Türkiye'de Çocuk Vakfı'nın yayınladığı rakamlara göre kimsesiz ve korunmaya muhtaç çocuk sayısının son 5 yılda artış gösterdiği ve çocuk annelerin oranının yüksek olduğu, 12-14 yaş arası evli kız çocukların sayısının 10 bin 484, 15-19 yaş grubundakilerin sayısının ise 463 bin 481 olduğu görülmektedir.
Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü verilerinden edinilen bilgiye göre, 2003 yılında yurt genelinde 1 milyon 174 bin 831 çocuğun canlı olarak dünyaya geldiği görülmektedir. Canlı olarak dünyaya gelen çocukların 609 bin 349'unun erkek, 565 bin 482'sinin ise kız olduğu kaydedilmiştir. Doğum yapan kadınların yaş gruplarına göre dağılımında 85 çocuğun 15 yaşındaki anneler tarafından dünyaya getirmesinin altını çizmek gerekmektedir.
Kadınlarda geleneksel olarak yapılan adolesan (ergen) evliliği, artmış doğurganlığa neden olmaktadır. İlk evlenme yaşının küçük olduğu toplumlar, erken çocuk sahibi olan ve doğurganlığı yüksek toplumlardır. Gelişmekte olan ülkelerde adolesan evliliği oldukça yüksek oranlardadır. Bangladeş'te 15-19 yaşlarındaki kadınların yüzde 72'si, Güney Asya'da yüzde 54'ü, Afrika'da yüzde 44'ü ve Latin Amerika'da yüzde 16'sı evli bulunmaktadır.
Dünyada ise her yıl 15-19 yaşları arasında 15 milyondan fazla kız çocuğun doğum yaptığı düşünülmektedir. Bu kadar erken yaşta annelik, gebelik ve doğum sırasında çeşitli komplikasyonlara yol açabilmekte ve böyle durumlarda anne ölümleri ortalamanın üzerine çıkabilmektedir.
Ayrıca, çok genç annelerin çocuklarının hastalığa yakalanma ve ölme oranları diğerlerine göre daha yüksektir. Erken gebelik ve doğum, dünyanın her yerinde kadınların eğitimlerinde, sosyal ve ekonomik statülerinde iyileşmeleri önleyen bir etmendir. Ek olarak, kız çocuklar cinsel şiddet ve HIV/AIDS gibi cinsel yolla geçen hastalıklara karşı korunmasız olup, erken yaştaki cinsel ilişkiden erkeklere göre daha fazla zarar görmektedirler .
Çocuk yaştakilerin çocuk doğurması sıklıkla hem anne hem de çocuk için önemli bir sağlık riski oluşturmaktadır. 18 yaşın altındaki annelerin çoğunun evli olmadığı gözlenmektedir. Bu kız çocuklarının eğitimlerini tamamlamamış olduğu ve ancak zaman zaman geçici işlerde çalışabildiği izlenmektedir.
Ayrıca genç babaların da çoğunun çocukları için ekonomik destek sağlayamaması da başka önemli bir boyuttur. Çocuk annelerin çocuklarının ise daha az sağlıklı, istismara uğrama olasılıklarının artmış olduğu ve beslenme sorunu yaşadıkları görülmektedir. Büyüdükçe bu çocukların kriminal davranışlar içine girdiği, ekonomik ve sosyal açıdan daha düşük bir düzeyde yaşadıkları görülmektedir.
Toplumumuzda genel eğilimin erkeklerin belirli bir düzeyde eğitim gördükten, askerlik yaptıktan ve bir iş sahibi olduktan sonra evlenmeleri yönünde olmasına karşın kızlar için böyle bir kaygının genellikle duyulmadığı görülmektedir.
Ülkemizin çeşitli bölgelerinde; özellikle kırsal kesimlerde, başlık parası gibi geleneksel ekonomik uygulamalar nedeniyle kız çocukları küçük yaşlarda evlendirilebilmektedir. Bir başka neden ise, kız çocuğun küçük yaşlarda anne veya babasından birini kaybetmesi ve üvey anne veya babaya sahip olması durumlarında kız çocuklarının yine çok erken yaşlarda evlendirilmesine yol açmaktadır.
Kız çocukların erken yaşta evlendirilmeleri özellikle anne ve bebek ölümlerini artıcı risk faktörlerindendir. Çocuk Hakları Sözleşmesi'ni imzalamış olan Türkiye'nin bu probleme gözlerini kapatmaktan vazgeçmesi gerekmektedir. Kısa erimde bu tür olgulara her türlü sağlık ve eğitim desteği vermesi ve uzun erimde de toplumun eğitimi ve yasal düzenlemelerle 18 yaş altında evliliklere izin verilmemesi gerekmektedir. Çocuk anneler önemli bir sorundur ve ülkemizin de gizli bir problemidir. (OP/KÖ)