Hükümetin çocukları da "terörle mücadele" kapsamına sokmasıyla son üç yılda yüzlerce çocuk bir eyleme katıldıkları ya da propaganda yaptıkları iddisıyla tutuklanıp cezaevine gönderildi. Mehmet Ali Şahin’in bir soru önergesine verdiği cevaba göre, TMK ve TCK'deki terör suçlarından 2006 ve 2007'de 1 572 çocuk hakkında dava açıldı. Özellikle Diyarbakır, Adana, Van, Hakkari gibi illerde yoğunlaşan tutuklamalar, çocukların haklarında açılan ve ağır cezalar istenen davalar süresince de sürdü. Mahkemeler, hak savunucularının, hukukçuların itirazlarına; uluslararası sözleşmeler ve yasalardaki açık düzenlemelere rağmen, Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Kanunu'na dayanarak tahliye taleplerini reddetti.
Öte yandan, örneğin Adana'da arka arkaya hapis cezaları çıkarken, geçen hafta Diyarbakır mahkemeleri 20'den fazla çocuğu tutuksuz yargılanmak üzere serbest bıraktı. Tahliyeler çocukların ceza almayacağını göstermese ve çelişkili kararlara rağmen, tahliye kararları hak savunucularınca sevinçle karşılandı. Çocukların serbest kalması sevindirici olsa, onların uzun zamandır ayrı tutuldukları hayatlarına nasıl geri dönecekleri belirsiz. Bu konuyu, çocukların terör suçlarıyla yargılanmasına son verilmesi için çalışan Çocuklar İçin Adalet Girişimi aktivistlerinden, sosyal hizmet uzmanı Emrah Kırımsoy'la e-posta üzerinden konuştuk.
Çocukların tutuklu olarak yargılanmaları onlar açısından ne gibi sorunlara yol açıyor? Cezaevi deneyimi çocuğu nasıl etkiler?
Tutuklu yargılanma telafisi mümkün olmayan sonuçlara neden olur. En basitinden yargılama sürerken yani çocuk hakkında henüz bir karar verilmeden, çocuğun aileden, arkadaşlardan, okuldan, mahalleden, çevreden kısaca günlük yaşamdan uzak kalmasına yol açılıyor. Çocuğun bütün bu sosyal destek sistemlerden birden koparılması ve yargılama boyunca kapalı kurumda tutulmasının farklı derecede travmaya yol açıyor. Araştırmalar, çocukların kabuslar, flaşbekler, uyku bozuklukları, duygusal hissizlik, yabancılaşma, sosyal ortamlardan kaçınma, kendi içine kapanma, sosyal ilişkilerde zorlanma, yoğun öfke, antisosyal davranışlar, fiziksel yakınmalar ve intihar düşünceleri gibi belirtiler görüldüğünü saptıyor.
Çocukların hemen hemen hepsi cezaevine ilk girişten itibaren farklı düzeylerde yalnızlık, korku, endişe, öfke, kızgınlık gibi duygular yaşar. Süre uzadıkça terk edilmişlik, gelecekten beklentilerin düşmesi gibi sonuçlar ortaya çıkabilir. Çocukların tutuklu yargılanmaları, ayrıca onlarda "cezaevi kültürü" adı altında tanımlanabilecek davranış kalıpları gelişmesine neden olabilir. Koğuşlarda (yatakhanelerde) toplu olarak kalındığı için doğal bir hiyerarşik bir yapı oluşur. Eskiler-yeniler, güçlüler-güçsüzler, ağır suç-adi suç gibi; parası olanlar-olmayanlar gibi. Koğuştaki dinamiklere göre, çocuklar kendilerini güçlü veya güçsüz hissederler.
Çocuk, gelişimini henüz tamamlamamış bir birey; tutuklu yargılama sırasında içinde bulunduğu durumla tek başına ve izole edilmiş bir şekilde başa çıkmak zorunda bırakılıyor. Bu nedenle uluslararası insan hakları belgelerinde özellikle altı çizildiği gibi çocukların özgürlüklerinin kısıtlanması başvurulması gereken son çare olmalı.
Cezaevi koşullarının çocuklar için uygun olup olmadığı konusunda ne kadar bilgimiz olabiliyor? Bu konuda sivil bir denetim ve müdahale mümkün mü?
Türkiye’de cezaevi koşulları hakkında bilgi, Adalet Bakanlığının izni ve gözetiminde edinilebiliyor. Dolayısıyla bakanlığın görüşlerini yansıtan bilgiyle sınırlı kalıyoruz. Ayrıca dönem dönem yürütülen sınırlı araştırmalar veya sivil toplum kuruluşlarının yürütmekte olduğu çalışmalar var. Bir diğer önemli aktörse çocukların avukatları.
Cezaevi İzleme Kurulları’nın tam bağımsızlığından söz etmek ne yazık ki mümkün değil. Öncelikle Cezaevi İzleme Kurulları’nın bağımsız ve tarafsız bir şekilde örgütlenmesini sağlamak gerekiyor. Ayrıca ceza infaz kurumlarının sivil toplum kuruluşlarının oluşturacağı heyetler aracılığıyla düzenli olarak denetimine açılması sağlanmalı.(1)
Serbest kalan çocukların yeniden sosyal hayata dönebilmeleri için ne yapılmalı? Bu konudan kim, hangi kurum sorumlu? Türkiye'de sosyal hizmetler sistemi böyle bir ihtiyaca cevap verebiliyor mu?
Tahliye olan veya beraat eden çocuklarla ilgili olarak sosyal destek çalışmalarının yapılandırılması, Adalet Bakanlığı’na bağlı ceza infaz kurumlarında bulunan psikososyal servis görevlilerinin çalışmaları kapsamında. Bu çalışmalar kapsamında çocuğun kurumdan çıkmadan önce sosyal yaşama hazırlanması konusunda rehberlik ve danışmanlık hizmetleri verilmesi gerekir. Ancak Türkiye’de kurumlardaki psikososyal servis çalışanlarının (sosyal hizmet uzmanı, psikolog vb.) sayısı ve konuyla ilgili hizmet içi eğitimleri oldukça kısıtlı.
Bu servislerdeki çalışanların, Adalet Bakanlığı Eğitim, Gözetim, İyileştirme İşleri Şubesi ile koordineli bir şekilde "gizlilik ilkesi" ve "çocuğun yararı" doğrultusunda çocukların gereksinimlerine göre toplumsal kaynakları (psikolojik destek ve rehberlik, okul, kurs, mesleki eğitim, boş zaman etkinlikleri, barınma vb) harekete geçirmeleri gerekli. Bu çalışmaların ilgili toplumsal kaynakları harekete geçirmesi, ilgili kurumlara havale yapması (SHÇEK, MEB, çeşitli STK’lar vb.) ve izleme çalışması gerçekleştirmesi gerekir. Bu yoğun bir sosyal hizmet müdahalesini gerektirir. Ancak Türkiye’de genel olarak uygulamada çocuk kurumdan çıktıktan sonra destek ve izleme çalışmaları çok sınırlı.(EÜ)
(1) Bu konuda daha fazla bilgi için: Cezaevi Kurulları Değişikliği Alıkonulanları Göz Ardı Ediyor