Cinsel özgürlüğe karşı işlenen suçlar, en yaygın toplumsal sorunlardan birisi olduğu halde, bu şiddet biçimi, yaygınlığı ile orantılı bir biçimde ceza yargılamasının konusu olamamaktadır.
Türkiye'de fiziksel ve cinsel nitelikli şiddet olgularını araştırmayı amaçlayan bir anket çalışmasında ortaya çıkan veriler, bu gerçeği bir kez daha ortaya çıkarmaktadır:
Aile içi şiddeti ceza muhakemesi ve infaz hukuku açısından değerlendiren ankette katılanların yüzde 88.6'sı aile içi şiddete uğramalarına rağmen şikayette bulunmadıklarını belirtmişlerdir. Şiddete uğrayanların sadece yüzde 7.6'sı şikayet yoluna başvurmuştur. Cinsel suçların ana grubunu oluşturan cinsel taciz ve cinsel tecavüz eylemlerinin çok küçük bir oranı (yüzde 5-10) adli makamlara yansıtılmaktadır.
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün yaptığı benzer bir araştırmanın sonuçlarına göre, Türkiye'de kadınların yüzde 97'si aile içi şiddetle karşılaştığı halde, bunların yalnızca yüzde 41'i karakola intikal ettirilmektedir. Karakollara yansıyan bu şikayetlerin ise, sadece yüzde 43'ü işleme tabi tutulmaktadır.
Bu yazıda cinsel suç mağdurlarının adalete ulaşmalarının önündeki engeller, kadınların şiddetten korunmasına dönük uluslararası standartlar ve ulusal mevzuatta cinsel suç mağdurların korunmasına ilişkin düzenlemeler ele alınacaktır.
Cinsel suçlar ve siyah rakamlar
Cinsel suçlar ile ceza yargılaması arasındaki büyük uçurum, cinsel suçların oluş biçimi, fail ve mağdurun özellikleri, toplumsal kültürel yapı, devletin cinsel suç politikası, ceza yargılamasıyla ilgili bir dizi sorundan kaynaklanmaktadır.
Aşağıda cinsel suçlar ve ceza yargılaması arasındaki bu uçurumun nedenleri irdelenmeye çalışılacaktır.
A-Cinsel suçların önemli özelliklerin biri; failin, mağdurun akraba veya yakın çevresinden olmasıdır.
Gümüşhane Ağır Ceza Mahkemesi'nde 1995-2000 yılları arasında kaçırma, alıkoyma, ırza geçme, ırza tasaddi suçları ile ilgili açılan 219 dava incelemesi sonucunda, sanık ve mağdurların yüzde 45.4'ünün aynı köyden oldukları belirlenmiştir.
Birbirlerini olaydan önce tanıyan mağdur ve sanıkların oranı yüzde 97'dir. Buna benzer pek çok araştırmada, sanık ve mağdurun olaydan önce birbirlerini tanıdıkları ortaya çıkmıştır.
Cinsel suç mağdurlarının nerdeyse tamamına yakınının kadın ve çocuklar olduğu göz önüne alındığında, cinsel saldırının mağdur üzerinde yarattığı etki daha iyi anlaşılmaktadır.
Toplumsal olarak zayıf konumda bulunan erkeğe ya da diğer aile bireylerine ekonomik, duygusal ve sosyal olarak bağlı olan mağdurlar, cinsel özgürlüklerine karşı özel ve yakın sayılan bir çevreden gelen saldırı karşısında büyük öfke ve ızdırap yaşamaktadırlar. Cinsel suç mağduru kadınlar geleneksel değer yargıları nedeniyle olayı açığa çıkarmakta zorlanmaktadır. Çoğu zaman ailesinin ve toplumun gözünde itibarlarının zedelendiğini düşünmektedir.
B- Fail mağdurun yakın çevresinden olduğu için, cinsel suçların tekrarlanması olasılığı çok yüksektir.
C-Cinsel saldırının etkileri, fiziksel sonuçlarla sınırlı değildir.
Olayın hemen ardından kişiye göre şiddeti ve süresi değişebilen "Travma Sonrası Stres Bozukluğu" tablosu ile karşılaşılır. Özellikleri şunlardır:
Saldırının tekrar yaşanması, hayaller, kabuslar, olaya benzer koşullarla karşılaşıldığında aşırı kaygı durumları, yaygın korku ve güvensizlik, sürekli bir alarm halinde yaşanması, yaygın ağrı, uyuşma, uykusuzluk, iştahsızlık, yorgunluk, gibi bedensel zorluklar.
Mağdurlar, sorunlarla çoğu zaman herhangi bir destek almadan baş etmek zorunda kalmaktadırlar. Mağdurun destek mekanizmalarından yoksun olması, cinsel saldırı sonrasında fiziksel kanıtların tespiti için düzenlenen raporun da hiç alınmamasına ya da doktora çok geç başvurulmasına yol açmaktadır.
D-Cinsel suçlular, suç döngüleri ve neden suç işledikleri hakkında çok az bir iç görüye sahiptirler. Genellikle eylemlerini itirafa ve kabule yanaşmazlar.
E-Cinsel suçlarda saldırının oluş biçimine, mağdur ve failin taşıdığı özelliklere rağmen diğer suçlardan farklı bir yargılama yapılmamaktadır.
