Dünya Ekonomik Forumu'nun, kadın ile erkek arasındaki uçurumu incelediği 115 ekonomi içerisinde 105'inci sıradayız.
Burkina-Faso'nun altındayız.
Bizim altımızda hangi ülkeler mi var?
Moritanya, Fas, İran, Mısır, Benin, Nepal, Pakistan, Çad, Suudi Arabistan ve Yemen.
Türkiye, cinsiyet uçurumun en fazla olduğu Avrupa ülkesinden 20 sıra aşağıda.
"Bizden önce nasıl AB üyesi olurlar" diye itiraz ettiğimiz Bulgaristan 37'nci sırada, Romanya ise 46'ncı sırada.
Kadın-erkek eşitliğinde fena halde sınıfta kaldık.
Dünya Ekonomik Forumu'nun 2005 Mayıs ayında açıkladığı ilk "Cinsiyet Uçurumu" raporunda hatırlayacaksınız 58 ülke arasında 57. idik.
Harvard Üniversitesi'nden Ricardo Hausmann, Londra Business School'dan Laura Tyson ve DEF'ten Saadia Zahidi'nin hazırladığı bu ikinci rapor, kadın ile erkek arasındaki uçurumu dört kategoride incelemiş:
Ekonomik hayata katılım ve eşit fırsatlar
Eğitim
Sağlık ve hayatta kalma becerisi
Politikaya katılım
Bu dört kategoride en kötü durumda olduğumuz kalem "ekonomik hayata katılım".
106'ncı sıradayız.
Türk kadını ekonomik hayatta yer almıyor.
Diğer vahim durum "politik katılım" kategorisinde.
Burada 115 ülke arasında 96'ncı sıradayız.
Eğitimde 92'nci, sağlıkta ise 85'inci sıradayız.
İşte tablo ortada.
2005 yılında Dünya Ekonomik Forumu'nun "Cinsiyet Uçurumu" raporu yayınlandığında "Türk kadınının durumu bu kadar kötü değil" diye itiraz edenler çıkmıştı.
Rakamlar, istatistikler konuşuyor.
Cezayirli, Hintli, Etiyopyalı, Malili kadının durumu bile bizden iyi.
Dileyen raporu Dünya Ekonomik Forumu'nun sitesinden indirip okuyabilir.
Zaten bu hafta perşembe ve cuma günleri İstanbul'da toplanacak olan Dünya Ekonomik Forumu, cuma günkü oturumunda bu rapora dayanarak bir oturum düzenlemiş.
Rapor elimin altında dün gazeteye gelirken radyoda Başbakan Erdoğan, İslam Konferansı Örgütü'nün "Kadının Kalkınmadakı Rolü" konferansında konuşuyordu.
Konuşmasının tamamını dinleyemedim.
Ancak şu sözleri kulağıma çalındı:
"Cinsiyet ayrımcılığına yapılan vurgular insanları başka hatalara götürebilir. Dolayısıyla bir uçtan bir diğer uca savrulmak israfla tefrit arasında gidip gelmek bugün karşı karşıya olduğumuz tehlikelerden biri."
Başbakan'ın ne söylemek istediğini anlayamadım doğrusu.
Hangi uçtan, hangi uca savrulacağız?
Zaten basamağın en altındayız.
Öbür uç neresi?
Feminizm mi?
Kadına politikada kota mı?
Yoksa kadının ekonomik özgürlüğü mü?
Hangisi?
Shell'in global senaryolarında Türkiye
YOĞUN bir köprü trafiğinin yaşandığı dün yani haftanın ilk günü Çırağan Oteli'ndeki iki önemli toplantıya yetişmek telaşındaydım.
Biri Dünya Ekonomik Forumu'nun İstanbul zirvesiyle ilgili basın toplantısı, diğeri Shell'in global senaryolarını hazırlayan Dr. Cho Khong'un sunumu.
15 yıldan beri Davos'un müdavimi olan Başbakan Erdoğan'ın danışmanı Cüneyd Zapsu'nun da katıldığı DEF'in basın toplantısında İstanbul'da perşembe ve cuma günleri nelerin konuşulacağını öğrendik.
Türkiye'nin "jeopolitik önemi", "AB üyelik süreci", "kültürlerarası diyalogda rolü" zirvenin odak noktaları.
Oturumların çoğu bu konularda yoğunlaşacak.
Zapsu'nun verdiği bilgiye göre, zirveye katılacak 380 işadamından yarısından fazlası yabancı.
Çırağan'daki dünkü ikinci toplantıya Dr.Cho Khong'un sunumuna gelince...
Khong, Shell Grubu'na politik trendler konusunda danışmanlık yapıyor.
Enerji stratejilerinin politik gelişmelere göre şekillendiğini düşünürsek Khong'un "2025 Senaryoları" önemli.
Enerjide iki faktör üzerinde önemli duruyor:
Çevre ve Çin.
Bu iki faktör gelecekte enerji stratejilerini belirleyecek.
Türkiye'ye ise "Açık Kapılar" başlığı altındaki iyimser senaryosunda şöyle değiniyor:
"Türkiye'nin laik modeli Müslüman ülkelerde giderek daha fazla yandaş kazanıyor. AB'nin tüm üyesi olan Türkiye bir başarı öyküsü olarak sivriliyor"...
Ancak...
Bu iyimser senaryodan bir, iki sayfa sonra Khong, Boston Üniversitesi'nden Jenny White'ın analizine yer vermiş.
Analizin başlığı "Radikal İslam'a Alternatif: Türkiye'nin Yeni İslam Aidiyeti Modeli"...
Hangi Türkiye?
Laik Türkiye mi? Yoksa İslam aidiyeti modeli Türkiye mi?
Enerji senaryoları üretilirken belli ki bu sorular da gündeme geliyor.
Başbakan geçmeden köprü trafiğini altüst etmek kimin işgüzarlığı
DÜN sabah sadece köprüyü geçmek 1.5 saatimi aldı.
Dakikalarca aynı noktada neden durduğumuz radyodaki haberlerde ortaya çıktı.
Başbakan Erdoğan'ın geçeceği noktalardaki güvenlik önlemleri yüzünden hareket edemiyorduk.
Araba sürücüleri korna çalarak tepkilerini ortaya koysalar da durum değişmedi.
Bu arada korna çalanlardan bazılarının da plakaları polis memurları tarafından not alındı.
Köprüye varmadan güvenlik için yolları kesen polise Başbakan'ın geçip geçmediğini sordum:
"Hayır henüz geçmedi" cevabını aldım.
Demek ki, Başbakan geçmeden insanlara 1.5 saat çile yaşatılmış.
Çırağan Oteli'nde DEF toplantısında Zapsu ile karşılaşınca şikayetlerimi ilettim haliyle.
"Nasıl olur? Başbakan geçmeden 10 dakika önce yolların kesilmesi yolunda talimat verilmiş olmalı" dedi.
Başbakanlık öyle bir talimat verdiyse yolları 1.5 saat öncesinden kesmek kimin işgüzarlığı? (GB/AÖ)