Ruhsal hastalıklara yol açan nedenlere bakarken, sosyal ve kültürel olgulara çok az yer verilmesi bir eksiklik. Cinsiyetçiliğe karşı doğan bir kuram olan feminist psikoterapi de bu eksikliği dolduruyor.
Feminist psikoterapi, cinsiyet rolleri ve kalıplarını pekiştiren geleneksel yaklaşımlara karşı, kadınları özgürleştirici bir yöntem olarak kullanılıyor. Cinsiyetçiliği ve bunun kadın psikolojisi üzerindeki etkisini deşifre ederken, kadınların biyolojisinin kaderlerini belirlemediğini savunuyor.
Kısacası, feminist terapi kadının günlük hayatında, sosyal ilişkilerinde, duygularında feminist direnç ve değişim yaratacak çözümler arıyor. İnsanların zor ve farklı hayat koşullarından sonra yeniden sosyalleşmelerinin ve kendilerini geliştirmelerinin mümkün olduğunun altını çiziyor.
1960’lı yıllarda kadın özgürlük hareketi, kadınların ikinci sınıf vatandaş olarak sıkıştırıldıkları konumları ele alırken, aynı dönemde kadın psikolojisi hakkında feminist bir kuram gelişti ve 1976’da Londra’da, 1981’de New York’ta ilk kadın terapi merkezleri açıldı.
Geleneksel kadınlık rolünün kadınların ruh sağlığına iyi gelmediği konusunda tüm feminist terapistler uzlaşıyor. Hatta tam tersine depresyondan, kaygıya, ağrıdan, bayılmaya pek çok zorluğa da neden olabildiğini düşünülüyor. Kadınların kendi ilgi, istek ve ihtiyaçlarını tanımlamasına özgürlük veren feminist terapi anlayışı, tüm alanlarda olduğu gibi kadın cinselliğinin de kadın bakış açısından, kadınların ihtiyacı, isteği ve doyumu açısından yeniden tanımlanmasının yolunu da açtı.
1980’lerde Londra’da bu çalışmalara katılan ve “Çok şey öğrendim, benim için psikiyatrinin anlamı değişti” diyen Prof. Dr. Şahika Yüksel’le feminist psikoterapi üzerine konuştuk.
Kadın mücadelesi psikolojiyi de etkiledi
“Bilinç yükseltme çalışmaları, kadın terapistlerin kendi eğitimleri için bir yöntem olarak kullanılmaya başladı. Daha sonra tedavilerde de kullanıldı. Bunlar, lidersiz, hiyerarşik olmayan ilişkiler içinde işleyen, farklı deneyimlerin paylaşıldığı, katılımcıların yalnız olmadığını hissedebildiği, destekleyici grup çalışmaları idi. “Katılan bireyler kendilerinin yaşadığı cinsiyetçiliğin ve toplumsal baskıları, aile içinde iş bölümü adına yaşanan ikincil konumlarını fark ediyorlardı. Ortak sorunların saptanmasının ardından ortak çözümlerde birlikte üretilerek güçlenme yolları keşfediliyordu. Kadınlar adım adım keşfederek giderek güçlenirken kendilerini bastıranlara karşı sosyal eylemlerde yer alabiliyordu. “Bilinç yükseltme çalışmaları artık feminist terapinin klinik olarak yaptığı bir iş değil ama feminist terapistlerin gelişmesinde, kendi eğitimlerinde bilinç yükseltme gruplarından geçmiş olmaları son derece önemli. Nasıl ilaçla tedavi veya davranış tedavisi, analitik terapiyi öğrenmek için bir eğitim süreci varsa feminist terapi içinde aynı eğitim gerekir. Bu eğitimin stajı kliniğe sınırlı değil gerçek yaşam ortamıdır.” |
Yüksel “Kadın hareketinin kolektif bir ürünü olarak ortaya çıkan feminist terapi kuramının kurucusu olarak belirli tek bir isim yok” diyor. Çalışmalara yol açan öncüler olarak ise J. Micheal, N. Chadorow, S. Orbach, L. Eichenbaum, H. Lerner’ı sıralıyor.
“1960’larda kadın özgürlük hareketi, kadınlara geleneksel olarak ve normalize edilerek sunulan ikincil rolde kalmayı kökten eleştiren farklı bir bakış getirdi. Bu itirazlar kadınların özel alanı olan ailede ve kamusal alandaki konumunu, hayatın tüm alanlarını kapsıyordu.
“Bu süreç kaçınılmaz olarak kadın psikolojisi ile ilgili kuramlar ve uygulamalara da yansıdı. Feminist psikologlar, özellikle Amerikan Psikoloji Derneği kongrelerinde kadınların ana konuşmacı olmamasına itiraz ediyordu. Bu tartışmaların bir ürünü olarak, 70’li yılların başında feminist terapi veya cinsiyete duyarlı tedaviler gelişti. Kadın psikiyatristler bir araya gelerek bilinç yükseltme çalışmalarını psikolojik bağlamda gerçekleştirmeye başladılar.
“Yani özünde hümanist bir terapi olan feminist psikoterapi, kadınlara uygulanan cinsiyetçiliğe karşı doğan bir kuram. Zaman içinde kendi ilkelerini ana akım psikolojide dile getirir oldu.”
Kadına şiddetin dile getirilmesinde büyük etkisi oldu
Yüksel feminist psikoterapi kuramının, erkek egemen dünyada toplumsal baskıların kadın kimliğinin biçimlenmesinde ve sınırlanmasında etkisi olduğu gerçeğinden yola çıktığını ve ayrımcılığı, kadına şiddeti ve birçok toplumsal cinsiyet sorununu teşhir ettiğini anlatıyor.