Poliste, adli tabiplikte ya da savcılıkta görevlilerin yaklaşımı, cinsel suç mağdurlarının ceza yargılamasında yer almasını etkilemektedir. Aile içi şiddeti adli mercilere şikayet eden mağdurlarla yapılan bir çalışmada, mağdurların, polis ve savcının tutumuna ilişkin değerlendirmeleri şöyle olmuştur:
Ankete geçerli yanıt verenlerin yüzde 30'u polis ve savcının konunun yargıya aktarılması için çalıştığını, yüzde 45'i aile içinde çözülmesi için gayret ettiğini, yüzde 15'i ise konuyla ilgilenmediklerini bildirmişlerdir.
F- Cinsel suçlarda çoğu zaman mağdurla fail dışında olayın görgü tanığının bulunmaması ceza yargılamasında ispat sorunu gündeme getirmektedir.
Mahkemeler genellikle, cinsel saldırının ispatında Adli Tıp Kurumlarının fiziksel muayene sonucunda verdiği raporları delil olarak kabul etmektedirler. Oysa mağdurlar, yaşadıkları travma nedeniyle doktora gitmekte zorlanmakta ya da olaydan çok sonra hekime başvurmaktadırlar. Bu da, fiilin fiziksel izlerinin silinmesine yol açmaktadır.
Cinsel saldırının ispatı için psikolojik raporların alınmasında çeşitli zorluklar yaşanmaktadır. Kimi zaman savcılık, dosyada psikolojik rapor olduğu halde takipsizlik kararı verebilmekte ya da mahkemenin bağımsız rapor istemesi yasaklanmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) "Şükran Aydın / Türkiye" davasında Şükran Aydın'ın gözaltında işkence gördüğüne ve Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 3. ve 13. maddelerini ihlal ettiğine hükmetmiştir.
Mahkeme kararında, "işkence iddialarıyla ilgili olarak kapsamlı ve tarafsız bir soruşturma yürütülmediği" sonucuna varmış ve "tecavüz iddialarıyla ilgili eksiksiz bir soruşturmanın, bağımsız tıp uzmanlarınca yapılacak psikolojik muayeneyi de içermesi gerektiği" özellikle belirtilmiştir. "Soruşturma konusu suçun doğası göz önüne alındığında, tıbbi kanıtın elde edilmesi biçimi ve tıbbi raporların içeriği" yetersiz bulunmuştur.
Cinsel saldırı iddialarına ilişkin davalarda psikolojik raporların bulunmasını talep eden tek kurum AİHM değildir. İstanbul Protokolü de cinsel işkence iddialarının değerlendirilmesinde psikolojik muayenenin gerekli olduğunu belirtmektedir.
G-Cinsel suçlarda mağdur ve sanığın fiziksel muayenesinde, sanıkla mağdur arasında transferi gerçekleşen her türlü biyolojik materyalin tespiti, olayda fiziksel şiddet kullanılıp kullanılmadığı, cinsel ilişkinin varlığı ve saldırganın kimliğinin belirlenmesi açısından önem taşımaktadır.
Yerel sağlık kliniklerinde cinsel suç mağdurlarının fiziksel muayenesini gerçekleştirecek teknik altyapının eksikliği ve görevli personelin eğitimsizliği, raporların yeterli ve doğru verilmesini engellemektedir.
Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulunun araştırmasında, cinsel suç olgularında, yerel sağlık kuruluşları ile 2. İhtisas Dairesi'nin raporları arasında uyum saptanmaya çalışılmıştır: Fiili livata olgularında yüzde 60; vajinal yoldan ırza geçme olgularında yüzde 59 oranında uyumsuzluk olduğu belirlenmiştir.
Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu, saptanan bulgular ışığında, multidisipliner bir yaklaşım gerektiren cinsel suçlarda tıbbi raporun daha sağlıklı ve yeterli çalışmalar sonucunda hazırlanması gerektiğini belirtmiştir.
H- Mağdurun uzun süren yargılamalar ve beyanına birden fazla başvurulmasıyla aynı travmayı tekrar tekrar yaşaması, yargılama süresince şiddete karşı etkin korunmaması, yasal hakları konusunda yeterli bilgiye ulaşabilecek olanaklardan ve maddi güçten yoksun bulunması; cezaların gereği gibi infaz edilmemesi, mağdurun umutsuzluğa kapılmasına ve adalete inancının zayıflamasına neden olmaktadır.
Cinsel suçların hala siyah rakamlarla ifade ediliyor olması, devletin cinsel suçlara ilişkin politikasının yetersizliğini ortaya koymaktadır. Cinsel suç mağdurlarının büyük kısmının kadınlar olduğu göz önüne alındığında, cinsel suçların yargılamasına ilişkin bu politikanın, devletin kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığın önlenmesine ilişkin uluslararası taahhütleriyle çeliştiğini tespit etmek de mümkündür.
Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Açısından Uluslararası Standartlar
Kadına yönelik şiddetin bir insan hakkı ihlali olduğuna konusunda pek çok uluslararası belge, rapor ve mahkeme kararları mevcuttur. Aşağıda özellikle, kadına yönelik şiddetin önlenmesi açısından seçilmiş olan uluslararası belgeler ele alınmıştır.
A-Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi
Sözleşmeye taraf devletler, kadınların tüm alanlarda erkeklerle eşit biçimde insan hakları ve temel özgürlüklerden yararlanmalarını sağlamakla ve bu hakların kullanımını güvence altına almakla yükümlüdür.
