Savaşın en çok çocukları vurduğu, sadece her savaş sonrası sunulan ölü, yaralı sayısı gibi istatistiklerde kolayca anlaşılamıyor. Savaş, taraf devletlerce tanınan Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne göre belirlenmiş en temel çocuk haklarını bile ihlal ediyor.
Taraf devletlerin, çocukların yaşama haklarını tanıması ve korunması için her türlü çabayı göstermesi, çocuğun maruz kalacağı her türlü şiddet ortamının engellenmesi, çocuğun olabilecek en iyi sağlık düzeyine ulaşması, tıbbi bakım ve rehabilitasyon hizmetlerinin sağlanması üzerinde hukuki sorumlulukları varken, savaş ortamlarına baktığımızda çocukların bu haklarının kolayca ihlal edildiği hemen ortaya çıkıyor.
Oysa Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin bütün bu maddeleri temelde şunu söylüyor, çocuklar barış içinde yaşamalı, barış ortamı çocukların yüksek yararı göz önünde bulundurularak her açıdan sağlanmalı. Çünkü çocukların dünyasında savaş yok. Çocuklar gelişimlerinin önemli parçası olan oyunlarıyla yaşamak, oyunlarıyla öğrenmek, oyunlarıyla büyümek istiyor. Savaş yetişkinlerin oyunu. Çocuklar misketleriyle oynamak istiyor, hunharca üzerlerini yağdırılan misket bombalarını ise hiç hak etmiyorlar.
Çocuğun yüksek yararını yaşam amacı haline getirmiş, çeşitli üniversitelerden gençler ise savaş ve çocuklar hakkında şunları söylüyor:
* Kendini güçlü olarak ifade eden ama tek başına asla bir işe yaramayacak olan bir takım insanların oyunlarına dahil olmak istemiyoruz artık. Sınırların ortadan kalktığı, çocukların kardeşçe oynadığı, dillerini bilmeseler de birbirleriyle gülümseyerek anlaşan insanların olduğu bir dünyada yaşamak istiyoruz. Bu hepimizin hakkı. Barışın, savaşın alternatifi olmadığı, hep var olduğu bir dünya umuduyla...
* Barış için savaş mı olmalıydı? Çocuklar mı ölmeliydi demokrasinin bir yerlere gitmesi için... Ya da hepsi bir düzenbazlığın basamakları mıydı? Ve bu merdivenin adını da "barış" mı koymuştu birileri! Uzat bana elini küçüğüm. O merdiven seninki değil... Buraya gel, bak burada "yaşamak" var. Senin merdivenin temelini sevgi oluşturuyor... Yıkılmayacak o yüzden hiç bir zaman... Hep dimdik olacak. İnsan gibi! Yaşam gibi! Senin gibi!
* Savaşıyorlar neden? Unutuyorlar fotoğrafları, unutturuyorlar. Kimse bilmiyor namlu ucunda çocuk olmak kaç dünya eder, çocuk kalabilmenin imkansızlığını düşünemiyorlar. Aşağılarda bir çocuk sabaha uyanabilmeyi düşleyebiliyor sadece. Kutuplardan gelen yok, bacasından Noel hediyeleri inmiyor ama misket bombaları avuçlarında... Ölüyor çocukları Ortadoğu'nun yaşları yok daha... Ben bu hikayeyi gördüm daha önce de, göre göre büyüdüm. Hep çocuklar ölüyordu ben yaşıyordum, fakirleşiyordu çocuklar ben biraz daha zenginleşiyordum.
Barışı kalıcı kılmak, çocukların oyunlarına devam etmelerini istemek, yine gençlere, üniversite öğrencilerine kalıyor. Çocukların seslerini çıkarmaları için şans verirsek, gençlerin onlarla çalışacağı ortamları sağlarsak, barışa giden yolda çok önemli adımlar atılabiliyor.
Bir Büyükşehir emniyet müdürünün bakış açısıyla, üniversite öğrencisinin ses çıkarmasının "maalesef" tabiriyle açıklandığı bir ortamda, gençlerin hâlâ toplumsal dönüşümü yaratacak seslerinin her zamankinden daha çok çıkması gerekiyor. Çünkü çocuklar ve gençler barışı hak ediyor.(SY/KÖ)
*Psikolog Sedat Yağcıoğlu, Kamusal Başarı Ankara Koordinatörü.