Çocuklar yetişkinlerden söz hakkı istiyor

Eğitim Reformu Girişimi'nden (ERG) Umay Aktaş, eğitimde yaşanan sorunları belirlemek için uzun soluklu bir saha araştırması yaptı. Araştırma çerçevesinde farklı okul türlerinden 8 ile 18 yaş arasındaki 26 çocuk ile görüşme yaptı. Görüşmeler İstanbul’un Fatih, Bayrampaşa, Gaziosmanpaşa, Bahçelievler, Beşiktaş, Şişli ve Sarıyer ilçeleri ile Kırklareli’nin Lüleburgaz ilçesindeki okullarda eğitim alan çocuklar ile yapıldı.
(Araştırmanın tümüne ulaşmak için tıklayınız)
İşte çalışmadan bazı bölümler:
Çocuğun yaşam kalitesini, öznel iyi olma hâlini ve memnuniyetini ön plana alan, yapabilirliklerini artırmayı hedefleyen çocuğun iyi olma hâlinin en önemli parçalarından biri eğitim deneyimi. Bu deneyimin yaşandığı ortam olan okul ise akademik becerilerin kazandırıldığı bir mekân olmanın ötesinde, sosyal duygusal öğrenmenin gerçekleştiği, çocukların sosyalleştiği, oyun oynadıkları, korunduğu, ihtiyaç duydukları yardımı alabildikleri, birey olmayı ve toplumsal yaşamı tecrübe ettikleri bir mekân olma potansiyeli taşıyor. Peki, çocuklar okulu nasıl tanımlıyor ve deneyimliyor?
Çocukların sorun olarak bahsettiği konuların başında akran zorbalığı, okullarda alınan kararlarda, yapılan düzenlemelerde çocuk katılımının yetersizliği ve spor, sosyal etkinliklerin kısıtlılığı geliyor.
Öğrenci öğretmen ilişkileri: Koruyor mu, yoruyor mu?
Anadolu lisesinde 9. sınıf öğrencisi olan M.G., ilkokula başladığı günden bu yana okulu sevdiğini anlatıyor:
Okula gitmeyi seviyorum; arkadaşlarım, öğretmenlerim var. Dersler sıkıcı ama eğlenceli hâle getirmek için öğretmenlerimiz de çabalıyor. Konuşarak, soru sorarak dersleri daha keyifli hâle getiriyoruz.”
Özel bir lisede 10. sınıf öğrencisi olan M.E. de
Okulu seven biriyim. Hem öğrendiğim hem de sosyalleştiğim bir yer. Okullarda öğretmenler çok ilgili olmalı. Okulumuzda öğretmenler öğrencilerle çok ilgili. Bir sorun yaşadığımızda da çok yardımcı oluyorlar. Öğrenciyi asıl kabuğundan çıkaran aile değilse öğretmenleri oluyor. İlgi gösterdiği şeyleri verimli şekilde yapmaya başlıyor, öğretmenin ilgisiyle denemeye çalışıyor. Öğretmen çocuğun hayatında çok önemli bence…”
diye konuşuyor.
Meslek lisesi 12. sınıf öğrencisi U.B.K. okulda bazı öğretmenlerin öğrencilere yaklaşımının değişmesini çok istediğini söyleyerek
Stajda çok yorulmuştum. Derste uyumuşum. Öğretmen tarafından kafama yediğim yumrukla uyandırıldım. ‘Bana böyle vuramazsınız’ dedim, üzerime yürüdü öğretmenim, o sırada zil çaldı. İdare, öğretmeni uyarmak yerine bana ‘Sen sadece sınavlara gel’ dedi. Bu bir öğrenciye nasıl söylenebilir? Okuldaki tüm öğretmenlerin, öğrencinin kalbine dokunmayı bilen öğretmenler olmasını çok isterdim”
diye konuşuyor.
Öğrencilerin deneyimleri öğretmenle kurulan olumlu ilişkinin, çocuğun okulda mutlu olmasını doğrudan etkilediğini, tersi olduğunda ise çocuğun okulla bağını zayıflattığını gösteriyor.
Akran zorbalığı çok yaygın
Türkiye’de Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) 2022’ye katılan 15 yaş grubundaki öğrencilerin yüzde 27’si zorbalık içeren davranışlardan herhangi birine uğradığını söylüyor. En sık yaşadıklarını bildirdikleri zorbalık deneyimleri sözel (dalga geçme, isim takma, tehdit vb.) ve ilişkisel zorbalık (dışlama, dedikodu çıkarma, iftira atma vb.). Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması’nın (TIMSS) 2023 sonuçlarına göre ise, araştırmaya katılan 4. sınıfların yüzde 15’i, 8. sınıfların yüzde 14’ü haftada bir akran zorbalığına maruz kaldığını söylüyor.