Sözleşme, taraf devletlere kadınların gelişmelerini ve ilerlemelerini sağlamak için kanuni düzenlemeler dahil gerekli bütün önlemleri almak ödevini de yüklemiştir.
Türkiye bu sözleşmeyi 1985'te onayladı. Sözleşme diğer taraf ülkelere olduğu gibi Türkiye'ye de kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığı yasaklama, ayrımcılığı önlemek için önlemler alma, kadınlara erkeklerle eşit koruma sağlama, mahkemelerin, resmi kurumların ve kamu görevlilerinin eşitlik ilkesine uygun davranmasını sağlama, ayrımcılık içeren geleneklerin değiştirilmesi için önlem alma, kadınlara karşı ayrımcılık oluşturan tüm ceza hukuku hükümlerini yürürlükten kaldırma ödevi yüklemiştir.
B-Kadınlara karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi'nin 19 No.lu Tavsiye Kararı
Bu karar, cinsiyete dayalı şiddetin kadınların hak ve özgürlüklerini kullanmasını engelleyen bir ayrımcılık şekli olduğunu açıkça belirtir ve devletlerden kanun ve politikalarını gözden geçirirken bunu gözönünde tutmalarını ister.
Sözleşmede, genel uluslararası hukuk ve spesifik insan hakları sözleşmeleri uyarınca, "hakların ihlalini önlemek veya şiddet eylemlerini soruşturmak, cezalandırmak ve tazminat sağlamak üzere gereken özeni göstermedikleri takdirde, devletlerin, bireylerin eylemlerinden sorumlu tutulabileceği" de belirtilmektedir.
C- Pekin 4. Dünya Kadın Konferansı Eylem Platformu
1995'te Pekin'de toplanan 4. Dünya Kadın Konferansı'nın Eylem Platformunda, "Kadınlara yönelik şiddet kadınların insan haklarını ve temel özgürlüklerini kullanmalarını engellemekte, zayıflatmakta ya da değersiz hale getirmektedir" denilmiştir.
Platformda, "kadınlara yönelik şiddet meselesinde, hak ve özgürlüklerin korunmasına ilişkin uzun süreli başarısızlık", bütün devletlerin ele alması gereken bir konu olarak saptanmıştır.
D-Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Bildirge
Bildirgede, eşitliğin sağlanması ve cinsiyete dayalı şiddetin önlenmesi için farklılıkları gözönünde tutan uygulamaların gerekliliği kabul edilmektedir.
Bildirge, devletlerin hukuki yükümlülükleri konusunda önemli bir noktayı içerir: "Gereken özeni gösterme yükümlülüğü"
Bu yükümlülük, Bildirgenin 4. maddesinde (c) şöyle ifade edilmiştir: "Devletler; gerek devlet, gerekse özel kişi tarafından işlenen, kadınlara yönelik şiddet eylemlerini önleme, soruşturma ve ulusal mevzuatı uyarınca cezalandırma konusunda gerekli özeni göstermelidir."
Hem 19 Sayılı Genel Tavsiye Kararının hem de Bildirgenin önemli bir özelliği, devlet harici aktörlerin eylemlerinden devletleri sorumlu tutmasıdır.
Kadına yönelik şiddet üç alanda karşımıza çıkar; aile, toplum ve devlet görevlileri tarafından uygulanan şiddet eylemleri. Ne var ki; devletlerin insan hakları ihlallerine ilişkin uluslar arası sorumluluğu, ancak devletin kendi eylemleri, devlet adına hareket eden kamu görevlileri ya da devlet erkini kullanan kişilerin hareketleri için kabul edilmektedir.
Özel kişilerin eylemlerinden devletin sorumlu tutulması görece kurallara bağlıdır. Yani devletin kadınlara yönelik şiddeti önlemek için gereken özeni gösterme yükümlülüğünü bazı bireysel olaylarda ihlal etmesi, sorumluluğun doğması için yeterli değildir. Sorumluluk için, devletin sürekli bir göz ardı etme sonucu şiddet mağduru kadınlara karşı yükümlülüklerini yaygın ve sistematik olarak ihlal ettiği gösterilmelidir.
E- Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi Ek İhtiyari Protokolü
Ek İhtiyari Protokol, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesine, Sözleşme ile koruma altına alınmış hakların ihlal edildiğini iddia eden birey ve grupların şikayetlerini kabul ve inceleme yetkisini tanıdı.
Protokol aynı zamanda Komiteye, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'nde güvence altına alınmış hakların ağır ya da sistematik bir şekilde ihlal edildiğine dair güvenilir bilgi alan bir devlete, gizli bir araştırma başlatma izni de vermektedir.
Türkiye 29 Ekim 2002'de Protokolü onayladı.
F- Kadına Yönelik Şiddet Hakkında Özel Raportör
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu; 1994 tarihli kararıyla, kadına yönelik şiddet hakkında özel bilgi toplamak; kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi için önlem ve çareler tavsiye etmek göreviyle Özel Raportör atanmasını kararlaştırmıştır.
Özel Raportör çeşitli kanallardan bilgi toplamaktadır. Sadece kadın olduğu için şiddete maruz kalan kadınlara ilişkin bireysel şiddet olayları da raportörün ilgi alanına girmektedir.
G- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
AİHS'de kadın erkek eşitliği ya da kadına yönelik şiddetin önlenmesi konularında doğrudan bir düzenleme yer almamaktadır.
Buna rağmen Sözleşme, hak ve özgürlüklerden yararlanmaya ilişkin 14. maddesiyle "cinsiyete dayalı ayrımcılığı" özel biçimde yasaklamaktadır.
Savaş hukukuna uygun fiillerden kaynaklanan ölümler dışında, olağanüstü hallerde dahi ortadan kaldırılamayacak yaşam hakkı (2. madde), işkence, insanlık dışı ve kötü muamele yasağı (3. madde), adil yargılanma hakkı (6. madde) ve hak ihlalinde etkili başvuru yolları sağlama yükümlülüğü (13. madde), Sözleşmeye taraf devletin sorumluluğu konusunda dayanılabilecek hükümlerdir.
H- 1949 tarihli Savaş Zamanında Sivillerin Korunmasına Dair 4. No.lu Cenevre Sözleşmesi, Kadınların ve Çocukların Silahlı Çatışmada ve Olağanüstü Durumlarda Korunmasına Dair Bildirge, İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme gibi uluslararası ve bölgesel düzenlemeler de bulunmaktadır.
Usul Hükümleri Açısından Cinsel Suç Mağdurlarının Korunmasına İlişkin Uluslararası Standartlar
A-Uluslararası Ceza Mahkemeleri Uygulamaları,
Sadece uluslar arası barış ve güvenliğin sağlanması ve silahlı çatışmaların önlenmesi bakımından değil; aynı zamanda insan haklarına saygı göstermek ve ulusal ceza mahkemelerine etkide bulunmak bakımından da önemli bir rol oynamaktadır.
Aşağıda, uluslar arası ceza mahkemeleri uygulamalarında, cinsel suç mağduru kadınların korunmasına ilişkin usul ve delil kurallarına değinilecektir.
1-Tanıkların ve Mağdurların Korunması
Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Statüsü ve Usul Kuralları, Yugoslavya ve Ruanda Mahkemelerinin düzenleme ve uygulamaları ışığında düzenlenmiş bulunmaktadır. Eski Yugoslavya'nın dağılması sırasında bir savaş aracı olarak yaygın biçimde uygulanan tecavüz ve cinsel şiddet karşısında mağdur ve tanıkların korunması için özel önlemler alınması amacıyla, Mahkemeye yetki tanınmıştır.
Yugoslavya Mahkemesi Usul ve Delil Kuralları'nın 75. maddesinde bu önlemler şöyle sıralanmıştır:
Hakim ya da mahkeme, kendiliğinden, dava taraflarından birinin talebiyle, tanığın ya da Mahkeme Tanıklar ve Mağdurlar Ünitesi'nin talebiyle, sanığın haklarıyla uyum içersinde olmak koşuluyla, tanıkların ve mağdurların korunması; kimliklerinin gizli tutulması; duruşmanın gizli yapılması, tanıkların ya da mağdurların duruşmaya tek yönlü kapalı devre televizyon aracılığıyla katılmalarını kararlaştırabilir.
Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü'nün 68. maddesinde, mahkemenin gerekli önlemleri almaya yetkili olduğu belirtilmiştir. Alınacak önlemler arasında da, delillerin mahkemeye elektronik veya diğer teknolojik aletler aracılığıyla sunulmasına izin verilmesi, bilgi ve belgelerin gizli tutulması sayılmıştır.
Uluslararası Ceza Mahkemesi Usul ve Delil Kuralları, Kural 87'de de mahkemenin alacağı tedbirlere örnekler verilmiştir. Bu tedbirler arasında, tanıkların, mağdurların veya mahkemede dinlenen herhangi bir kimsenin isminin mahkemenin halka açık kayıtlarından çıkartılması; bu bilgilerin üçüncü kişilere açıklanmasının yasaklanması; ifadelerin elektronik araçlarla alınması; ifadesine başvurulan kişiler için takma ad kullanılması sayılmıştır.
Tecavüz veya cinsel şiddet mağduru bir kadının, tamamı erkeklerden oluşan bir heyet önünde ifade vermesi çok zor olabilir. İşlenen suçların niteliğini ve cinsel suç mağdurlarının duyarlılığını dikkate alan BM Genel Sekreterliği, savcılık ve mahkeme heyetine uzman kadın üyelerin atanmasına "büyük özen gösterilmesini" tavsiye etmiştir.
2-Delil Kuralları
Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü, cinsel şiddet suçların ispatı için de özel hükümler getirmiştir. Bu düzenlemeler, Yugoslavya ve Ruanda Savaş Suçluları Mahkemesi düzenlemeleriyle benzeştiği söylenebilir.
Mağdurun rızasının, suçu ortadan kaldıran bir savunma aracı olmaması bakımından, detaylı bir düzenleme sözkonusudur. Güç kullanma tehdidiyle ya da şiddet içeren bir ortamın avantajlarından faydalanarak gerçekleştirilen cinsel saldırılarda; tutum, davranış veya sözlerine dayanılarak, mağdurun rıza gösterdiği sonucuna varılamaz.
Mağdurun gerçek bir rıza gösterme yeteneğinin olmadığı durumlarda, tutum, davranış veya sözlerine dayanılarak rızanın varlığı kabul edilemez.
