Halbuki Çocuk ve Kadından Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukcu, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'na (SHÇEK) bağlı kuruluşlarda kalan çocuklara karşı "cinsel taciz ve istismar" olaylarına ilişkin son 5 yılda 478 dava açıldığını belirten bir demeç vermişti.
Haber çeşitli açılardan önemliydi. Bugüne kadar hep hasır altı edilen bir problemin en yetkili ağızdan bildirilmesi önemli bir aşamaydı. İkincisi yaşanan bu olayların artık tartışılmaya başlanması açısından önemliydi. Ancak eksik bir haber olduğunu düşündüğümü de belirteyim. Çünkü bu haberde eğer bakanın "benden önceki yönetimlerdeki zaaflar buna neden oldu" mesajını verme amacı varsa, bu karalama kimseye bir şey kazandırmayacaktır.
Eğer değilse, o zaman da sosyal hizmet uzmanları içerisinde daha doğrusu SHÇEK çalışanları arasında bu tip olaylara neden olanların varlığı belirtildikten sonra tüm boyutların tartışılması ve diğer uzmanlara da sahip çıkılması gerekmekteydi. Ama bunların yapılmamış olması Kurumun üzerindeki bulutların daha da koyulaşmasını ve gölgelenmesini arttırmaktan başka işe yaramamıştır.
Resmi verilere göre SHÇEK'e ait yetiştirme yurtlarında 3 bin 199'u kız, 6 bin 721'i erkek toplam 9 bin 920 çocuğun kaldığı görülmektedir. Çocuk yuvalarında ise 4 bin 45'i kız, 5 bin 564'u erkek toplam 9 bin 609 çocuk barınma hizmeti almaktadır. Yani toplam kabaca 20.000 çocuktan bahsetmekteyiz.
Bu çok önemli bir rakamdır. Bu çocuklara sadece bakım, yatacak yer ve yiyecek vermek yetmez. Mutlaka bu çocukların eğitimlerinin de önemsenerek ağırlık verilmesi ve iyi eğitim almalarının sağlanması gerekmektedir.
Bu konuda sivil toplum kuruluşlarının gönüllülerle yürütmeye çalıştığı yabancı dil, bilgisayar, okuma - yazma gibi çalışmaların kör topal yürüdüğü görülmektedir. Çünkü sosyal hizmetlere bağlı çalışan kurumlarda uzun yıllardan beri sürdürülen "bizim dışımızda kimse çocuklarla ilgili bir şey yapamaz sadece destek verir" yaklaşımı kemikleşmiş ve kabuğuna çekilmiş durumdaki yuva ve kurumlarda zararlara neden olmaktadır.
Ama bu durum yıllardır değişmemekte ve yöneticilerin STK'larla işbirliği mesajlarına rağmen hiçbir zaman pratiğe geçmemektedir. Bu konuda Yeldeğirmeni'nde kurum müdürü ile dernek başkanı olarak yaşadıklarım somut bir örnek oluşturmaktadır. Derneğin maddi katkı dışındaki tüm katkılarına kapıları kapatan, merkeze dernek üyelerinin girmesine bile izin verilmeyen bir ortamda bakım kalitesinin tartışmalı olduğu bir boyutta merkez çalışmalarını sürdürmektedir.
Ama Çubukcu'nun demecindeki asıl vahim boyut çalışanların yaptığı taciz olguları konusundaki rakamlardır. SHCEK Genel Müdürlüğü'ne bağlı kuruluşlarda bakılan ve korunan çocuklara karşı rızaen alıkoyma, ırza tasaddi, cinsel taciz, fiili livata, fiziksel istismar, fuhuşa tesvik, ırza geçme ve benzeri suçlardan 478 davanın açıldığı belirtilmektedir.
478 değil tek bir vaka olsa bile başka ülkelerde kamuoyunun ayağa kalkacağı olayda bugüne kadar çok az tepkinin gelmesi düşündürücüdür. Devletin himayesinde bunlara maruz kalmak, devletin güvencesinde bunların yaşanması artık gidecek bir makamın kalmaması anlamına gelir ki bu da konuşacak bir şeyin de kalmaması demektir.
Eleman yetersizliği, kalite yetersizliği, siyasi amaçlarla ilgisiz elemanların istihdam edilmesi, denetimsizlik, dışa kapalılık, sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliğinde aksamalar, uzmanlardan yeterli desteğin alınamaması hepsi birlikte yetersiz sonuçlara neden olmaktadır.
Ama artık kurum bakımına bakışın çok değiştiği ve bizim hala 1950'lerin modelini izleyen bir boyutta kalmamız daha bunun gibi bir çok sorunun gündeme gelmeye devam edeceğini göstermektedir.
Sayın Çubukçu'nun çocuklarda istismar, uyuşturucu, suça itilme, sokağa düşme problemlerinin hızla arttığı günümüz Türkiye'sinde çözümlerin arayışında hem kendine bağlı kurumların renovasyonuna hem de üniversite ile STK'larla gerçek işbirliği arayışlarına bir an önce girmesi gerekmektedir.
Çünkü bugün zor durumdaki çocuk için tek kapı SHÇEK ve teşkilatı olduğundan çoğu kişi kuruma gideceğine evinde dayak yesin daha iyi diyebiliyorsa problem zannedildiğinden daha ciddi ve vahimdir.
Çocuk ve Kadından Sorumlu Bakanlık görevinde sadece bugün değil yarınlarda da olacaklardan sorumlu olunacağı ve bugünün çocuklarının yarınlarda iyi bir vatandaş olma sorumluluğunun omuzlarında olduğunu sayın bakana bir kez daha bu satırlarda hatırlatmak isterim.(OP/NG)