“Bu kuram, norm olarak dayatılan ayrımcılığı teşhir etti. Kadınların hayatındaki travmaların çokluğunun ve maruz kaldıkları şiddetin dile getirilmesinde bu bilgi birikiminin ciddi rolü var.
“Eviçi şiddet ‘kol kırılır, yen içinde kalır’, ‘evdeki gerginlik dışarı yansımamalıdır’ gibi anlayışlarla konuşulmaz. Örneğin, bir danışanımla konuşurken ‘sevgilimin baskılarını size anlatmak, dedikodu yapmak gibi geliyor’ diyor. Ben sevgilisini tanımıyorum ve depresyondan çıkmasına yardım etmek için oradayım. Ama sanki bir polis sorgusunda suçsuz bir yakınını ihbar ediyormuş gibi bir kaygı yaşıyor. Bu tür şeyler kadınlarda çok sık rastladığımız bir durum.
“Bu tavır yaşadığı travmadan kaynaklanıyor ama bunu cinsiyet rolü içinde değerlendirmek lazım. Biz tedavide günlük yaşamı konuşurken feminist terapötik anlayış içinde onların zorluklarını görünür kılmaya çalışıyoruz.”
Psikolojik şiddet, bir şiddet türüdür!
Yüksel, psikoterapilerde fiziksel şiddetin kadınlar için çok daha kolay ifade edilebilir bir hale geldiğini söylerken, feminist terapinin ekonomik ve psikolojik şiddetin adlandırılmasına ve deşifre edilmesine yoğunlaştığını anlatıyor.
“Türkiye için şunu söyleyebilirim, bugün aileiçi fiziksel şiddet ifade edilebilir oldu. Ama psikolojik şiddetin adlandırılması (Beni aşağılıyor, fikrimi önemsemiyor,başkalarının yanında alay ediyor gibi vb) çok daha zor. Ama bunların bir şiddet türü olarak adlandırılamaması, kişinin psikolojisi etkilemediği anlamına gelmiyor.
“Bu psikolojik baskıların bir hayli yüksek olduğunu ve çoğu zaman fiziksel şiddetten daha olumsuz etkileyebildiğini, depresyona, bayılmaya, kaygıya, korkuya , paniklemeye neden olduğunu söylemek mümkün.”
Aktivizmi ve dayanışmayı teşvik eden bir terapi
Yüksel, feminist terapinin bir amacının da sosyal aktivizmi olumlu olarak teşvik ederek herkesin yaşantısını zenginleştirme ve aydınlatmak olduğunu ifade ediyor.
“Türkiye’de kadınlar toplu olarak adliyelere gidiyor, kadın cinayetlerine karşı eylemler yapıyorlar. Bunlar çok önemli. Evlerinde tek tek yaşayan, tehdit edilen kadınlar bu eylemleri düzgün bir şekilde haberleştiren basın yoluyla gördüklerinde kendi zorluklarını yaşayan ve buna itiraz eden başka kadınların olduğunu görmeleri, kendi durumlarını değiştirmeyi hayal edebilmeleri için onlara bir pencere açmış oluyor.
“Aktivizm ve dayanışmanın feminist tedavideki önemini işaret ederken şunu da hatırlamakta yarar var. Bayılma, ağrılar ve sıkıntılarla boğuşan bir kadın ilk adım olarak eylemlerle kampanyalarla kendini değiştirmeye kalkışamaz. Daha hızlı koşmayı öğrenmenin yolu önce kısa süreli egzersizlerden geçer.”
Erkekler feminist terapi yapabilir mi?
Peki erkek terapistler de feminist terapi yapabilir mi? Her kadın terapist bunu yapabilir mi?
“Hümanist ve toplumsal cinsiyet sorunlarına duyarlı bir bakış açısına sahip olan terapistler feminist terapi yapabilir. Feminist terapide bilinen diğer psikoterapi yöntemleri cinsiyetçilik açısından gözden geçirilerek kullanılabilir.
“Erkek terapistlerden de benzer anlayışı kendi uygulama alanına sokabilmiş olanlar yapabilir. Bütün kadınlar feminist terapi yapabilir demiyoruz. Kadın veya erkek bir terapist, geleneksel değerlerin uygun olduğunu, bazı kadınların hakkettiği için dövüldüğünü, yetersiz olduğu için başının ağrıdığını, eşinin her istediğinde cinselliğine yanıt veremeyen kadının zorla cinsellik yaşaması gerektiğini düşünüyor ise bu olmaz.
“Terapistin cinsiyet rolü sosyalizasyonunu, kadın ve erkek olma geleneksel stereotipleri arasında görmemesi, toplumsal cinsiyet rollerinin insanlar üzerinde etkilerini bilmesi lazım.
“Feminist terapi yapacak terapistin cinsiyetçiliği sosyal bağlamı, aile ve bireye etkisi açısından anlamış olması, güç dağılımının aile ve toplumdaki farklı etkilerinden haberdar ve psikopatolojinin bir kaynağı olarak cinsiyet rolünü elemeyi vaat etmiş olmalı.
“Sonuçta bu kuram, erkekler lehine güç işaret eden değerleri sorgulayan, bunun tek ve en uygun model olmadığını ileri süren ve bu anlayışı kişinin yaşam şekline yerleştirmeye çalışan bir tedavi yöntemidir. “Terapist ‘aile önemlidir, kadının rolü şudur, kadın kocasının yanında onun tasvip ettiği şekilde davranmalıdır’ anlayışında olmamalıdır.
“Feminist terapiyle cinsiyet rolüne bağlı gizlenenlerle, kişinin yaşadığı zorluklar ve sorunların ilişkisini kurmaya çalışıyoruz ve bu ilişkileri fark edip başka tür ilişkiler kurma olasılıklarını, alternatifleri tanımasına yardımcı oluyoruz.” (ÇT)