Özel bir okulda 10. sınıf öğrencisi olan M.E. zorbalığa uğramadığını, ama okulda zorbalığın çok yaygın olduğunu söylüyor. Anlattıkları, sosyal medyadaki güzellik algısının okulda nasıl zorbalığa dönüştüğünü göstermesi açısından çarpıcı:
Zorbalık kaynıyor okul. Paran olacak, göze batacak bir çirkinliğin olmayacak, güzel olacaksın… Bunları sağlıyorsan popüler oluyorsun. Sadece bizim sınıfta değil, okulda bakımına ve güzelliğine aşırı önem vermeyen tayfa sürekli zorbalık görüyor. Birinin saçıyla, diğerin kalçalarıyla dalga geçiliyor. Zorbalık, siber zorbalık üzerine konferanslar da yapılıyor ama bir işe yaramıyor. Güzellik dediğin şey, her şey. Ben de önem veriyorum güzel olmaya, arkadaşlarımın bakımlı insanlar olmasına ama birine bakımsız diye zorbalık yapmam. Özellikle sosyal medyada durmadan çok güzel, yakışıklı insanlar görüyoruz. Her gördüğünde ‘ben de böyle olacağım şimdi ve büyüyünce’ diyor insan.”
Meslek lisesi 9. sınıf öğrencisi E.A.S. sınıfta da okulda da zorbalık yaşandığını anlatıyor:
Hem fiziksel hem de sözlü zorbalık oluyor. Durup dururken oluyor. Mesela kız sadece oturuyor diğeri gelip onu zorbalamaya başlıyor. Çok zayıfsa ‘zargana’ diyor. Bir arkadaşımız var, üzülünce, morali bozulunca ağlıyor. Çok ağlıyor diye sürekli dalga geçiliyor.”
Meslek Lisesi 10. sınıf öğrencisi U.A.D. de isim takma, aşağılama, dalga geçmenin çok yaşandığını söylüyor.
4. sınıf öğrencisi olan E.A. boyu kısa olduğu için kendisiyle sürekli dalga geçtiklerini anlatıyor:
Hep yaptıkları bir şey. Ne yapayım, alıştım.”
7. sınıfında okuyan M.A. sık sık devamsızlık yapan öğrencilerden. Sınıfta sadece bir arkadaşının olduğunu anlatan M.A. yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
Sınıftakiler gruplaşıyorlar. Sınıftakilerle ve öğretmenlerle pek iletişimim yok. Parmak kaldırmaya, tahtaya kalkmaya utanıyorum. ‘Ya bilemezsem, dalga geçerlerse, alay ederlerse ve sinir bozulursa’ diye korkuyorum. Bu herkesin gördüğü ama çözüm bulunamayan bir şey. Zaten okula devamsızlığım da çok. Çözüleceğini pek sanmıyorum. Sınıf arkadaşlarımın değişmesini isterdim.”
Akran zorbalığını önlemede ebeveynlerin ve okulun önemli bir rolü var. Çocukların anlattıkları, öğretmenlerin desteğinin, dönüştürücü tavrının önemini gösteriyor.
Eğitim ortamları öğrencilerin deneyimini nasıl etkiliyor?
Öğrencilerin deneyimlerini okul içindeki ilişkilerin yanı sıra okulun imkânları da etkiliyor. Görüşme yaptığımız çocukların anlattıkları, okullardaki imkân farklılıklarını gösterirken, bazı okullar mekânların verimli ya da amacına uygun kullanılmadığını da gösteriyor.
İkili eğitim yapan bir ilkokulda 3. sınıfa giden A.D. sınıfında 30 kişi olduğunu anlatıyor:
Okulumuzun bahçesi var ama geniş değil. Kütüphanemiz yok, bilgisayar odamız yok, spor salonumuz da yok. Konferans salonumuz var. Etkinlikler oluyor. Tiyatro oluyor 100 TL’ye. Keşke 40 TL olsa.”
Anadolu lisesi 11. sınıf öğrencisi F.K. yeterli olmayan okul bahçesinin bir de otopark olarak kullanıldığını söylüyor:
Bahçemiz yeterli değil. Öğretmenlerin, idarecilerin arabaları bahçesinin yarısını dolduruyor. Spor salonu yokken bahçenin de otoparka dönmesi… Çok iyi bir müdür geldi de, bu sene işler değişti. Bahçe kullanılabiliyor. Laboratuvarlarımız aktif değil. Bu sene iki kere indim kimya laboratuvarına. Kütüphanemiz var, aktif kullanılmasa da var. Bugün sınıfta 20 kişiydik, normalde 30 kişiyiz. Az olunca o kadar güzel anladım ki konuları. Daha aktif olabildim derste.”
