Kimi zaman küfür, hakaret, lakap takma, incitici her söz; kimi zaman ise dışlama, tokat, dayak fiziki şiddetin her türlüsü… En kısa ifadeyle bir çocuğun bir başka çocuğa uyguladığı fiziksel ya da psikolojik şiddet olarak tanımlanan akran zorbalığı, güvene en çok ihtiyaç duydukları yaşlarda çocukların hayatını kâbusa çevirebiliyor.
Yeni eğitim-öğrenim dönemi pazartesi başlıyor. Çocuklarının hem psikolojik hem de fiziki olarak güvenli bir alanda eğitim alabilmesi konusunda aileler kaygılı. Her yıl çeşitli araştırmalar sonucu akran zorbalığındaki artışa işaret eden veriler bu kaygıyı daha da derinleştiriyor.
- Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 2024’ün ilk 11 ayında 185.899 çocuk, akran zorbalığına bağlı sorunlar yaşayarak psikolojik danışmanlık hizmeti aldı.
- Akran zorbalığı konusunda TÜİK en son 2022 yılında detaylı veri paylaşımında bulundu. Bu verilere göre, 6–17 yaş grubundaki çocukların yaklaşık yüzde 13.8’i, ayda birkaç kez akran zorbalığına maruz kalıyor.
Çözüm kolektif olmalı
Okuldan sokağa günlük hayatın her anında karşılaşabilir bir şiddet türü olan akran zorbalığı, küçük yaşlardan itibaren çocuklarda derin izler bırakabiliyor. Uzmanlar çeteleşmeye kadar uzanan bu sürecin çocuğun bireysel bir sorunu değil, genel anlamda toplumsal bir sorun olarak ele alınmasının önemin altını çiziyor. Çünkü ancak bu şekilde kolektif bir çözüm bulunabilir.
Psikolog Pınar Talaslıoğlu Bahar, çocuklar arası şiddetin temelinin genellikle psikolojik, sosyal ve çevresel faktörlerden kaynaklanabildiğini söylüyor.
Akran zorbalığı karşısında öncelikli olan, çocuğun hem aile hem toplum içerisinde kendisini güvende hissetmesi... Bahar, bu konuda "Çocuğun temel ihtiyaçlarının geldiği yaşa kadar hem karşılanmış hem de karşılanmaya devam ediyor olması lazım" diyor ve şöyle detaylandırıyor:
'Öteki'yle kurulan ilişki
Çocuğun istikrarlı bir şekilde bu temel ihtiyaçlarının karşılanması, kendisini rahat ve güvende hissetmesine yardımcı oluyor. Bunlar yeme içme, uyuma, hayatta kalma denilen fizyolojik ihtiyaçlar. Bunları sağlık, barınma gibi fiziksel güvenlik ihtiyaçları takip ediyor. Sadece fiziki ihtiyaçlar değil, aile bağları ve akranlarla ilişkiler içinde sevgi, aidiyet ve özgüven ihtiyacı, çocuğun hem kendisi hem de ötekiyle ilişkisini şekillendiriyor. Aslında çocuğun temelde hem kendisini ne kadar değerli hissettiği hem de bir ötekiyle kurduğu ilişkide onun değerli hissetmesi, orada güvenli bağlar oluşturması oldukça önemli. Bu hem kendisi hem de öteki açısından kritik.
Zorbalığın temelinde ne yatıyor?
Zorbalık dediğimiz şeyin temeli aslında bir çocuğun kendisini hem güçlü hissetmesi ve ruhsal anlamda değerli hissetmesi ile ilgili. Çocuk ya da genç kendisini daha güçlü hissetmek için bu yola başvuruyor. Bu dediğim temel ihtiyaçlar hem aile hem toplum içinde karşılanırsa zaten içerisinden o değerli ve güçlü hissetme ihtiyacı gerçekleştiği için bu yıkıcılığa dönüşmüyor.
