa olan etkilerini derinden anlamamıza olanak verecek bilimsel araştırmalar yapmaktadır.
* Diğerleri tüketici yönünden konuyu ele almakta ve toplumu bilinçlendirmeye yönelik tüketici hareketleri başlatarak çözüm üretmeye çalışmaktadırlar.
* Bir kısmı, endüstride çalışarak firmaların ürünlerinin sağlığa etkileri konusunda "hesap verebilirliklerini" temin etme, onları daha az toksik üretim için destekleme çabası içindedir.
* Bazıları çocuk hekimlerini ve sağlık hizmeti veren diğer kişileri; bazıları da ebeveynlerle, öğretmenlerle, gençlerle ve dini ya da sağlıkla ilgili gruplarla çalışarak onların eğitilmesine katkıda bulunmaktadırlar.
Bu kadar çok ve çeşitli boyut ve alanlarda inanarak çalışan grup ve bireyler, yeni bir hareket oluşturmaya başlamışlardır: Çevresel Sağlık Hareketi.
İnsan hakları ve sivil haklar gruplarını, çevresel adalet kurumlarını, kadın hareketini, çocukların savunuculuğunu yapan grupları, dini ve ruhani toplulukları, ruh/ beden sağlığı ve halk sağlığı konularına öncelik veren oluşumları; işçi hareketi, sosyal gelişme ve geliştirici/ ilerleyici/ iyileştirici çalışmalarla ilgilenenleri de işin içine katan bir sağlık ve çevre araştırma kurumu, bu yüzyılın en önemli hareketlerinden biri olacaktır.
Bu anlamda, çalışmalar yapan Uluslararası Çevre ve Sağlık Merkezi'nin (ICEH) benimsediği rol, bölge, ülke ve ülkelerarası bazda ve uzun soluklu ortaklıklara ortam hazırlamak şeklinde tanımlanmaktadır.
Bilim temelli bilgi ve stratejik işbirliği çabalarının orkestrasyonu için bir kaynak olarak hizmet vermekte olan ICEH; yaşamakta olan insanların sağlığını ve gelecek nesiller için adil ve sürdürülebilir geleceği garantilemek üzere bir çevre sağlığı hareketinin ortaya çıkması için, her alan ve düzeyde bu anlamda çaba göstermeye istekli olan tüm kurum/kuruluşlarla işbirliği yapmaktadır.(EÜ/BB)
* Prof. Dr. Belma Akşit; Başkent Üniversitesi Öğretim Üyesi