Statünün 69. paragraf 4. hükmüne bağlı olarak, mağdurun veya tanığın, fiilin işlenmesinden önce veya sonraki cinsel tutum veya davranışlarına yönelik delillerin kabul edilmeyeceği açıkça ifade edilmiştir.
Duruşmanın, mağdur veya tanıkların özel yaşamları yerine, sadece ve sadece cinsel şiddet suçlarının sorumlularını bulmaya hizmet etmesi, "usul ve delil kurallarıyla" garanti altına alınmaya çalışılmıştır.
B- Avrupa Parlamentosu Kararları
Avrupa Parlamentosu kararları, Avrupa düzeyinde şiddete karşı bilinci ve duyarlılığı arttırmayı sağlayarak, uluslararası standardın Avrupa düzeyinde takipçisi olmaktadır.
Avrupa Parlamentosu'nun, "Kadınlara Karşı Şiddete Sıfır Hoşgörü" kararı bu doğrultuda atılmış önemli bir adımdır. Kararda 1999 yılı, "Kadınlara Karşı Şiddete Hayır" yılı ilan edilirken üye devletlere de çeşitli önerilerde bulunulur.
Üye devletlerin cinsiyete dayalı şiddete uğramış kişileri koruyacak ve cinsel tacizi önleyecek özel düzenlemeleri ulusal hukuk düzenlerine kazandırmaları gereği vurgulanır.
Şiddet mağdurları konusunda çalışacak kamu görevlilerinin ve bu tür davalara bakan yargıçların özel eğitimden geçmesi, kadın bedenini nesne gibi gören anlayışın tasfiyesi için okul eğitiminin gözden geçirilmesi, pornografiyle mücadele, şiddet mağdurlarına yirmi dört saat içinde ulaşılacak yardım ağları kurma, sivil toplum örgütleriyle işbirliği, şiddet mağduru ya da şiddete uğrama korkusu altında yaşayan kadınların iltica ve göç konusunda özel bir statüden yararlanması öneriler arasında yer alır.
C- Şiddet Suçları Mağdurlarının Zararlarının Tazmini Hakkında Sözleşme
Avrupa Konseyi 1983'te, şiddet mağdurlarının kayıplarının giderilmesi amacıyla "Şiddet Suçları Mağdurlarının Zararlarının Tazmini Hakkında Sözleşme"yi hazırlayarak üye devletlerin onayına sunmuştur.
Bu Sözleşme hükümlerine göre; faili bilinmeyen olaylarda veya ekonomik gücü yetersiz faillerin zararları gidermemesi halinde, devletler sorumluluk taşır.
Ulusal Mevzuatta Cinsel Suç Mağduru Kadının Korunması
Hukuk sistemi içerisinde kadınlar, cinsel suçlara karşı üç yönden korunabilir. Kadın önce ceza yasalarıyla korunmalıdır. Yani, yasa koyucu, kadının cinsel özgürlüğünü engellemeye yönelik davranışları suç olarak tanımlamalıdır.
Ceza Hukukunda cinsel suçlara ilişkin düzenlemeler ayrı bir inceleme konusu olduğu için aşağıda "yargılama aşamasında mağdurun korunması" konusu ele alınacaktır.
A-Ceza Yargılama Sistemi ve Mağdur
Ceza hukuku uzun yıllar teorik ve pratik bakımdan sadece faili ele almış, bütün hukuk, suç failinin hakları konusuna odaklanmıştır. Modern ceza yargılamasında, "işbirliği sistemi" uygulanır; yargılama makamı ve sanığın üstünlüğü yerine, bütün makamların işbirliği içinde olması gerektiği kabul edilir.
Modern ceza yargılamasında suçların kovuşturulması "kamu görevi" kabul edildiğinden, kovuşturma, kamu adına devlet tarafından yürütülmektedir. Devlet bu görevin ifasında, toplum adına koruma sağlamakta, mağduru bir yana bırakıp sadece suçlu ile ilgilenmektedir. Ancak mağdurun maddi ve manevi zararı karşılanmadan, adalet yerine gelmiş sayılamaz. Mağdur korunmamışsa, adalet eksik kalır.
Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer'e göre, devlet, mağdurun uğradığı zararın tazmini yükünü ele almalıdır; mağdur, devletten suç dolayısıyla uğradığı zararın telafisi için elinden geleni yapmasını isteyebilmelidir.
Mağdurun korunması için uluslar arası düzenlemeler de yapılmaya başlanmıştır. "Şiddet Suçları Mağdurlarının Zararlarının Tazmini Hakkında Avrupa Sözleşmesi" bu çabanın ürünü olarak ortaya çıkmıştır.
Mağdura tazminat ödenmesi konusunda karşılaştırmalı hukukta başlıca üç sistem bulunduğu görülmektedir: Özel mağduriyet sigortası, devletin oluşturacağı bir fondan zararların karşılanması ve sosyal güvenlik sistemlerinin bunu üstlenmesi.
Suç mağdurunun korunması ve mağdurun zararının tazmini hakkında Türkiye'de yasal bir düzenleme gerçekleştirilmemesi, eleştiri konusu olmuştur.
B- Ceza Muhakemesi Usul Kanunu ve Mağdura Tanınan Haklar
Ceza Hukukunda, mağdurun dava yoluna başvurması kamu davası, şahsi dava ve müdahale gibi usullerle olabilmektedir.