Bir çocuğun kendi güçlü olduğu yönlerini gerçekleştirmesi, temel becerilerine uygun bir gelişim sürdürebilmesi o çocuğun kendini gerçekleştirme potansiyeli ile ilgili. Bu istikrarlı bir şekilde gerçekleştiğinde çocuk kendini temelde zaten bir yere ait hissedecek, güvenli ve değerli hissedecek.
Kime hangi sorumluluklar düşüyor?
Akran zorbalığı ile baş edebilme noktasında kim ne yapabilir? Çocuğun "güven" ihtiyacını yeteri kadar karşılanması noktasında aile ve topluma nasıl sorumluluklar düşüyor?
Bireysel anlamda bir çocuğun ya da gencin bulunduğu aile ve toplum içerisinde şiddetin, ihmalin, istismarın ya da bunun gibi travmatik yaşantıların sıklığı çocuğun saldırganlık eğilimlerini de arttırabiliyor. Çünkü çocuk kendisini güvende hissetmiyor. Zaten temel ihtiyaç olan hayatta kalma ihtiyacı, tehlikeye giriyor. Bnun sonucunda da "saldırarak, yıkıcı olarak hayatta kalabilirim" gibi bir temel düşünce oluşuyor.
Nasıl bir ortam?
Bununla birlikte empati eksikliği oluşabiliyor. Çünkü çocuğun aile ve sosyal çevrede empati gelişimini destekleyecek modeller ve ortamları olması gerekiyor. Böylece çocuk hem kendisini özgüven açısından değerli ve bir noktada yeterli hisseder hem de bir ötekiyle olan ilişkisinde empati kurabilir. Bu olmadığında çocuk şiddetin zararlarını kavrayamayabiliyor.
Yine bir diğer önemli faktör, aile içinde duyguların rahatça ifade edilip konuşuluyor olması. Bir çocuk ya da gencin duygularını kontrol becerisinin yeterince gelişmediği durumlarda; hayal kırıklığı, öfke, üzüntü, kaygı ve korku gibi bazı duygular yıkıcılığa yol açabiliyor. Çocuk aile ortamında ya da toplumda yeterli sevgi ve aidiyet hissetmediğinde, hayal kırıklığı yaşıyor ve bu kırıklıklarla nasıl baş edeceğini bilemiyor. Bu hayal kırıklığı böylece yıkıcılığa dönüşüyor ve bu da şiddeti doğuruyor.
Öfke, hayal kırıklığı, üzüntü, korku, kıskançlık bu duygular var ve bunlar bize ait duygular. Bu duygular kişide yıkıcı bir davranışa ya da dürtüye dönüşmeden nasıl sağlıklı bir şekilde dışa ifade edebilir buna odaklanmalıyız. Bunun büyük oranda aile ve toplum içerisinde düzenlenmesi gerekiyor.
Aidiyet arayışı ve çeteleşme
Ergenlik döneminde bir gruba uyum sağlama ya da bir grupta liderlik kurma isteği ileri yaşlarda daha yıkıcı davranışlara neden olabiliyor. Burada rol model eksikliğinin giderilmesi şiddetin bir çözüm yolu olabilir. Burada aidiyet arayışı ve çeteleşme birlikte ele alınabilir. Çünkü eğer bir çocuk kendisini güçlü ve değerli hissetmiyorsa aile hem toplum içinde, yalnızlık ve dışlanma duyguları yoğunlaşabilir. Güçlü görünme ihtiyacı çocukları yıkıcı gruplarla bir araya getirebiliyor ve bu da çeteleşme zemin hazırlayabiliyor. Bunun temelinde de kendini güvende hissetmeme, dışlanma, yalnızlık, tam olarak bir yere ait hissedememe, içinde sevgiyi hissedememeden kaynaklanabiliyor.
Sorun çözme yöntemi
"Bir şeyleri onararak bir yere ulaşamıyorum, bu sevgiyi alamıyorum. O zaman bir şeyleri yıkarak aslında kendimi güçlü hissederim" düşüncesi aslında bir hayal kırıklığıdır. Aslında toplumsal anlamda da bazen sorun çözme yönteminin şiddet olarak kabul edilmesi de bir sıkıntıdır. Burada şunu ayırmalıyız. Öfke doğal bir duygu.