7. sınıf öğrencisi olan E.A. da
Laboratuvar varmış. Biz hiç görmedik ama fen hocamız anlatıyor. Bir tane çocuk oraya zarar vermiş, sonra kapatılmış. Bilişim sınıfımız vardı, artık kapalı. Derslerden geri olanlar bilişim odasında ders görüyor. Kütüphanemiz var. Bazen depo gibi kulanılıyor, kitap alabiliyoruz ama orada çalışamıyoruz”
şeklinde konuşuyor.
Ekonomik kriz ve okul kantinleri
Derslik, laboratuvar, kütüphane, okul bahçesi, spor salonu dışında eğitim ortamları içinde çocukların değindiği iki alan daha var: Kantin ve tuvaletler. Tuvaletlerin düzgün temizlenmediğini söyleyen de var, kullanımdan kaynaklı sorunlar nedeniyle sürekli pis olduğunu söyleyen de. Öğrencilerin deneyimlerine göre tuvaletlerde aynı anda hem tuvalet kağıdı hem de sabun bulmak zor. Öğrencilerden bazıları istediklerinde tuvalet kağıdı verildiğini, bazıları ise tuvalet kağıtları ıslatıldığı, kullanılmadan çöpe atıldığı için koyulmadığını söylüyor. Tuvalet kapılarının kırık olmasından şikayetçi olan da var, liselerinde oğlanlar tuvaletinde sigara içildiği için ders sırasında kilitlendiğini, sıvı sabunların içine izmarit atıldığını anlatan da.
“Bence okula pahalı yiyecekler getirilmemeli”
4. sınıf öğrencisi B.A yanlarında getirdikleri yemeklere göre bir öğrencinin maddi durumunun anlaşılabildiğini söylüyor:
Günlük 10 TL harçlığım var. Kantinde minik bir şeker bile 10 TL, su 10 TL. Tost 50 TL. Çok pahalı yani. Annem yanıma sandviç yapıyor. Durumu çok iyi olanlar pizza, hamburger gibi şeyler getiriyor. Çok iyi olmayanlar, peynirli ekmek. Bence okula pahalı yiyecekler getirilmemeli. Eşitsizlik oluyor çok iyi şeyler getiren olunca.”
Yemeğini Sulukule Gönüllüleri Derneği’nin desteğiyle ücretsiz alabilen 7. sınıf öğrencisi E.A. bu desteğin önemini şöyle anlatıyor:
Derneğimiz sayesinde yemeğimi okulun beşinci derslerinde kantinden teslim alıyorum ücretsiz olarak. Ücretsiz yemek olmadan önce bir poğaça, bir meyve suyu bile çok pahalı oluyordu. Kardeşim de var. İki kişinin yemeği çok pahalı oluyordu. Düzenli bir harçlığım yok, ihtiyacım olduğunda veriyorlar. Yemeğimi ücretsiz aldığım için harçlığım olduğunda da bir tane çikolata ya da su alıyorum bazen kantinden.”
Öğrencilerin okuldaki beslenme deneyimleri, ücretsiz okul yemeğinin önemini bir kere daha gösteriyor. PISA 2022’ye Türkiye’den katılan çocukların yüzde 19,2’si, yani neredeyse beş öğrenciden biri, parası olmadığı için haftada en az bir kez yemek yemediklerini söylüyor. “Okul yemeği hemen şimdi” başlıklı yazıda Özgenur Korlu “Çocuklar sağlıklı ve yeterli gıdaya erişemediklerinde, sağlık problemleri ve gelişimsel bozukluklar yaşama ihtimalleri artıyor. Yetersiz beslenmesi, çocuğun okul için hazırbulunuşluğunu, akademik performansını ve okula devamını da etkiliyor. Bu sorunların görülmesini engellemek için dünyada en yaygın şekilde kullanılan müdahale programı okul yemeği” diyordu.
Sosyal etkinlikler: İstek değil ihtiyaç
Hangi kademede olursa olsun çocukların ortak talebi, okullarda daha fazla sosyal etkinlik yapılması ve spor faaliyetlerinin artması.