Mağdurun fail hakkındaki kamu davasına müdahale edebilmesi, onun yargılama sırasında haklarını korumasına olanak tanıyan bir muhakeme hukuku kurumudur (CMUK m.365). Şikayet hakkı suçtan zarar görene aittir. Savcının ceza davası açmaması halinde, suçtan zarar gören, onu dava açmaya zorlamak için idari ve yargısal yollara başvurabilir. İdari yol önce üst savcıya, sonra valiye en son olarak da Adalet Bakanlığı'na başvurmaktır. (CMUK m. 148).
Yargısal yol ise kovuşturma davasıdır. Suçtan zarar gören kişi, takipsizlik kararının kendisine tebliğinden itibaren 15 gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet Savcısının mensup olduğu ağır ceza mahkeme dairesine en yakın bulunan ağır ceza mahkemesi başkanına başvurabilir. Başkan kamu davasının açılmasına karar verirse, savcı bu kararı derhal yerine getirip kamu davası açmaya mecburdur (CMUK m.165).
Kamu davasına müdahil olarak katılan mağdur, şahsi davacının sahip olduğu tüm haklara sahip olabilecek (CMUK m. 367), hakimi ya da bilirkişi reddedebilecek (CMUK m. 23, 67), isterse şahsi haklarını talep edebilecek (CMUK m. 365/2), hüküm kendisine tebliğ edilecek (CMUK m. 370) ve savcıya bağlı kalmaksızın hükmü temyiz edebilecektir (CMUK m. 371). Savcı, davaya katılanın başvurusu üzerine bozulan karardan sonra işi yeniden takip mecburiyetinde kalacaktır (CMUK m. 371).
Ancak, mağdur müdahil sıfatını almamışsa, savcı aracılığıyla devlet tarafından haklarının korunduğu varsayılmaktadır. Bu durumda mağdurun bazı işlemlerden haberdar olma, hazır bulunabilme olanağı vardır. Sözgelimi, takipsizlik kararının mağdura da bildirilmesi gereği (CMUK m.164), hazırlık soruşturmasında keşif veya muayene yapılmasında veya tanık, bilirkişi dinlenmesinde hazır bulunmasına olanak tanımak üzere haberdar edilmesi (CMUK m.162/1, 2), mağduru korumaya yönelik kurallardır.
Cinsel Suç Mağdurları Açısından Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu'nun değerlendirilmesi
A- Mağdurun polise ihbarı
Cinsel saldırı, cinsel taciz gibi suçlar işlendiğinde, mağdurun yapacağı öncelikli iş suçu ihbar etmektir.
Suç ihbar edildiğinde mağdur ilk olarak polisle karşılaşmaktadır. Ceza yargılamasında polisin cinsel suç mağduruna farklı yaklaşması gerektiğine ilişkin bir usul hükmü bulunmamaktadır.
Yapılan araştırmalarda, sağlık, polis ve diğer meslek gruplarının çoğunda aile içi şiddetin, kadın ve erkek arasında özel bir konu olarak değerlendirildiği ortaya çıkmaktadır.
"Bazı kadınlar tecavüzü hak eder" tespitini 50 adli tıp uzmanının yüzde 4'ü, 85 psikologun yüzde 6'sı, 100 avukatın yüzde 10'u, 80 hakim ve savcının yüzde 7'si, 100 polisin yüzde 33'ü haklı bulmuşlardır.
"Kadınların dış görünüş ve davranışları tecavüze yol açar" tespiti ise benzer sayıda kişi tarafından haklı bulunmuştur.
Bu yaklaşımın sonucunda cinsel saldırı olaylarında dava bile açılmamakta, açılsa bile genellikle beraat kararı verilmektedir. Cinsel suç mağduru ve tanığı kişilerin ifade ve sorguları bu alanda uzmanlaşmış ve eğitim almış kişiler aracılığıyla alınmalıdır.
İngiltere'de oluşturulan "Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Birimi", Avrupa Birliği'nin desteklediği Daphne fonuyla hayata geçirilen örnek bir uygulama olup pek çok Avrupa ülkesinde benzer girişimler sözkonusudur. Bu birimin bir parçası olarak kurulan "Şiddete Karşı Polis Birimi"nin gelen ihbarları değerlendirme yöntemi şunlar belirlenmiştir:
1- 24 saat hizmette olan bilgisayarlı mesaj sistemiyle, polisin mesajları nasıl değerlendirdiği kontrol edilmektedir. Polis memurlarının telefonla yapılan aile içi şiddet başvurularına doğru yaklaşmadıkları tespit edildiğinde, konuşmanın bir çıktısı alınarak ilgili memurun amirine verilmektedir. Böylelikle memurla birlikte amirin de olayı tekrar değerlendirmesi sağlanmakta ve kanıt bulunduğu hallerde kadının ve çocuğun güvenliğinin sağlanması için saldırgan tutuklanmaktadır.
2- Aile içi şiddet ekibi kadına öncelikle mektupla başvurmaktadır (yılda 2 bin 500 mektup). Kadına sosyal, medeni ve hukuki haklarını bildiren mektuba, kendisine destek verebilecek kuruluşların listesi ve sunabilecekleri hizmetlerin kısa açıklaması eklenmektedir. Mektupta ayrıca kadın, aile içi şiddet birimi ekibiyle, kendi belirleyeceği yerde ve saatte özel bir görüşme yapmaya davet edilmektedir.
