Porsuk, olay yerine gelen itfaiyenin sıktığı tazyikli su ile kurtarıldı, ambulansa götürüldükten sonra, o sırada bulunanlar da Aydın Kara'yı linç etmek istedi.
Kara'nın yere yatırıp başında oturduğu karısını bıçakladığı görüntüler, televizyon ve gazetelerde yer aldı, polisin olaydaki tutumu tartışmaya açıldı.
Aydın Kara'nın "cinnet geçirmesi", "işsizlikle", polisin ve vatandaşların tepkisizliği ise "korku" ile açıklandı. "Birinin beni kurtarmasını bekledim" diyen Porsuk ise, "kayınvalidesini" suçladı.
Kadının günahı...
İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu Üyesi İnci İşbulur, kadın hareketinden feminist Handan Koç ve Diyarbakır Kadın Merkezi (KAMER) kurucularından Nebahat Akkoç yaşananları değerlendirdi.
İşbulur, Koç ve Akkoç, Aydın Kara'nın eşini bıçaklamasını "cinnet" ile açıklamaya çalışanların "olayı normalleştirdiğini" hatırlatıyor; polisin ve çevredekilerin tutumunu "kadına karşı önyargı" ile açıklıyor:
"İşsizlik ve yoksulluk en çok kadınları vuruyor. Ancak, bugüne kadar hiçbir kadının kocasının önüne oturtup kestiğine tanık olmadık. Bu, erkeğin kendisini kadının sahibi olarak görmesinden ve kendisinde kadının hayatına dair tasarruf hakkı bulmasından kaynaklanıyor."
"Vatandaşların ve polisin olaya müdahale etmemesinde, korkunun payı olabilir ama, esas neden kimsenin 'karı-koca kavgasına' karışmak istememesi. Bir de, 'adam bu kadar öfkelendiyse, kadının bir suçu vardır' görüşü hakim. Sanki, kadın böyle bir tutumu hak edebilirmiş gibi..."
Bu olay tek değil
Akkoç, Adana'da yaşanan olayın tek olmadığını, ancak sokakta yaşandığı için medyanın gündemine girdiğini vurguluyor:
"Buna benzer olaylar çok fazla. Bunun farkı, sokakta yaşanmış ve böylece kamuoyunun dikkatini çekmiş olması. Biz, KAMER olarak buna benzer pek çok olayın tanığı olduk."
Son zamanlarda basının gündemine giren "kadın intiharlarını" da hatırlatan Akkoç, olayı izleyen polis ve vatandaşların sokakta bıçakla kavga eden iki erkeği ayırmaktan çekinmeyeceğini savunuyor:
"Aslında, son zamanlarda bu bölgede intiharlar gündemde. Bana bu intiharların birçoğunda cinayet kokusu var gibi geliyor. Kadınlar intihar etmek zorunda bırakılıyorlar bence..."
"Olayın en vahim yanı, adam kadını bıçaklarken otuza yakın erkeğin olayı seyretmesiydi. Eğer iki erkek kavga ediyor olsaydı, mutlaka müdahale edip olayı engelleyebilirlerdi. Ama, aile içi bir kavga olduğunda, bıçaklama bile olsa seyretmekle yetiniyorlar."
Suçlu, kadın değil erkek
Akkoç, kadının kayınvalidesini suçlamasını ise, "kadınların bastırılmışlığı ve kocalarının üzerlerindeki tahakkümünü kabullenmeleriyle" açıklıyor:
"Kadınlar o kadar toplum dışındalar ve annelik rollerini öyle abartılı oynuyorlar ki, varlık nedenleri olarak gördükleri oğullarının hayatına müdahale etmekten çekinmiyorlar. Kadınlar da kocalarından kopmayı düşünmediklerinden kocalarını değil, erkek egemen sistemin diğer kurbanı olan kadınları suçluyorlar. Oysa olayda iki kişi vardı ve erkek kadını bıçakladı. Yani, suçlu olan, erkektir."
İslam mahkemesi gibi
Avukat İşbulur ise, olayda polisin ve karakolların rolüne dikkat çekiyor:
"Karı-koca ilişkilerinde çevre duyarsız kalıyor. Karakollar ve polis de aynı zihniyette. Bu duyarsızlık o kadar ileriye gidiyor ki, aile 'dokunulmazlığı olan' bir kuruma dönüşüyor. Erkek egemen bakış açısı ile kadın 'günahkar' addediliyor. Olayın 'recm' cezasından pek farkı yok..."
Günahkar kadın, cezalandırıcı koca
Kadın hareketinden feminist Koç, polisin eğitimsizliğini vurguluyor ve bu eğitimsizliğin kadın üzerindeki baskısını hatırlatıyor:
"Erkekler bir adamın karısını dövmesini meşru bir hak olarak görüyor. Bir adam bir dilenciyi dövmeye kalksa insanlar karışır ama, çiftlerin kavgasına karışmıyorlar. Polis, son derece duyarsız. Çok genç ve faşizanlar. Özel olarak eğitilmedikleri için, toplumdaki yaygın bakış açısıyla olaylara yaklaşıyorlar. Kadın dünyanın en kötü işini de yapmış olsa bu sokak ortasında bıçaklanmasını haklı göstermez." (BB)