Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla yazılı açıklama yayınladı.
1997 yılından beri faaliyetlerine devam eden büroya, toplam 849 kadın başvuruda bulundu. Başvurucular arasında 48 kişinin etnik kimliği Kürt.
"Devlet diliyle şiddet meşrulaştırılıyor"
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 2005 yılında iç hukukunda yaptığı düzenlemeler ve altına imza attığı uluslararası sözleşmelere rağmen, kadınların ve trans kadınlara yönelik resmi şiddet kullanmaya devam edildiği belirtilen açıklamada, “Bir kez daha tekrarlıyoruz ki, kadınlar ve trans kadınlar sokakta, ev baskınlarında ve gözaltında devlet kaynaklı şiddet yaşamaya devam ediyorlar. Devlet dili olabildiğince sertleşmiş durumda. Şiddet özellikle İçişleri Bakanı’nın açıklamalarında görüleceği üzere adeta onaylanıyor ve şiddete devlet diliyle meşruiyet kazandırılıyor. Devlet dili ile topluma yayılan şiddet fikri, uygulamaya geçtiğinde önce kadınları vuruyor” ifadelerine yer verildi.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, hukuk devleti olamadığının ifade edildiği açıklamada, “İşkence ve cinsel işkence son derece yaygın durumda. Yasayla ve uluslararası sözleşmelerle yasaklandığı halde, fiziki ve psikolojik işkence yöntemleri yoğun olarak kullanılmakta. Ev baskınlarında, sokak eylemlerinde ve gözaltı ortamlarında Birleşmiş Milletler Mandela Kuralları’nı sürekli ihlal ederek kadınlara ve trans kadınlara kötü muamele uyguluyor” denildi.
Açıklamada, Gözaltında Cinsel taciz Ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu’nun, 1997 yılından beri faaliyetlerine devam ettiği ve o tarihten bu yana 849 kadının başvuruda bulunduğu bilgisine yer verildi.
TIKLAYIN - Gözaltında Cinsel Şiddet Kayıtlara Geçmiyor
En çok Kürt kadınlar başvurdu
Daha sonra ise 2022 başvuruları paylaşıldı. Buna göre 2022 yılı içerisinde büroya 91 başvuru yapıldı, bu başvurulardan 16 tanesi trans kadın. Başvuruculardan 48 kişinin etnik kimliği Kürt, 38 Türk, 1 Azeri, 1 İranlı,1 Roman,1 Suriyeli ve 1 Arap kadın başvuruda bulundu. Başvurularda şikayetler ise şöyle tanımlandı: “80 kişi cinsel taciz, 17 çıplak arama, 3 cinsel saldır fiili.”
İşkence failleri en fazla kolluk
Başvuruculara yönelik işkence yöntemini gerçekleştirenlerin çok büyük bir bölümünün polis, gardiyan, bekçi, fuhuş çetesi üyesi ve ayrıca tedavi vermeyi engelleme biçiminde doktorların olduğu ifade edilen açıklamada, “Başvurucuların en çok şikayet ettikleri işkence yöntemleri; çıplak şekilde otur-kalk yaptırma, cinsel içerikli küfür, tecavüz tehdidi, uzun saatler aç ve susuz bırakma, uzun saatler ters kelepçeli bırakma, tekme atma, kol burkma, yer yalatma, uzun süre araçta bekletme ve cinsel saldırı” diye sıralandı.
Kadına yönelik şiddetin artığı dönemde İstanbul Sözleşmesi’nin önemine de değinilen açıklamada, “İstanbul Sözleşmesi bugüne dek kadına yönelik şiddet konusunda hazırlanmış en önemli sözleşmedir. Bu sözleşme üye devletlere ‘hiçbir örf, hiçbir adet ve hiçbir ahlak anlayışı kadına yönelik şiddetin gerekçesi olamaz’ görevini yüklüyordu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ilk imzacısı olduğu bu sözleşmeyi fesih ederek bu görevden kaçtı. İstanbul Sözleşmesinin fesih edilmesinden bu yana, kadına yönelik şiddetin artışındaki bu durumu mutlaka değerlendirmek gerekir” denildi.
Açıklamada, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, İstanbul Sözleşmesi’ni tekrardan imzalamaya ve kadına yönelik şiddet alanında gerek iç hukuk gerekse uluslararası sözleşmeleri uygulamaya davet edildi.
(EMK)