3- Ağır Ceza Mahkemeleri, hakimler, savcılar ve diğer adli merciler arasında yapılan anlaşmalarla, duruşmaların tutuklamanın hemen ertesi günü yapılmasına çalışılmaktadır.
Cinsel suç mağdurları, ceza muhakemesi açısından aynı zamanda tanıktır. Oysa cinsel suçtan zarar gören kişi, kendini tanıktan çok mağdur olarak kabul eder. Polis mağdurun ifadesinin alınmasına, korunmasına daha çok dikkat etmelidir. Birden fazla memurun ifade almamasına özen gösterilmelidir.
Aile içi şiddetin yaygınlığı ve polisin oynadığı kilit rol gözönüne alındığında, ayrı bir uzman birimin kurulması ve bu konuda özel olarak eğitilmesi büyük önem taşımaktadır.
Ceza usul hukukunda cinsel suç mağdurunun dinlenmesine ilişkin özel bir düzenleme yer almamaktadır. Cinsel saldırıdan dolayı psikolojik bunalım, suçluluk ve utanç hissi, erkeklerden oluşan bir topluluk karşısında konuşmaktan çekinme, sanıkla aynı ortamda bulunmaktan dolayı yaşanan ızdırap gibi nedenler cinsel suç mağdurlarının daha hassas ve özel bir muameleye tabi tutulmalarını gerekli kılmaktadır.
B- Savcılığa Yapılan İhbar
Cinsel suç mağdurunun şikayet hakkı ve dava açılmadığı takdirde başvurabileceği (CMUK m. 148, 165) yargısal yollar mevcuttur. Fakat kollukta yaşanan sorunlarla savcılık aşamasında da karşılaşılmaktadır. Savcının etkin bir soruşturmaya başlaması, özel koruma tedbirlerinin derhal devreye girmesi ve cinsel suç mağdurunun ifadesinin alınması için özel yöntemlere başvurulmasına ilişkin herhangi bir düzenleme usul hukukumuzda yer almamaktadır.
4320 sayılı "Ailenin Korunmasına Dair Kanun"da Savcının aynı çatı altında yaşayan aile bireylerine dönük re'sen alabileceği tedbirler bulunmasına rağmen uygulamada, Savcılık aşamasında talep edildiği halde bu tedbirlerin alınmasında zorluklar yaşanmaktadır.
C- Mağdurun Tanık Olarak Dinlenmesi
Cinsel suç mağdurlarının diğer suçlarda olduğu gibi tanıklıktan çekinme hakları bulunmamaktadır (CMUK m.47). Sadece kendisini veya yakınlarından birini ceza soruşturmasına uğratabilecek sorulara cevap vermekten kaçınabilir (CMUK m. 50). Tanıklık yapmak, mağdurun sanıkla yüzleşmesine, sanığın savunmasına ilişkin sorulara muhatap olmasına ve olayı tekrar yaşamasına neden olabilir.
Alman Ceza Hukukunda bu gibi durumlardan mağduru korumak amacıyla; mağdurun adresini vermekten (Alman CMUK m.61), kendisini onur kırıcı duruma düşürecek olaylara ve özel hayatına ilişkin soruları cevaplamaktan kaçınabilmesine olanak tanınmıştır.
D- Gizli Duruşma
Duruşmanın gizli yapılması (CMUK m. 373) mağduru koruyucu bir düzenleme olmakla birlikte koşullarının genel ahlak ve kamu güvenliğinin kesin gerekli kıldığı haller olarak düzenlenmiş olması, yetersizdir. Bu maddeye göre, duruşmanın gizli yapılmasının sebebi, mağdurun haklarının korunması değil, genel ahlakın bozulmasının önlenmesidir.
Mağdurların ve tanıkların korunması ve duruşmaya katılmalarının sağlanması bakımından uygulanabilecek yöntemlerden bir diğeri de, kapalı devre televizyon yayını veya video konferans yöntemiyle duruşma salonu dışında ifadelerinin alınmasıdır.
1998'de Almanya'da yürürlüğe giren Tanıkların Korunması Kanunu'na göre; suç teşkil eden eylemler dolayısıyla psikolojik ve ruhsal rahatsızlıkların etkilerine maruz kalan mağdurlar ceza mahkemesinin yapılış süresi boyunca, teknolojik açıdan gelişmiş kitle iletişim araçlarının baskısından mümkün olduğunca korunacaktır.
Mahkeme salonunda bulunan tanıkların videoya kaydedilmesi olanaksız hale getirildiği gibi, özellikle önemli bazı olaylarda sorgu işlemlerinin tekrarı yerine buna ilişkin video kayıtlarının duruşmada değerlendirilebilmesi olanağı kabul edilmiştir.
CMUK 240/1. maddesine göre eğer tanığın, sanığın yüzüne karşı gerçeği söyleyemeyeceğinden korkuluyorsa, mahkeme sanığın duruşma salonundan çıkarılmasına karar verebilir. Oysa cinsel suçlarda mağdur durumu gözönünde tutularak özel bir düzenleme getirilmesi mümkün olabilirdi.
E- Bekaret Kontrolü
Ceza Hukukunda bekaret kontrolüne ilişkin yeterli yasal düzenleme bulunmaması, cinsel suç mağdurunun tıbbi muayenesinde, bu yöntemin yaygın olarak kullanılmasına neden olmaktadır.
