Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği (ÖÇED) otizmli ailelerin hikayeleriyle buluşturuyor.
Farklı yaş gruplarından 8 otizmli çocuk ve ailesinin yaşadıkları, kendi kalemlerinden hikayelerle 2 Nisan Otizm Farkındalık Günü'nde Yenikapı Metro İstasyonu'nda açılacak sergide görebilir.
"Özel Ailelerden Çok Özel Hikayeler" sergisi ile tanısı aynı olsa da hikayesi farklı otizmliler ile bizi tanıştırıyor.
O ailelerin ve çocukların hikayelerinden kesitleri paylaşıyoruz:
Kendisi de bir eğitimci olan Buket Yanar Köse'nin kaleminden oğlu Deniz:
Anneme mektuplar
"(...) Beni konuşturmak için ne çok uğraştın anneciğim.
Hergün bir önceki günü tekrarlayarak günlerce defalarca... Sen bir öğretmensin annem. Buna
alışıksın ama herhalde benim kadar zor bir öğrencin olmadı.
Her öğrencine yıl sonunda bir not verdin. Geçti-kaldı dedin ama bana hiç kıyamadın annem.
Benim karnem hiç olmadı. Ben senin ömür boyu öğrencin olacağım. Sen öğretmenlikten emekli oldun ama annelikten emekli olunmuyor anneciğim.
Ben de çok isterdim sana yıldızlı karneler getirmeyi.
Ama benim yıldızlarım gökyüzünde ve her gece bütün yıldızları sana getiriyorum anneciğim.
Senin güzel saçlarına yıldızlardan bir taç takıyorum her gece...
Bu gece de benim doğum günüm anneciğim. Artık 12 yaşındayım. Bana 'İyi ki doğdun Deniz'
de anneciğim."
Yapabildiklerini daha iyi fark edin
Doğduğundan beri harflere, rakamlara, şekillere takıntılı bir çocuk olan Mert'in annesi Bahar Acar anlatıyor:
"(...)Üç yaşına geldiğinde konusunda uzman psikiyatristimize gittik ve düşündüğümüz
teşhisin doğru olduğunu oğlumuzun tipik bir Aspergerli olduğunu öğrendik. Beklediğim cevaptı ama ne yapacağımı bilmiyordum.
"Detaylı araştırmalarımız sonucunda Mert'i seanslara başlattık. O ilk günü hiç unutmayacağız. Bekleme odasını, oradaki plastik kamyonu... Sevgili öğretmenlerimize çok şey borçluyuz ama en çok Mert'e... Psikyatrımızın artık okula başlaması gerektiğini ve özel eğitime gerek kalmadığını söylemesiyle okul hayatımız başladı. Benim akıllı bıdığım çaba göstermeseydi hiçbiri gerçek olmazdı. Gelecekten hep ümitliyiz.
Anne babalara en önemli notum çocuğunuzun yapamadıklarını bilin amaaa yapabildiklerini daha iyi fark edin, özümseyin... Eksiklerini tamamlamada bunları kullanmanın yollarını arayın. Onun potansiyeline inanın, çünkü o sizi seçti..."
"Oğlumun sayesinde pek çok şey öğrendim"
"Efe başladığında neredeydi şimdi nerede? Yeni başlayanlara umut olsun diye anlatmalıyım" diyen Hande Sancaklı oğlunu anlatıyor:
"(...)Üç yaşını bitirmeye yakın pedagoga tekrar gittiğimizde 'Yaygın Gelişim Bozukluğu' dendi. İlk kez duyduğum bu ifade taş gibi oturdu yüreğime. Anlamı ne diye baktığımda otizm çıktı karşıma. Başladım çılgın gibi araştırma yapmaya... Hızla otizmle çalışan bir merkeze ulaşıp haftada iki gün eğitimlere başladık, 13 yıldır hiç bitmeyen bir maratonla eğitimlere devam ediyoruz.
"2014 yılında 'atipik otizm' dediler teşhisine. Bugün Efe 17 yaşında, 10. sınıf kaynaştırma öğrencisi. Geçen sene BDU projesi ile 1 saat sahnede kaldı arkadaşlarıyla. Bu sene değişik projelerden pek çok buddysi (ahbabı) olan bir ergen. Aslında hikayemiz çok uzun pek çok otizm hikayesi gibi ama başladığı noktayla geldiği noktayı mukayese edemem. Hayalini bile kuramadığım şeyler yaşattı oğlum bize. Sayesinde pek çok şey öğrendim. Bu yolculuğun başında olan anneler, yüreğinizin sesini dinleyin; okumaktan, sormaktan ve kendi eğitimlerinizden asla vazgeçmeyin. Siz bilirseniz çocuğunuza öğretirsiniz... Yılmak, pes etmek yok. Yol uzun elbette ama eğitim pek çok şeyin anahtarı bu yolculukta... Destekleyenleriniz çok olsun."
"Paylaşım önemli"ÖÇED Yönetim Kurulu Başkanı Parin Yakupyan da kendi hikayesini şu sözlerle paylaşıyor: "Çocuklarımız... Onlar doğmadan ne büyük hayallere kapılırız... Ne misyonlar yükleriz onlara... Belki de yapamadıklarımız onlar sayesinde gerçekleşecek diye hayal ederiz. Ailelerimizin bizi büyütürken yaptığı hataları biz yapmayacağız diye kararlar alırız. Onları görmek istediğimiz yeri hesaplar, planlarız... Eğer çocuğumuz bir farklı gelişimle ilgili herhangi bir tanı alırsa yıkılırız. Gelecek hayallerinizin yarım kalması, sönmesi demektir bu. Bazımız yıkılır, bazımız küllerimizden doğarak savaşçı kimliklerimizle onu hayata kazandırmaya çalışırız. İlk tanı zamanında çocuğumuzun içinde bulunduğu durumu herkesten saklarız. Toplumda farklılık ve etiket dışlanmaya meyilli olduğu içindir bu... Evet, genel olarak alışılmıştır çocuklarımızı paylaşmayız, sıkı sıkı saklarız. Kabul etmek istemeyiz, etiketlemek istemeyiz. Oysa bilmeliyiz ki bu örneklere yeni tanı alan ailelerin veya bu mecrada yaşam savaşı veren ailelerin ne çok ihtiyacı var. Yalnız olmadığımızı bilmek ne kadar kocaman bir aile olduğumuzu bilmek adına! Oğlum Otizm tanısı aldığında otizmle ilgili hiçbir şey bilmiyordum. "Sudan çıkmış balık" deyimi tam da benim içindi. O zaman yaşanmış örneklere ulaşabilseydim, kendimi daha iyi hissederdim. Etrafım '2 yaşında çocuk psikoloğa mı gider' demişti... '20 yaşında konuşmayan birini gördün mü? Büyüdükçe düzelecek her şey' demişlerdi... Konuştu belki şükürler olsun ama 20 yaşında konuşmayan birey çok gördüm... Tanı alan bir aile için en büyük korku ileride ne olacağının bilinmemesi. Aslında belirsizlik belki de en büyük sıkıntı. Ailelerin önünde örnekler çok olursa, o çocukların da hayata bir şekilde tutunabildiklerini görürlerse yolun en başında daha iyi olmaz mı sizce? O sebeple "paylaşım önemli" diyorum." | |
(AÖ)