Öfke herkesin yaşadığı ama içinde konforlu hissetmediğimiz duygulardan ve hatta daha temelinde hayal kırıklığı gibi başka duygular yatabiliyor. Burada biz öfkeyi nasıl ifade edeceğiz? Yani yıkıcı bir şekilde kendimize ya da bir ötekine zarar vererek değil, bunun yolları bulunması gerekiyor. Öfke duygusunda ve şiddetin ortaya çıkışında herhangi bir nedene odaklanmak aslında sağlıklı bir yaklaşım değil.
Çocuğun adil yaşam dünyası
Şiddete bir neden bulmak çözüme ulaştırmıyor, çünkü bu aynı zamanda bir sınır sorunu. Çocuk ve gençler temel ihtiyaçları karşılanmadığı zaman; yalnızlık, dışlanma karşısında güçlü ve değerli hissetme duyguları zorbalık doğurabiliyor. Bu dışlanma ve yalnızlık çocuğun algıladığı adil yaşam dünyasına uymuyor. Hem aile içinde bir adaletin hem de toplumsal anlamda adil bir yaşamın oluşuyor olması önemli. Sınırların cezalandırıcı bir yaklaşımla otoriter bir yerden değil de şefkatli bir yaklaşımla belirlenmesi gerekir.
Sınır koymak
İlk etapta hem aile hem toplum içerisinde bir kere daha duygusal destek olmalı. Hem konforlu hissettiğimiz sevgi, mutluluk, mesela huzur gibi duygularla birlikte; konforlu hissetmediğimiz hayal kırıklığı, kıskançlık, sonra üzüntü, korku, kaygı, öfke gibi duyguları da kapsayabilir. Bunları özgürce ifade edebilmeliyiz, çünkü bu duygular bize ait. "Ben hiç öfkelenmem" dediğimizde bu aslında o duyguyu inkar etmek oluyor. Fakat biz öfkelenebiliriz. Burada işte kendinin ve ötekinin sınırlarını bilmek, bu sınırları da sağlıklı ve güvenli bağlarla koymak gerekir.
Yine şiddetsiz iletişim modelleri var. Çatışma durumlarında ebeveynler özellikle çocuk ve gençlerde çözüm olarak şiddete değil, çocuğun ihtiyacını anlamayı ve oradan bir çözüm üretmeye odaklanmalı. Sınır koyacağız ama bunu katı, sert, cezalandırıcı ve şiddet içeren bir yöntemden değil. Çocuğun ihtiyacını anlayan ve çocuğa ya da gence sorumluluk almasını öğreten yaklaşımlar tercih edilmeli.
Zorbalıkla mücadele
Çocuk bir duyguyu bir durumu öncelikle içselleştirmeli. Nasıl olabilir? Mesela benim aklıma hep grup çalışmaları geliyor. Mahallelerdeki toplum sağlık merkezleri, toplum ruh sağlığı merkezleri olabilir. Ya da dernekler, sivil toplum kuruluşlarında, okullarda bu çalışmalar yapılabilir.
Psikolojik destek sağlamak, grup atölyeleri, grup terapileri, duygusal beceri düzenleme atölyeleri, yani öncelikle çocukların bu temel ihtiyaçlarının bir anlamda karşılanabildiği bir duygusal ve fiziki ortamda empati geliştirici ve zorbalıkla mücadele eden programlar oluşturulabilir.
Tabii bu durum bireysel değil, toplumsal bir zorunluluk. Belki önce küçük çemberden başlanabilir. Bulunan aile, mahalle, çocuğun yaşadığı ortamlarda özellikle daha riskin yoğun olduğu yerlere odaklanılabilir ancak ayrıştırmamak da gerekir.
(AB)