Cinsel saldırının ispatında vücut muayenesi ya da psikolojik bulguların araştırılması yerine, neredeyse tek ispat aracı olan görülen bekaret kontrolü tehdidi bile, mağdurun travma yaşamasına neden olabilmektedir.
Kadının onurunu ayaklar altına alan, intiharlara ve namus cinayetlerine yolaçan bekaret kontrolü uygulamasına son verilmesi için bu konuda yasaklayıcı bir düzenleme zorunludur.
Sonuç
Cinsel suçlarda siyah rakamların yüksekliği, cinsel suç mağdurlarının çoğunluğunun kadın olduğu gözönüne alındığında, devletin uluslar arası taahhütlerini gereği gibi yerine getirmediğinin göstergesidir.
Uluslar arası düzenlemelere göre, kadına şiddetin önlenmesi için devletlerin önleyici, cezai ve koruyucu tedbirler olarak sınıflandırılan yükümlülükleri bulunmaktadır.
Cinsel saldırı karşısında hem bedensel hem psikolojik boyutları olan ciddi bir travma yaşayan kadınların, yargısal süreçte etkin bir korumadan yararlanamaması, adalete olan inançlarını kaybetmelerine ve çözümsüzlük hissine yol açmaktadır.
Çoğu ekonomik yetersizlik içinde olan kadınlar, şiddete uğrayınca gidebilecek yerleri de bulunmadığından, tekrar faillerin yanına dönmek zorunda kalırlar. Avrupa Birliği'nin raporuna göre her 7 bin 500 kişi için bir sığınma evi olması gerekirken, Türkiye'de sadece dokuz "konuk evi" bulunmaktadır.
Türk Ceza Kanunu'nda, cinsel suçlarda korunan hukuki değerin genel ahlak, toplum ya da aile yerine cinsel özgürlük olarak belirlenmesi olumlu bir değişiklik olarak kabul edilmekle birlikte, ceza hukukunun bu alandaki görevleri henüz bitmemiştir.
Cinsel suç mağduru kadınların adalete ulaşmasındaki engellerin ortadan kaldırılması, bu tür suçların ihbar edilmeleri, yargılamanın yarattığı olumsuz etkilerden korunması ve ceza yargılamasında etkin bir şekilde yer alması için ceza muhakemesinde ve ceza infaz hukukunda değişikler yapılması gerekmektedir.
Cinsel saldırıyla karşılaşan bireyin korunması, çok yönlü bir yaklaşımı gerektirdiğinden, diğer disiplinlerin de bu alana müdahalesiyle oluşturulacak bir program çerçevesinde çözümler üretilmelidir. Genel olarak suç mağdurlarının korunmasına ilişkin yasal mevzuattaki boşluk gözönünde tutularak, cinsel suç mağdurlarının korunmasına ilişkin geliştirilecek özel programlara ve çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır.
Şiddetin ortadan kaldırılması uzun vadeli bir amaç olmakla birlikte, kısa vadede Ceza Kanunu'ndaki yeni düzenlemelerin kazanıma dönüşmesi için ceza yargılama usulünde de, bu doğrultuda düzenlemelerin yer alması gerekmektedir.(ND/BB)
Kaynakça
* Akdemir Süleyman, Ceza Hukukunda Mağdurun Korunması, İzmir 1988, s.89
* Aksar Yusuf, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Ceza Usul Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara 2003
* Akşam Gazetesi, 18.06.2004.
* Centel Nur, Cinsel Suç Mağduru Kadının Korunması, Prof. Dr. K. Tunçomağ'a Armağan
* Dönmezer Sulhi, Devlet Suç Mağduru İlşkisi, Onar Armağanı, İstanbul 1997
* Kerestecioğlu Filiz, Ailenin Korunmasına Dair Kanun ve Yeni Medeni Kanuna İlişkin Uygulama Sorunları, İstanbul Barosu Yayınları 2003
* İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku ve Kriminoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi, Suçla Mücadele bağlamında Türkiye'de Aile İçi Şiddet, Ülke İçinde Kriminolojik- Viktimilojik Alan araştırması ve Değerlendirilmesi.
* İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi Yayını, Kadına Yönelik Cinsel Şiddete Karşılaştırmalı Hukukun Yaklaşımı, Şubat 2002
-Öztürk Bahri, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Emniyet Tedbirleri, Seçkin Y., Ankara 1998
* Türk Birsen, Yavuz M. Fatih, Göle Z. Belma, Adli Bilimler Dergisi, Sayı 2
* Uluslararası Af Örgütü, Türkiye, Kadına Yönelik Cinsel Şiddete Son Kitapçığı, Şubat 2003
* Ünver Yener, Özelikle Cinsel Suçlar Alanında Olmak Üzere, Kadınlarla İlgili Ceza Hukuku Normlarındaki Değişim ve Türkiye'deki Durum, Adalet Yüksekokulu, 20. Yıl Armağanı, İstanbul 2001
* Yüksel Şahika, Kadına Yönelik Şiddet/ Evdeki Terör, Mor Çatı
* Yücel Mustafa Tören, www.kiriminoloji.com., Cinsel Suçlar
* Yavuz M. Fatih, Abdi Özarslan, M. Sunay Yavuz, Cinsel Suçlar Profili, Adli Tıp Dergisi, 1997
Avukat Nurdan Düvenci; İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi