İnternette yayınlanan ve fenomen haline gelen 'Yolunda A.Ş Bir Ankara Dümeni' dizisi, 1 Mayıs'ta sinema filmi olarak izleyicinin karşısına çıkacak. Üç gencin mahallenin sorunlarına çözüm bulmaya çalışırken karşılaştıkları maceraları anlatan Yolunda A.Ş. aslında 'kentsel dönüşüm' adı altında yerinden edilen Çinçin halkının hikayesine ayna tutuyor.
Filmin senaryosunu Hasan Göktaş yazdı. Emre Budak'ın yönettiği yapımın oyuncu kadrosunda ise Erdağ Yenel, İbrahim Aymergen, Emre Budak, Cezmi Baskın, Tuna Orhan, Defne Yalnız, Hüseyin Elmalıpınar ve Gökay Müftüoğlu yer alıyor.
Film ekibi, Yolunda A.Ş. için, "Yaptığımız, fakir insanların sömürülmesinden ötürü ortaya çıkan bir kara mizahtır," diyor. Metin Yeğin'in, gecekonduların hızla yerle bir edilip yerlerine dikilen büyük binaları hatırlattığı bir konuşmasında dediği gibi, "Barınma hakkının 'gecekondu'dan başka çözümü yoktur," diyor insanların barınma haklarının gasp edilmesini işleyen Yolunda A.Ş.
Bu açıdan film, sadece Çinçin'in değil, Tarlabaşı'ndan Sulukule'ye, Gülsuyu'ndan Kadifekale'ye dek yerinden edilen insanların yaşam mücadelesini ve "yolunda" olan devleti anlatıyor.
Filmde Fehmi Kır karakterini canlandıran Erdağ Yenel'le Yolunda A.Ş.'nin internetten beyazperdeye geçiş hikayesini, filmi, filmin çekim aşamasını ve Çinçin'in talanını konuştuk.
Ankara'da öğrencilik yaptığım yıllarda sıkça şunu duydum: "Çinçin'e polis ve kamera zor girer." Sizin oraya girmenizi kolaylaştıran neydi? Çinçin halkının hikayesiyle ortaklaşmanız mı ya da kentsel dönüşüm adı altında yerlerinden edilecek insanlar, sizleri, seslerini kamuoyuna duyuracak "elçiler" olarak mı gördüler?
Mahalle halkının vereceği tepki elbette ki, karşıdan gelecek etkiye bağlı olarak koşullanır. Siz, faydacı ya da üstten yaklaşırsanız, buna uygun bir karşı duruş görürsünüz. Dostlukla yaklaşırsanız, dostluk görürsünüz; ama elbette ki bunun için dostluğun sınanması, derinleştirilmesi gerekir. Fakat, bizim amacımız, ülkenin birçok mahallesinde yaşanan benzer sıkıntıları, Çinçin üzerinden aktarmak, sorunsallaştırmaktı. Dolayısıyla bir karşı duruş yerine sahiplenme ve destek süreci yaşadık.
Tüm bunların dışında, tam olarak bizim mahalleye dışarıdan girdiğimiz de söylenemez. Çünkü ekibimizin içerisinde doğma, büyüme Çinçinli olan ve hala mahallede yaşayan arkadaşlarımız mevcut: Senarist Hasan Göktaş, “İbo” karakterini canlandıran İbrahim Aymergen gibi...
Dizinin ilk dönemlerinde ve filmin kurulmasında, özellikle İbrahim'in çok büyük emekleri oldu, projeyi anlatmada. Somut olarak üretim ortaya çıktığında ise kuşkular dağıldı. "Elçi olmak" meselesine gelince; yaşamın kendisi, gerçeklik, zaten yeteri kadar şey söylüyor. 'Elçiliğe ne hacet' diyebilirim. Bizimkisi daha fazla görünür kılmak olur.
Aslında "Yolunda A.Ş." ilkin YouTuBe'da bir internet dizisi olarak başlıyor ve sonra filme dönüşüyor. Bunun hikayesini anlatır mısınız?
