"Kulak çekmek" hem öğretmenlerin öğrencilere hem de anne-babaların çocuklara karşı yaygın olarak kullandığı ve hala geçerli bir tehdit. Çoğu zaman bu tehdidin -ve daha fazlasının- hayata geçtiğini de biliyoruz. Geçen yıl bir haftada farklı okullarda öğrencilerin karıştığı 10'a yakın şiddet olayı gazetelerde yer alınca konu kamuoyu gündemine geldi. Uzmanlar sorunun çok boyutlu olduğunu, medyadan kamu kurumlarına, ailelerden, hükümet ve STK'lere, çocukları "şiddet kültürü"nden uzaklaştırmak için herkese sorumluluk düştüğünü söyledi. Sonuçta, Milli Eğitim Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı'nın soruna cevabı bu ders yılı başlarken okullara polisin girmesini de öngördüğü için eleştirilen bir protokol imzalamak oldu.
Özel olarak Türkiye'de, genel olarak da dünya çapında "çocuğa yönelik şiddet"in sonlandırılması için çalışan Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) Türkiye Temsilcisi Edmond McLoughney, çocukların karar mekanizmalarına katılımının sağlanması ve aileden başlayarak şiddetin bir araç olarak kabul edilemez olduğunun anlatılması gerektiğini söylüyor. Sadece fiziksel şiddetin değil, sataşma ve ayrımcılığın -özellikle cinsiyet temelli ayrımcılığın- da önemli bir sorun olduğunu belirten McLoughney'le bir toplantı için geldiği İstanbul, Beyoğlu'nda konuştuk.
Okullarda şiddet sorunu özellikle geçen yıl art arda yaşanan olaylarla gündeme geldi. UNICEF ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın konu üzerine düzenlediği sempozyumda uzmanlar çözümün çok genel olarak "çocuk dostu okul"ların yaratılmasından geçtiğini belirtti ve hükümetten anne-babalara bir dizi öneri sıraladı. Başlarken, çok kısaca "çocuk dostu okul" ne demek, anlatabilir misiniz?
Çok basitçe söylemek gerekirse, çocuk dostu okul, çocukların her gün isteyerek gittiği okul demek. Bu, çocuğun örneğin öğretmeninden fiziksel şiddet görmekten ya da arkadaşlarının sataşmalarına maruz kalmadan öğrenim görebileceği bir alan demek. Çocuğun gerçek potansiyelini ortaya çıkarabileceği ve gerçekleştirebileceği bir ortam. MEB, bunun için bir hareket planı oluşturdu ve geçtiğimiz günlerde İçişleri Bakanlığıyla sorunun önlenmesine yönelik bir protokol imzalanması da oldukça sevindirici bir gelişme oldu. Bu protokol ailelerde, çocuklarda, öğretmenlerde farkındalık yaratmaktan, şiddetin girmediği okulları, iyi örnekleri göz önüne çıkarmaya kadar bir dizi çalışmayı kapsıyor. Bunun yanında polis memurlarının göz önüne çıkmadan okullarda şiddete karşı çalışması da gündemde. Bunun hükümetin sorunun farkında olduğunu ve çözüm için adım attığını gösteren iyi bir örnek olarak görüyorum.
Öte yandan, okullardaki şiddetin sebepleri üzerine düşünmeye başladığınızda, şiddetin kaynağını büyük oranda aile ortamına kadar geri götürebiliyorsunuz. Evde fiziksel şiddetle terbiye edilmeye çalışılan çocuklar, sorunların şiddetle çözülebileceğini varsayan bir kültürü benimsemeye başlıyor ve bunu hayatlarının diğer alanlarına da taşıyor. Sonuçta okullarda bir korku ortamı oluşuyor ve bu durum öğrenimi olumsuz etkiliyor. Birkaç yıl önce Diyarbakır'daydım ve bir arkadaşımla sabah dolaşıp etrafta okula gitmemiş kızlar olup olmadığına bakmak istedik. Gerçekten de 7-8 yaşlarında bir kız çocuğuna rastladık. Ona neden okulda olmadığını sorduğumuzda "Gidiyordum ama orada dayak atılıyor. Şimdi korktuğum için gitmiyorum" dedi. Tamam, bu sadece bir örnek ama muhtemelen bunun gibi birçok örnek var. Sonuç olarak bu sorunun üstesinden gelmek için "çocuk dostu okullar" yaratmak kesinlikle gerekli.
