Tasarı ile, evlilik içi tecavüz suç oluyor; oral, anal ilişki, cinsel amaçlı olarak vücuda herhangi bir şey sokulması tecavüz olarak tanımlanıyor; kamu görevlilerinin cinsel taciz ve tecavüzlerine ağır cezalar getiriliyor. Tecavüzcüyle evlendirme, çocuklara rızalarıyla tecavüz gibi traji-komiklikler, evlilik dışı çocukların öldürülmesi için getirilen insanlık dışı indirimler vb. maddelerin tümü kaldırılıyor.
Ancak Tasarı, cinsel özgürlükler alanına kendisi yeni müdahaleler getirerek, namus cinayetleri ve bekaret kontrollerinin önlenmesi konusunda açık ve net bir tavır koymayarak kendi kendisini sakatlıyor.
Temel görevi, öncelikle kadınlar, ama aynı zamanda tüm insanlar için, "cinsel özgürlükleri korumak" olması gerekirken; Tasarı, birçok maddeyle bu özgürlüklere kendisi müdahale ederek kısıtlıyor.
Örneğin Yeni Tasarı,
* kadınların kendi bedenleri ve cinsellikleri hakkında, (ailelerinin erkeklerinin ya da toplumun değil), kendilerinin karar vermelerinin önündeki en büyük engellerden biri olan "namus cinayetleri" ve genel olarak da "namus suçları" ile "bekaret kontrolleri"ni açık ve net bir biçimde yasaklamayarak;
* "15-18 yaş arası gençlerin kendi cinselliklerini özgürce yaşayabilme hakkı"na hapis cezaları getirerek;
* "cinsel tercihi nedeniyle ayrımcılığa uğramama hakkı"nı tanımayarak;
* "cinselliğe dair fikirlerini kamuoyu önünde özgürce ifade edebilme hakkı" gibi alanlarda ağır kısıtlamalar getirerek;
bireysel özgürlüklere bizzat kendisi saldırıyor. Böylece, hem bu alanları ve hem de diğer özgürlük alanlarını başkaları için de müdahaleye açık hale getiriyor.
Oysa ki, cinsel haklarının (cinsel tercihlerinin ne olacağına; nerede, ne zaman, kiminle, nasıl ve ne yapacağına karar verme haklarının) ve bunu yaşayabilme özgürlüğünün güvence altına alınmasını istemek, insanların en temel haklarından biridir. Bu nedenle, cinsel suçlar açısından çağdaş ceza yasalarının amacı, öncelikle ve öncelikle, cinsel hak ve özgürlüklerin korunması ve bunlara yapılacak saldırıların etkin bir biçimde önlenmesidir.
Ne yazık ki, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı, bir yandan kadınların, bir yandan Avrupa Birliği'ne (AB) verilen sözlerin baskısı altında TCK'da birtakım tavizler verirken; gerek "namus" kavramına dokundurtmama ve gerekse "cinsel özgürlükler"i kısıtlama konusunda muhafazakar tutumundan geri adım atmamakta ısrarlı görünmektedir.
Bu nedenle, TCK konusunda da, aynen Medeni Yasa'da olduğu gibi tarihsel bir fırsat daha kaçırılmak üzeredir. Bilindiği gibi Demokratik Sol Partisi (DSP), Anavatan Partisi (ANAP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) iktidarı döneminde çıkartılan Yeni Medeni Yasa ailede kadın-erkek eşitliği açısından son derece önemli haklar getirmişti. Ancak bu hakların kullanılabilmesini güvence altına alacak olan evlilik içinde edinilen malların eşit paylaşımı, 1 Ocak 2002'den sonraki döneme bırakılmış ve böylece varolan evlilikler içinde bu hakların kullanılması imkansız kılınmıştı.
Hepimizin yaşayarak gördüğü gibi, üç yıldır yürürlükte olan Medeni Yasa'nın toplumsal yaşamımıza şu anda herhangi bir pozitif etkisini görebilmek mümkün değil. Zaten Medeni Kanun ve TCK gibi toplumsal yapı ve yaşamı derinden etkileyen yasaların değiştirici/dönüştürücü etkileri onyıllar içinde ortaya çıkmaktadır. Bir de bu yasaların ana mantığını saptıran hükümler getirdiğinizde bu etkiyi nice onyıllar sonrasına ertelemiş olursunuz.
