Türk Tabipleri Birliği'nin (TTB) birinci basamak hekimlerine yönelik yayınladığı Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi'nin Kasım ayında, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp A.B. Dalı'ndan Prof.Dr. Hamit Hancı ile Dr. Çağlar Özdemir'in çalışmalarını kaynak gösteren bir yazıda konu ele alınmış.
Nasıl tanımlanıyor, neleri kapsıyor?
Dünya Sağlık Örgütü, çocuklara yönelik kötü muameleyi şöyle tanımlıyor:
"Çocuğun sağlığını, fiziksel ve psiko sosyal gelişimini olumsuz etkileyen, bir
yetişkin, toplum ya da devlet tarafından bilerek ya da bilmeyerek yapılan davranışların tümü..."
Çocuğun cinsel yönden istismarı için yaptığı tanım ise şöyle:
"Çocukların kendilerinden en az 6 yaş büyük bir kişi tarafından cinsel doyum ya da haz amacıyla zorla ya da ikna edilerek cinsel etkileşime maruz bırakılması."
Bu tanım içine giren eylem ve fiiller arasında ise ensest, tecavüz, çocuğu pornografi yada fuhuş malzemesi yapmak, teşhircilik, cinselliği kışkırtan konuşmalar, cinsel ilişki yada pornografik görüntüler izlettirme, cinsel organlarına dokunma, okşama, oral seks yapma vb. bulunuyor.
Yasal olarak 15 yaşını bitirmemiş kişiye kendisinin rızası olsa bile
bu tür eylemlerde bulunmak suç olarak kabul ediliyor.
Bu tür fiillerin korkutularak veya şiddet uygulayarak yapılması, herhangi
bir yöntemle uyutup uyuşturarak gerçekleştirilmesi, mağdurun akıl ya da bedensel bir hastalığa yakalanmış olması ve eylemin açıkta olması da Ceza Yasasına göre başlı başına suç oluşturuyor.
Ayrıca 15 yaşından büyük bir kızın evlenme vaat edilerek kızlığının bozulması da aynı kapsam içinde nitelendiriliyor.
Kız çocukları üç kat fazla
Türkiye'de her konuda olduğu gibi bu konuda da gerçekleri olduğu gibi yansıtan bilimsel araştırmalar ve istatistiksel anlamlılığı olan veriler ne yazık ki, bulunmuyor.
Uzmanlar bu konuyla ilgili bilinenleri genellikle bir "aysberg"e benzetiyor ve görünen ya da bilinen kısmının gerçek büyüklüğüne göre çok küçük olduğunu vurguluyorlar.
Daha çok başka ülkelerde yapılmış araştırmalarla kıyaslanarak verilen bazı oranlar bulunmuş durumda. Dünyadaki verilere göre cinsel istismara maruz kalan çocukların yaşa göre dağılımı incelendiğinde durum şu. Cinsel istismarın:
* Yüzde 30'u 2-5 yaş,
* Yüzde 40'ı 6-10 yaş,
* Yüzde 30'u da 11-17 yaş arasında gerçekleşiyor.
Başka bir anlatımla, istismar olaylarının üçte ikisine 10 yaş ve altındaki çocuklar maruz kalıyor.
Olaya çocukların cinsiyetlerine göre bakıldığında ise kız çocukların üç kat daha fazla cinsel istismara uğradıkları görülüyor. Türkiye'de yaş dağılımıyla ilgili net veriler olmamakla birlikte kız ve erkek çocuklar arasındaki oranın birbirine yaklaşık olarak eşit olduğu söyleniyor.
İstismarda bulunanların yüzde 96'sının erkek ve yüzde 80'inin de çocuğun
tanıdığı biri olduğu anlaşılıyor.
Cinsel içerikli oyunlarla...
Bir çocuğun cinsel istismara uğrayıp uğramadığı yapılacak bilinçli bir hekim muayenesiyle ortaya konulabiliyor. Hekimlerin "örselenmiş çocuk" olarak adlandırdıkları bu tanıyı koymak kolay değil. Ama, yetersiz bulgu ve ipucu verse de genital bölge muayenesi ve fiziksel muayene bulguları yanında çocuğun anlatımları, istismar sonrasında çocukta ortaya çıkan ruhsal bulgular ve değişiklikler; durumu ortaya çıkarmada önemli rol oynuyor.
Sık ve sürekli istismar olgularında genital bölge muayeneleri daha çok bulgu sağlayabiliyor. Bazı durumlarda da cinsel temasla geçen hastalıkların ortaya çıkması istismarı açığa vuruyor.
Çocuklarda cinsel istismar sonrasında sık olarak görülen en tipik belirtinin cinsel içerikli oyunlar ve davranışlarda olduğu belirtiliyor. Uzmanlar, çocukların anlatımlarında da çok önemli ipuçları yakalanabileceğini belirtiyor.
Tanı konulurken birçok uzmanın birlikte değerlendirmesinin önemli olduğu vurgulanıyor.
İfade zorluğu
Cinsel istismara maruz kalan çocukların yaşadıklarını doğrudan ve çok kolay ifade etmediklerini belirten uzmanlar; nedenleri şöyle sıralıyor.