İki bakanlığın imzaladığı protokol, uzmanlar ve aktivistlerce özellikle okullarda polis memurlarının görevlendirmesini içerdiği için eleştirildi ve hükümetin soruna bir güvenlik meselesi olarak baktığı, daha derinde yatan nedenleri görmezden geldiği söylendi. Bu eleştiri hakkında ne düşünüyorsunuz? Örneğin başka ülkelerde benzer uygulamalar var mı?
Doğrusu diğer ülkeleri bilmiyorum ama benzer uygulamaların olduğunu tahmin ediyorum. Fakat haklısınız, öncelikle ailelere, şiddet kültürünü besleyen geleneklere bakmak gerek –hem evde disiplin aracı olarak uygulanan şiddetten, hem de okulda öğretmenin çocukları dövmesinden bahsediyorum. Evet, yasaya aykırı ama bunun her gün yaşandığını hepimiz biliyoruz. Okullarda şiddete sıfır tolerans gösterilmeli. Bu protokolü eleştirenler ve nedenlerden çok semptomlarla uğraştığını söyleyenler kısmen haklı. Fakat sorunun hem temel nedenleriyle uğraşmak gerektiğini, ailelere eğitim verilmesi, hem de pratik önlemler alınması gerektiğini söylemem lazım. UNICEF bu konuda programlar yürütüyor; ailelere ulaşıyoruz ve anne-babalara daha iyi ebeveynler olmak, çocuklarını şiddet dışında yöntemlerle de eğitebileceklerini göstererek yardımcı oluyoruz. Liderleri, etkili insanları bu kampanyaya destek vermeye ikna etmek, aileleri etkilemek önemli. Hep aynı örneği veriyorum: Eğer iki yetişkin birbirine vurursa gidip hukuka başvurabilirler ama bir çocuk şiddet karşısında tamamen korumasız. Bir yetişkine vurmak suç ama bir çocuğa vurmak normal karşılanıyor. Bu kabul edilemez.
Fakat bir yandan temel nedenlerle uğraşırken bir yandan da okullarda ve özellikle de okulların etrafında yaşanan şiddete karşı polisin fazla görünmeden çalışması iyi bir girişim bence. Sonuç olarak bunlar geçerli eleştiriler ama aynı zamanda öğrenimin iyi koşullarda yürütülebilmesi için bunun doğru bir girişim olduğunu düşünüyorum.
Bu bağlamda, size iki belirli konuda fikirlerinizi sormak istiyorum. Birincisi, okullarda şiddete karşı, geçen yıl yapılan sempozyumun bildirgesinde de önerildiği üzere çocukların özellikle kendilerini doğrudan ilgilendiren konularda fikirlerini söyleyebilmeleri, katılımlarının sağlanması. İkinci olarak da, BM Çocuklara Yönelik Şiddet Araştırmasında da belirtilen, okullarda cinsiyet temelli şiddet konusu... Buna belki etnik ya da dinsel ayrımcılıktan doğan şiddeti de ekleyebiliriz...
Her şeyden önce, çocukların katılımıyla ilgili bilinen mekanizmalar var, bunlardan biri okul konseyleri. Çocuklar bu kurullarda temsil edilebilir çocuklar kendi sorunları ve önerilerini masaya getirip hem okul yöneticileri hem de ailelerle paylaşabilir. Çocukların görüşleri çoğu zaman gözardı ediliyor, yetişkinlerin böyle bir eğilimi var ama gerçekte bir an durup çocukları dinlerseniz farklı ve önemli bakış açıları yakalayabilirsiniz. Eğer okullarda şiddeti önlemek, "çocuk dostu" okullar yaratmak gibi ciddi konularla uğraşıyorsanız çocukları gerçekten dinlemek zorundasınız çünkü günü sonunda bütün bunlar doğrudan çocukları etkiliyor. Yetişkinler kimi zaman belli şeyleri dillendirmekten çekinir ama çocukların böyle çekinceleri yok. Mesela, sataşma meselesini yetişkinler önemsemez ama çocuklar bu durumun mağdurları, ancak onlar bu sorunun nelere yol açtığını anlatabilir.