İşte TCK konusunda da yapılmakta olan aynı şeydir. Yeni Tasarı'nın, başta kadınlar olmak üzere, toplumun tüm kesimleri için sorunlu olan yukarıda saydığımız maddeleri aslında hep aynı mantığın uzantılarıdır:
"Kadınlar, erkeklerin egemenliği altındadır, onların malı/mülküdür. Bu egemenliği sürdürmek ve kadınların hayatlarını kontrol etmek için en vazgeçilmez mekanizma namustur. Kadınların namusu erkeklerden sorulur. Kadınların, baba, koca ya da ailenin ve toplumun diğer erkeklerinin onayı olmaksızın kendi hayatları ve cinsellikleri hakkında karar verebilmeleri kabul edilemez.
Buna itiraz eden gerekirse öldürülür, bıçaklarla doğranır, kemikleri kırılır, yüzüne kezzap atılır, 'façası bozulur' ve hukuk sistemi bunu anlayışla karşılar. Erkekleri "tahrik" etmiş olur ve indirimli ceza alırlar: (Tasarı md: 29-Haksız Tahrik).
Gençlerse, ailenin onaylamadığı bir cinsel ilişki yaşayamaz, flört dahi edemezler: (Tasarı md: 104-Reşit Olmayanla Cinsel İlişki).
Kazara ailenin onayı dışında bekaretlerini kaybetmiş olma ihtimalleri varsa (ya da sırf biraz burunlarının sürtülmesi için) bekaret kontrolünden geçirilebilirler, zaten cezası var mı, yok mu belli değildir: (Tasarı md: 287-Genital Muayene).
Sakın ola bu toplumda kimse cinsellikten bahsetmesin, sonra kadın-kız kısmının gözü filan açılır: (Tasarı md: 226-Müstehcenlik).
Farklı cinsel tercihler mi? O da ne demek? Biz erkek milletiz kardeşim, geylik/lezbiyenlik bizi bozar: (Tasarı md: 122-Ayrımcılık)."
Tam bu satırlar yazılırken, AKP'nin (kadın hareketinin baskılarını, AB'nin sıkıştırmalarını, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile pazarlıkları unutmuş gibi), birden tekrar coşup "ah, nasıl oldu da 'zina'yı atladık, hadi son dakika onu da ceza yasasına sokalım ve zina yapanları hapislerde süründürelim" diye uğraşmaya başladığını öğrenmiş bulunuyoruz. Niye şaşırmıyoruz? Çünkü bir üst paragraftaki mantığı gayet güzel bir şekilde tamamlıyor. Şaşırtıcı olan, eksik olması zaten...
Tekrar vurgulayalım ve özetleyelim: Ceza yasaları, cinsel saldırıları düzenler. Suç olan, cinsel saldırıdır, istismardır. Yetişkinler arası cinsel bir eylemde, rıza varsa, suç yoktur. İnsanların, birbirleriyle rızaya dayalı cinsel eylemlerine devlet ceza hukukuyla, polisi, jandarması, adliyesi, cezaevi vb. tüm gücünü seferber edip karışamaz, karışmamalıdır.
İktidarda olmanın, yasa yapabilmenin avantajını kullanarak, kendi ahlak/din/politika anlayışını bütün bir topluma empoze etmeye çalışmak kabul edilemez. Bu çağda, hukukun, genel ahlak, edep, ar, haya, töre, namus, aile düzeni gibi kavramlar da kullanılarak, özelde kadınların ve genel olarak tüm insanların, cinsel hak ve özgürlüklerini kısıtlamak üzere kullanılmaya çalışılması çağdışı bir hukuk anlayışıdır. Devletin bireylere karşı sahip olduğu zor kullanma gücünü, erkek egemen, cinsiyetçi bir toplumsal yapının sürdürülmesi için kullanmasından başka bir şey değildir. Yeni Ceza Yasası Tasarısı'nda da bu çaba açıkça görülmektedir.
Kadınlar direniyor ve bu tartışma sürüyor... AKP Hükümeti, 14 Eylül 2004'te, yeni TCK'yı tartışmak üzere TBMM'yi Olağanüstü Toplantı'ya çağırdı. Bakalım sonuç ne olacak...(HG/BB)
* Av. Hülya Gülbahar, TCK Kadın Platformu Kurucularından
* Avukat Gülbahar'ın bu yazısı, Hukuki Perspektif Dergisi'nin Eylül sayısında yayınlanacak.