2016 yılında çıkan “Bırak Acıları Ardında” adlı teklisiyle, ilk şarkısı olmasına rağmen adını geniş kitlelere duyuran Çisil Egeli, yeni çalışması “Zaman Lazım”ı tüm dijital platformlarda dinleyiciyle buluşturdu.
Şimdiye kadar yayınladığı parçalarda farklı tarzlar arasında gidip gelen Egeli, “Zaman Lazım”da 90’lara göz kırpan bir sound’a eşlik eden özgün vokaliyle, insanın zorluklar karşısındaki en büyük destekçisinin yine kendisi olduğuna dikkat çekiyor.
“İnsanları suçlamak, mağduru oynamak yerine kendimize dönmeli, dürüst olmalı ve kendimizi fark etmemiz gerektiğine inanıyorum” diyen Çisil Egeli’yle müzik geçmişini, bugününü ve yeni şarkısını konuştuk.
“Sanatla iç içe büyüdüm”
Müzikten evvel Ege Çocuk Kulübü’nde tiyatro eğitimine başlamışsın. Sonra da 11 yaşında gitarı eline almışsın. Devamında nasıl gelişti olaylar?
Küçüklüğümden beri sanatın farklı kollarına hep ilgim oldu. Ailem de her zaman destekçim olarak ufak yaşlarımdan itibaren beni sanatla iç içe büyüttüler. Tiyatro eğitimi aldım, resim kurslarına gittim. Ama aralarından müziğe daha fazla ilgim oldu hep. 11 yaşındayken Maria Rita Müzik Okulu’nda klasik müzik ve klasik gitar eğitimi alarak müziğe başladım. Üniversite için İzmir’den İstanbul’a taşınana kadar da burada eğitimimi devam ettirdim. Üniversite zamanlarımda kurduğumuz grupla birlikte müziği daha fazla ilerletmeyi hedefledim. Şimdi de kendi projelerimi üretmeye devam ediyorum.
Bir ara Safdışı diye bir grupla sahne almışsınız. O grupta işler neden yürümedi? Senin Almanya’ya gitmenle mi alakalıydı?
Safdışı grubu benim üniversiteden arkadaşlarımın birlikte kurduğu bir gruptu. Ben solist/gitarist olarak daha sonra dahil oldum. Birlikte üniversitedeyken birçok mekânda, bahar şenliklerinde sahne aldık. İşler yürümedi değil kesinlikle. O dönem çok güzeldi hepimiz için. Fakat sonrasında hepimiz mezun olduk. Senin de dediğin gibi, yüksek lisans eğitimi almak için ben Almanya’ya gittim. Sonrasında da gruptaki diğer arkadaşlarım grup olarak devam etmedi, herkes kendi yoluna gitti.
Almanya’da müzikle ilgili bir şeyler yapma fırsatın olmadı mı?
Arkadaş ortamlarında gitar çalmam dışında herhangi bir şey yapmadım.
Almanya’dan dönüşünde kafanda sadece müzik yapmak mı vardı?
Evet. Almanya’dan dönmek zorunda değildim, aksine orada kalmaya devam etmek de bir dönem aklımdan geçti, yüksek lisans eğitimime devam ederken orada staj bakınıyordum. Müzikten ziyade daha kurumsal bir kariyere yönelirdim orada herhalde. Türkiye’de müzikle daha fazla içli dışlı olabileceğimi hissettim sanırım, bilmiyorum. Türkiye’yi seviyorum ben. İleride pişmanlık yaşamamak adına burada müzik sektörüne girmek istedim.
“Tarzımı oturtmaya ve olgunlaştırmaya çalışıyorum”
2016 yılında yayınladığın ilk şarkın “Bırak Acıları Ardında”yla ilk kez dinleyici karşısına çıkmana rağmen sağlam bir ilgiye mahzar olmuşsun. Ayrıca anladığım kadarıyla “Bırak Acıları Ardında” hâlâ en çok dinlenen şarkın. Nasıl kuruldu bu samimiyet?
Senin de bahsettiğin gibi, “Bırak Acıları Ardında” benim ilk defa müzik sektörüne giriş yaptığım şarkım. O dönem ulusal bir televizyon kanalında yayınlanan bir dizi vardı. O dizide birçok kez kullanılmıştı, bu sayede birçok dinleyiciye ulaşma şansı elde ettim. Hem benim klibim hem de dizide çok sevimli sahnelerde kullanılması dinleyici ile aramda bir samimiyet oluşturdu.
“Çarem Yok”a kadar yayınladığın şarkılarda hafif oynak bir sound, boş vermişliğe dair sözler hâkimken “Çarem Yok”da, hem sound’un değişiyor hem de kayıtlarda profesyonel bir dokunuşun olduğunu duyabiliyoruz. Sonrasında gelen şarkıların da birbirine teğet geçen ama farklı yerlerde ilerleyen müzikal altyapılara sahip. Burayı senin kariyerinde bir dönemeç olarak niteleyebilir miyiz?
Dürüst olmak gerekirse ben hiç hoşlanmıyorum bu durumdan. İnsan bir tarz tutturur, onu geliştirir ve onda yürür gider değil mi? Ama bana baksana tarz da tarz.
İşin şakası bir yana, ilk sektöre girdiğim dönemlerde ben de açıkçası ne tarz yapmak istediğimi pek bilmiyordum. Yaşım da nispeten daha gençti ve tecrübesizdim. Ayrıca çok fazla güveniyordum sektördeki insanlara. Her kafadan bir ses çıktığı için çok fazla kafam karışıyordu. Bunu ilk birkaç projemde net bir şekilde görebiliyorsunuz. Sektörde zaman geçirdikçe yolumu daha iyi görmeye başladım. Tabii, büyüyorum da aynı zamanda. Kafamdaki sesler daha da berraklaştı. O zamandan bu zamana her yaptığım şarkı beni daha da besledi, eğitti, bana farkındalık kazandırdı. Son birkaç yıldır hangi yöne evrilmek istediğimi daha net görebiliyorum. Artık daha sakinim; tarzımı oturtmaya ve olgunlaştırmaya çalışıyorum.
“Kişisel gelişime dokunan bir şarkı”
Yeni teklin “Zaman Lazım”da yine yukarıdaki soruda yazdığım parantez içinde değerlendirebileceğimiz bir şarkı. Sound olarak 90’lara göz kırpıyor, sözlerde “senin” hikâyen var. “Mutfakta” işler daha da olgunlaşmış. Nasıl ortaya çıktı “Zaman Lazım”? Var mı bir hikâyesi?
Ben “Zaman Lazım” şarkısını aslında birkaç yıl önce yazmıştım. Korona dönemiydi ve hepimiz evlerdeydik. Ben o dönemleri çok fazla okuyarak, izleyerek ve kendime yönelerek geçirdim. Bundan olacak ki kişisel gelişime dokunan bir şarkı yaptım. Fakat prodüksiyonunun zamanı bu yılmış.
Bu şarkının benim için çok özel bir yeri var. Çünkü söz ve müziğin bana ait olmasının yanı sıra ilk defa düzenleme ve prodüksiyonunu benim yaptığım bir şarkı oldu. Çok heyecanlı bir kapı araladı bana bu şarkı. Daha önce bu kapıdan kafamı uzatabileceğimi dahi bilmiyordum. Şu an da prodüksiyonunu benim yaptığım yeni şarkılar üzerinde çalışıyorum ve heyecanımı anlatamam. Yaptıkça harika şeyler öğreniyorum. Yapmak istediğim sound’ları yakalamaya başlıyorum.
Şarkıda “kendimize” ve “kendimizin zamanı”na vurgu yapıyorsun. Bu bahsettiklerin sende nasıl vücut buluyor?
Sözlerde de bahsettiğim gibi en büyük düşmanımız da dostumuz da her zaman biziz. Ancak biz izin verdiğimiz sürece başka insanlar bizi üzebilir veya etkisi altına alabilir. İnsanları suçlamak, mağduru oynamak yerine kendimize dönmeli, dürüst olmalı ve kendimizi fark etmemiz gerektiğine inanıyorum. Tüm zayıflıklarımızı, eksikliklerimizi kucakladığımızda ve duygularımızı bastırmayıp serbest bıraktığımızda o zaman daha güçlü ve dayanıklı insanlar haline geliyoruz. Bunu da tam anlamıyla gerçekleştirebilmek için zaman lazım tabii.
Hepimiz bir hayat yolunda yürüyoruz. Bu yolda birçok engelle karşılaşıyoruz. Yaşadığımız dönemden dolayı çok fazla kendimizle vakit geçirme fırsatımız olmuyor. Etrafımızda o kadar çok ses var ki kendi içimizden gelen sesi duyma fırsatımız olmuyor. Veya duysak bile tanımıyoruz o sesi. Çok fazla baskıya maruz kalıyoruz. Kendimiz gibi olmayı bilmiyoruz. Hayatın hızlı temposu içinde kendimize, ihtiyaçlarımıza ve duygularımıza alan açamıyoruz. Alan açsak da zayıf görünmekten, küçük düşmekten, dışlanmaktan korkuyoruz. O kadar kendimizi gerçekleştiremiyoruz ki…
Bende nasıl vücut bulduğuna gelecek olursam, hangi duygu olursa olsun onun benden gelip geçmesine izin vermeye çalışıyorum. Ben tüm zayıflıklarım, eksikliklerim sayesinde benim. Bunun farkında olarak kendimin dostu olmaya çalışıyorum. Yeri gelir tökezlersem, yeri gelir koşarsam da her şey kendi hızımda, kendi zamanımla ve en önemlisi kendime şefkat göstererek.
Sırada yine, yeni arayışlara girecek çalışmalar mı bekleyeceğiz senden?
Artık arayış dönemi bitti, olgunlaşma dönemine kapıyı araladım. Bundan sonra bana ait olan projelerde “Zaman Lazım” gibi benzer soundlarla dinleyicilerimle buluşacağım.
(BS/VC)