Meslek lisesinde 10. sınıf bilişim bölümü öğrencisi olan U.A.D, okullarda yapılan etkinliklerin çok önemli başka bir tarafına, fırsat eşitliği sağlayabileceğine değiniyor. Okul dışında ilgi ve yeteneklerini keşfedecek imkânı olmayanlar için okulun bu açıdan da önemli olduğunu anlatıyor:
11. sınıf öğrencisi F.K. 9. sınıfa geldiğinde hayal kırıklığına uğradığını, aynı hayal kırıklığını başka öğrencilerin yaşamaması için kulüpleri aktif hâle getirmeye çalıştığını anlatıyor:
Okulumuzda büyük çaplı etkinlikler yok. Girişimcilik kulübünü seçtim ama aktif değildi. Girişimcilik kulübünü canlandırmaya başladım. ‘Yaparsam belki ilham olur’ dedim. Dört konuk ağırladık, üniversite kulüpleriyle işbirliği yaptık. Ben böyle yapınca edebiyat kulübü de daha aktif oldu, felsefe kulübü de, uzay ve havacılık kulübü de… Lisede yaptığımız etkinlikler, keşfettiğimiz alanlar mesleğimizi seçmekte etken. Bizi sınava hazırlıyorlar ama neye ilgimiz var bilmiyoruz, yol da göstermiyorlar, seçenek sunmuyorlar. Sınavı kazanmak için nasıl çalışacağımızı söylüyorlar sadece. Bizler için yapılan şey bizi düşünerek yapılmıyor. Bir ergen ve insanla uğraşıyorsun ama onun sosyal ihtiyaçlarını, psikolojisini düşünmüyorsun. Bu gözardı edilerek planlama yapılıyor. Öğrenciler için öğrenciler olmadan planlama yapıldığı için bu sorunlar ortaya çıkıyor…”
İlkokul 3. sınıf öğrencisi A.D.
Okulda karar alınırken hiç bizim fikrimiz sorulmuyor”
diyor.
8. sınıf öğrencisi. D.T. okulu sevmesine karşın görüşlerini ifade edebildiği bir yer olmadığını anlatıyor:
“Ne dersek diyelim bizim düşüncelerimiz önemli değil sanki. Öğretmenler hep haklı ve konuşmamıza alan yok, susun dediklerinde susmak zorundayız. Her şey saygısızlık olarak algılanıyor. Okul temsilcileri var, ben de onlardan biriyim ama hiçbir anlamı yok. Formalite. Bazı hocalar ve arkadaşlarım olmasa okulu bu kadar sever miydim bilmiyorum.”
Seçmeli değil “Seçtirmeli” dersler
Öğrenci katılımının dikkate alınmadığı konuların başında seçmeli dersler geliyor demek yanlış olmaz. Görüştüğümüz tüm öğrenciler seçmeli derslerini kendilerinin seçmediğini söylüyor. Seçmeli dersler aslında “zorunlu seçmeli” derslere dönüşüyor. Öğrencilerin deyişiyle ise “seçtirmeli dersler”. Çoğu, okulun kendilerine verdiği seçmeli ders formlarında zaten derslerin seçili geldiğini anlatırken kimi de seçse bile tercihinin hayata geçmediğini söylüyor.
8. sınıf D.T. “Okul soruyor ama göz önüne almıyor” derken meslek lisesi 9. sınıf öğrencisi E.A.S. de dersleri kendisinin seçemediğini belirtiyor:
Metin tahlilleri ve adabı muaşeret seçmeli aldığım derslerden. Okula gittiğim an, dersler bunlar dediler.”
8. sınıf öğrencisi E.A. de
Geçen senelerde beden gibi bir ders alıyorduk. Oyun oynuyorduk. Öğretmen gitti, bu sene yok o ders. Matematikle ilgili bir ders alıyorum, peygamberimizin hayatı ile ilgili bir ders var…. Biz seçmedik, okul seçmiş”
diye konuşuyor.
Anadolu lisesi 11. sınıf öğrencisi F.K. da okul idaresinin cesaret kırıcı davrandığını da anlatıyor:
Astronomi ve uzay bilimleri almak istedim. İşaretledim ama alamadım. Müdür ‘sizin yaşınıza uygun değil, fiziğin daha ilerisi’ dedi. Daha önce adabı muaşeret falan aldım, öğretmen gelip coğrafya anlatıyordu. Sınav sorularını veriyordu sınavdan önce…”
Millî Eğitim Bakanlığı her yıl seçmeli derslerin belirlenmesinde öğrenci taleplerine öncelik verileceğini belirtse de görüşme yaptığımız çocukların seçmeli derslerle ilgili anlattıkları işleyişte öğrencilerin okul idareleri tarafından yönlendirildiğini ve kısıtlandığını gösteriyor.
Aslında bu sorun uzun yıllardır da devam ediyor. Eğitim Reformu Girişimi’nin Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV) ile dokuz yıl önce hazırladığı Çocukların Gözünden Okulda Yaşam Raporu’nda da çocukların seçmeli derslere ilişkin tercihlerinin sınırlandığı belirtilerek “Seçmeli ders formunu doğrudan öğretmenlerin ve okul idarecilerin doldurduğunu belirten çocuklara rastlanıyor. Seçmeli ders formunu kendisinin doldurmuş olması da çocuğun istediği dersi almasını kesin olarak sağlamıyor; çocuklar bazı durumlarda seçimlerini sınırlı dersler arasından yapmak zorunda bırakılabiliyorlar” deniyordu.
(UA/Mİ)