Diğer konuya gelirsek, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, hemen hemen tüm toplumlarda varolan bir sorun. Bunu toplumun her alanında görebiliyorsunuz. Geçenlerde gazetelerde bir haber vardı ve kızını okula göndermeyen aile, kız çocuklarının evde kalması gerektiğini, bunun "namus" meselesini olduğunu vs. anlatıyordu. Bu sorunun çözümünde gelişme sağlanıyor ama hala gidilecek uzun bir yol var.
Sorunun çok boyutlu olduğunu söylediniz. Çözüm için STK'ler, uluslararası kuruluşlar, hükümet ve yerel yönetimlere sorumluluk düşüyor. Medyanın bu sorunun oluşması ve çözümündeki rolü ne?
Medyanın çok önemli bir rolü var. Bazıları okullardaki şiddetten medyayı da sorumlu tutuyor çünkü televizyon programlarında çok fazla şiddet var. Medya bir şiddet kültürünün yaratılmasına ve yayılmasına neden oluyor ve genç beyinler sorunların şiddetle çözümlenebileceğini öğreniyor. Çizgi filmlerde bile şiddet olduğunu söylememiz lazım, hatırladığım kadarıyla Tom ve Jerry bile oldukça şiddetli (gülüyor). Ama bundan çok daha sinsi biçimlerde de şiddet medyada yer buluyor. Örneğin bilgisayar oyunlarında çocuklar kahramanlarının önlerindeki engelleri şiddet kullanarak aşmasına yardımcı oluyor. Temsili şiddetin çocuklar üzerindeki etkileri üzerine birçok araştırma var. Oysa medya bu konuda farkındalık yaratmak için çok önemli bir araç. Özellikle televizyon bu açıdan çok etkili olabilir. Burada bir insan hakları meselesinden, çocukların kendilerini geliştirme hakkından bahsediyoruz. Şiddete maruz kalan çocuk, yetişkin olunca aynı şekilde davranıyor.
Son olarak size şunu sormak istiyorum. MEB beş yıldır “çocuk dostu” okullar projesini yürütüyor. Bugün gelinen noktada sorunun hala gündemde olduğunu görüyoruz. Önümüzdeki günlerde hükümet gelecek yılın bütçesi için hazırlıklara başlayacak. Tabii ki okullarda şiddete yönelik önlemlerin hayata geçmesi için kaynağa ihtiyaç var. Siz hükümetin çocuk odaklı bir bütçe hazılaması konusunda neler söylemek istersiniz?
Evet, çocuk odaklı bütçe konusu çok önemli. Bunun için çocukların sözlerinin de dinlenmesi, bütçe hazırlanırken onların görüşlerinin de bu sürece yansıması sağlanmalı. Ve sadece merkezi hükümet için değil, bu prensip yerel yönetimler için de geçerli. Onlarda belli bütçeleri kullanıyorlar ve pekala bu bütçeler de çocuk odaklı olarak oluşturulabilir. Daha genelde, ülkede yaşam kalitesinin artırılması gibi bir konuyla karşı karşıyayız. İçişleri Bakanlığı ve Türkiye İstatistik Kurumu bu alanda istatistik çalışmalarını geliştiriyor. Çocuk ölüm oranları, okuryazarlık oranı, sağlığa erişim oranı gibi belirleyenleri daha sağlıklı olarak görmeye başladık. Bu önemli çünkü planlama yapabilmek ve bütçe oluşturabilmek için detaylı verilere ihtiyacınız var, buna göre elinizdeki kaynakları doğru yerlere yönlendirebilirsiniz. Böylece hangi bölgenin, hangi şehrin ne durumda olduğunu rahatça görebiliriz ve bu durum yöneticileri daha iyi hizmet vermeye itecektir.
Son olarak şunu söylemek istiyorum: Şiddet konusunun bugün toplumda konuşulur hale gelmiş olmasını çok önemsiyorum. Daha birkaç yıl öncesine kadar okullarda şiddet, çocuğa yönelik şiddet gibi bir meselesi yoktu insanların. Hala alınacak çok mesafe var fakat bunun konuşulur hale gelmesi bile büyük bir kazanım.
Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.(EÜ)