* Kendilerine inanılmayacağı düşüncesine sahip olmaları,
* Başlarının belaya gireceğinden korkmaları, istismar eden kişinin kendisine ya da yakınlarına yönelik tehditlerinden korkmaları, bazı durumlarda istismarda bulunanı korumak istemeleri,
* İstismar edenleri sevmeleri ama davranışlarını sevmemeleri, cinsel davranışların yanlış davranışlar olmadığını düşünmeleri ya da bilmeleri,
* Arkadaşlarınca dışlanabileceklerini düşünmeleri, "muhbir" ya da "gammaz" olarak nitelendirilmekten çekinmeleri, özellikle erkek
çocukların "homoseksüel" olarak adlandırılacaklarından korkmaları,
* Cinsellikle ilgili sözcüklerin kullanılmasının ya da cinsel konuların
konuşulmasının ayıp olacağını düşünmeleri...
Tüm bu çekincelere karşın çocuklar; istismarın sıklığının artması, şiddet içermesi, çocuğun çok korkması durumlarında kendilerine yapılanları ortaya koyabiliyorlar. Özellikle cinsel istismarla ilgili bilgilere ulaşırlarsa ve kendilerine yapılanın doğru olmadığını fark ederler ya da mutlaka söylenmesi gerektiğini düşünürlerse durumu daha kolay açıklayabiliyorlar.
Bazı durumlarda çocuklar, sorunu kendi akran ve arkadaşlarına anlatıyorlar ve onların verdiği bilgiler üzerine durum açığa çıkabiliyor.
Aynı aile ya da çevre içinde birden fazla çocuğa yönelik istismar söz konusu olduğunda da çocuklar kendilerinden sonra istismara maruz kalma tehlikesinde olan sevdikleri olduğunda, tüm olan biteni anlatabiliyorlar. Daha iler yaşlardaki kız çocuklar da hamile kalma ya da bir hastalık kapma korkusu gündeme geldiğinde istismarı ortaya koyabiliyorlar.
Kalıcı sorunlar yaratabilir
Cinsel istismara maruz kalan çocuklarda çoğunluğu psişik olmak üzere kalıcı bazı sağlık sorunları görülebiliyor. Uzmanlar bu tür rahatsızlık ve hastalık bulgularını da şöyle sıralıyorlar:
o Yineleyen ve rahatsız edici düşünceler, uykuya dalma güçlüğü, öfke patlamaları, herhangi bir konuya odaklaşma ve yoğunlaşmakta güçlük çekmeleri, olay anını yeniden yaşamaları,
o Olayı anımsatan ortam, kişiler ve nesnelere karşı aşırı duyarlık ve tepki göstermeleri, psikolojik sıkıntı yada korku yaşamaları, bu tür olaylara ilişkin konuşmalar geçtiğinde çok büyük tepki göstermeleri, cinsel kimlik ve işlev bozuklukları,
o Yaşlarına uygun olmayan cinsel davranışlarda bulunma, cinselliğe karşı ilgi artışı, kendi kendini tatmin etme, mastürbasyon yapma, yaşanan cinsel travmayı yeniden yaşama ve yineleme eğilimi, cinsel oyunlar oynama, erişkinleri ayartıcı davranışlarda bulunma,
o Cinsel istismara maruz kalan çocukların yüzde 50'sinde Travma Sonrası Stres Bozukluğu tablosu görülebiliyor. Sürekli depresyon hali, düşük benlik uyarısı, kendini suçlama ve cezalandırma, intihar düşüncesi ve teşebbüsleri, damgalanmışlık hissi, alkol ve madde bağımlılığına eğilim olabiliyor,
* İleri yaşlarda "borderline kişilik bozukluğu" diye adlandırılan kişilerin yüzde 70-80'inde, "çoğul kişilik bozukluğu" saptanan kişilerin de yüzde 85-95'inde çocukluk çağında cinsel istismar öyküsü bulunuyor.
o Cinsel istismarda bulunan kişilerin de -yüzde 60-95'inde benzer
bir geçmişbulunduğu saptanmış.
En az üç muayene olmak zorunda...
İstismarın ortaya konulup ve takibatının yapılmasında da bazı önemli sorunlar var. Örneğin mağdurlar, olayın ortaya konulması için en az üç muayene olmak zorunda kalıyorlar. Bazen bu sayı yediye kadar çıkabiliyor.
Muayene yapılan ortamlar, fiziksel olarak yetersiz ve genellikle mağdurlara ön yargıyla yaklaşılıyor. Olayı kanıtlamak için gerekli delillerin toplanması ve değerlendirilmesinde de yetersizlikler gözleniyor.
Tıbbi muayeneyi yapan hekimlerin çoğu da bu konuda yeterli eğitim ve bilince sahip olmadıkları için bir çok nokta aydınlanmadan kalıyor ve verilen raporlar yetersiz kalabiliyor. Değerlendirme ve kararlarda da belirli bir standardizasyon olmaması çoğu kere mağdurun aleyhine oluyor.
Oysa uzmanlar bu konuyla başa çıkabilmek ve toplum içindeki sıklığını azaltabilmek için en başta eğitim olmak üzere konuya ilgi ve yaklaşımın değişmesi gerektiğini belirtiyorlar.
Birçok uzmanın bir arada olduğu "tek merkez"lerin olması ve muayenelerin buralarda yapılması, bulguların yazılı ve görsel olarak çok iyi belgelenmesi, delillerin çok iyi toplanması ve değerlendirilmesi, mevcut sorunların tedavi ve rehabilitasyonuyla, çeşitli olası hastalıklardan korunmak için gerekli olanakların sağlanması ve sunulması gerektiği de vurgulanıyor.(MS/NU)