Sosyal medyanın gelişmesi ile kişilerin medyadaki görünürlüğü çeşitli şekillere büründü ve maddi bir kazanç haline geldi. Çocukların sosyal medyadaki görünürlüğü de bu kapsamda bir kavram olarak literatüre girdi. Av. Ezgi Sivrikaya, çocuk haklarının sosyal medya üzerinden ihlal edilmesinde yeni bir boyut olan “kidfluencer” kavramını bianet’e anlattı.
Kidfluencer, sosyal medya kanallarında çocukların kullanılarak içerik oluşturma faaliyetine verilen genel isim. Burada çocuklar, kendileri adına açılan ve yönetilen platformların sahipleri, karar vericileri değil. Daha ziyade ebeveynleri tarafından yönlendirilir ve teşvik edilirler.
“Eğitimlerine devam etmeleri gerekirken kayıt dışı çalışıyorlar”
Pazarlama sektörünün dijital ortama taşınmasıyla birlikte çocuk işçiliğinin farklı şekillerde karşımıza çıktığını belirten Sivrikaya “kidfluencer” olarak adlandırılan çocukların, bir iş kolunda çalışan çocuk konumunda olduğunu savunuyor. Sivrikaya’ya göre, kidfluncer olarak kullanılan çocukların eğitim, sağlık ve gelecek hakları ile birlikte çalıştırılma yasağı da ihlal ediliyor:
“Bugün Youtube’da içerik üreten bir çocuğun kanalına girdiğimizde “içecek challenge” adlı neredeyse yarım saatlik bir video ile karşılaşmak mümkün. Süt, gazoz, kefir, limonata gibi birbirine hiç benzemeyen içeceklerin olduğu bir yarışı henüz gelişme çağında olan bir çocuğun dijital içerik üretmek için içmesi sağlığı açısından da çok ciddi tehlikelere gebedir. Aslında oyun oynamaları ya da eğitimlerine devam etmeleri gereken vakitlerde kayıt dışı bir çalışan konumundadırlar. Öte yandan ürettikleri içeriklerde görselleri de yer aldığından veri paylaşımı yapıyorlar.”

SHARENTING VE DİJİTAL MAHREMİYET
"Çocuklar bilinçlendikçe ebeveynlere karşı yasal yollara başvurabilecek"
“İnternette bir verinin tamamen unutulması mümkün değil”
Sivrikaya’ya göre çocukların ihlal edilen haklarından biri de mahremiyet hakkı ve bunun gelecekte açığa çıkaracağı sorunlar ise şöyle:
“Burada aslında paylaşılan görseller bakımından çocuğun kişisel verileri gündeme gelmekte. Benzer bir durum "sharenting" olarak adlandırılan paylaşan ebeveynlikte de söz konusu. Bir takım videolar ya da fotoğraflar paylaşılırken bu görsellerin ne derece özel hayatın bir parçası olduğu çoğu zaman tartılmamakta. Çünkü internette bir verinin tamamen unutulması/yok edilmesi mümkün değil.”
“Çocuğu ilerleyen yaşlarda akran zorbalığına maruz kalabilir”
“Sevimli bir işbirliği” videosu adı altında yapılan bir işin çocuklar açısından ortaya çıkabilecek hukuki ve psiko-sosyal zorluklarını ise şöyle özetledi:
“Bazen viral olan ve internette çokça paylaşılan videolara denk geliriz. Bu görsellerin çocuklara ait olması durumunda da çocuğu ilerleyen yaşlarında akran zorbalığına maruz bırakması mümkündür. Öyle ki bir marka ile yapılan işbirliği için çekilen sevimli bir video, çocuğun ergenlik döneminde yaşıtları tarafından değişen koşullarda alay konusu olma olasılığını da barındırabilir. Böyle durumlarda içerik üreten çocuk, zamanında çokça etkileşim aldığı için kişisel olarak tatmin olduğu bu içeriklerden zamanla duygusal bir kırılma yaşayabilecektir. Bu açıdan bakıldığında çocuğun geleceğini belirlemesi bakımından hareket alanı da daralmaktadır.”

“Çocuklar yetişkin olduğunda maddi kaybı dava edebilir”
Hesapları çoğunlukla ebeveynleri tarafından kontrol edilen ve dolayısıyla maddi kazancı da ebeveynlerce yönetilen çocukların ilerleyen yaşlarda hukuki yollara başvurması da mümkün. Bu durumu “Ekonomik sömürü” olarak tanımlayan Sivrikaya, ebeveynlerin çocuklar üzerindeki etkisine şöyle değindi:
“Kidfluencer faaliyeti yürüten çocuklar bakımından, kullanılan sosyal medya hesaplarını incelediğimizde çok yüksek takipçi sayısı ve ciddi bir görüntüleme oranı var. Bu da aslında oldukça yüksek iş hacmini birlikte getiriyor. Burada açığa çıkan kazanç temelde çocuğa ait bir çalışmanın karşılığı iken, çoğunlukla ödemeler bizzat ailelere ait hesaplara yapılmaktadır. Aileler ödemeler kendilerine yapıldığından, çocuğa ait olan bu kazanç üzerinde tasarruf edebilmekte. Böyle olunca çocuk yetişkin olduğunda, zamanında yaptığı bu faaliyetin getirisi çoktan tükenmiş olabileceğinden oluşan bu maddi kaybın dava edilmesi de gündeme gelecektir.”
Çocuğun beyanı bu konuda ne kadar geçerli?
Çocuğun dijital mahremiyeti konusunda ortaya çıkan tartışmalardan biri de “çocuğun rızası/beyanı” kavramı. Sivrikaya, ebeveynlerin “ben çocuğumun iznini aldım, benim rızam var” şeklindeki söylemlerinin çocuğun üstün yararı ile uyuşmadığının da altını çizdi.
“Kişisel verilerin paylaşılması için açık rıza koşulu aranmaktadır. Açık rıza ise belirli bir konuya ilişkin, bilgilendirmeye dayalı olarak verilmelidir. Çocukların kişisel verileri bakımından verilecek açık rızada ise çocuğun irade beyanına sonuç bağlanıp bağlanamayacağı ayrıca irdelenmesi gereken bir konudur. Bugün bir yetişkin dahi, paylaştığı görsel ile internette nelerle karşılaşacağını ön göremezken, bir çocuğun böyle bir alanda iradesine sonuç bağlanması bizi çocuk açısında onun üstün yararına uymayan risklere götürecektir.”
(ÇTY/NÖ)