Filmi meydana getiren ekibin çoğu, yıllardır Ankara'da tiyatro, kısa film ve plastik sanatlar üzerine çalışmalar yürüten, “Ve Sanat” adında bir atölyenin bileşenleri. Atölyenin daha önce de Çinçin'le ilgili yapılmış kısa film ve öykü çalışmaları vardı. Bu çalışmalar zamanla, Emre Budak ve Hasan Göktaş arkadaşlarımızın birlikte hazırladıkları "Çinçin Bağları" adında bir sinema projesinin, senaryo temelini kurmaya başladı. Hatta bu proje için bir süre destek aradık, Kültür Bakanlığı'na başvurduk. Olumlu bir sonuç alamadık.
Daha sonra Mynet platformu üzerinden bir internet dizisi yapma imkanı doğdu. Bunun, bize deneyim kazandıracağını, projeyi geniş kesimlere ulaştıracağını, film çekim koşullarına katkı sağlayacağını düşünerek internet dizisi olarak başlama kararı aldık.
Anaakım medyada yer bulamadığınız gerçeği göz önüne alınırsa eğer (ekonomik, ideolojik vd. nedenlerler), sizin "rezidanslaşan" medya karşısında interneti bir nevi "gecekondu" gibi kullandığınızı söyleyebilir miyiz? Yani filmin ruhuna da uyan bir konuşlanma sanki...
İnternet ve sosyal medya, bizim bugünün dünyası içerisinde deneyimlediğimiz önemli bir alan oldu. Televizyonun belirleyici olduğu böylesi bir dönemde, üstümüzde herhangi bir baskı ya da bürokratik süreç olmadan internet üzerinden bir alternatif üretim ortaya koyup, günlük yaşamdan geri dönüşlerini çok hızlı aldığımız bir etkileşime dönüştü iş. Metaforunuzdan da yola çıkarak, gecekondu mahallelerinde de hayatta kalmanın temel koşulu olan “dayanışma”, dizinin ve sonrasında sinema filminin kuruluşunda önemli bir etkendi.
Peki Çinçin sakinleri kendi hikayelerinin anlatıldığı bu diziyi internetten izleme imkanı bulabildi mi?
Mahallenin bir kısmında, özellikle de gecekonduların olduğu bölümde daha yaşamsal sorunlar mevcut. İnternet imkanı da tabi belli bir ekonomik külfet demek. Fakat internetten ulaşmasa bile, alternatif yollardan ulaştı bir çok insana. Mahallenin bir diğer bölümünde yapılan TOKİ konutlarında oturanlar ve mobil internet imkanı olanlar erişebildi daha çok.
Çekimler mahallelinin desteği ve katılımıyla gerçekleşti. Bu süreç nasıldı?
Dizi süresince ve filmin çekimleri boyunca, mahallelinin birçok desteği oldu. Senaryoya dahiliyetten, oyunculuğa, evlerini, iş yerlerini, sofralarını koşulsuzca sunmaktan, filmin tanıtım çalışmalarına kadar geniş bir destekten bahsedebiliriz. Her bir noktasında Çinçin'in yoğun emeği vardır.
BBC'ye verdiğiniz bir söyleşide, Yolunda A.Ş. için, "Yaptığımız, fakir insanların sömürülmesinden ötürü ortaya çıkan bir kara mizahtır," diyorsunuz. Filmi, filmin hikayesini bu tespiti de derinleştirerek anlatır mısınız?
Yolunda A.Ş. Çinçin Bağları Hikayesi sinema filmi ana eksenini ve çatışmasını bugünün toplumsal gerçekliğinden alan bir projedir. Bu yanıyla karakterlerin kurulumu da bu gerçeklik üzerinden şekillenmiştir. Bugün Çinçin, küresel çapta bir ekonomik dönüşüm modelinden payına düşeni yaşamaktadır. Dünyanın her tarafında kent yoksulları, benzer süreçler yaşamakta ve daha güvencesiz, daha daha belirsiz bir geleceğe sürüklenmektedir.
Ama bir yandan da kentlerde, tam da gayrimenkul ve inşaat sektörü üzerinden yaratılan birikimin, kentin imkanlarının kamudan ziyade, büyük sermaye gruplarının kullanımına sunulduğunu görüyoruz. Yıllardır gecekondu mahallelerindeki yaşamsal ihtiyaçların karşılanması için esirgenen kaynaklar, söz konusu kentin soylulaşmış ve daha çok tüketime açımış bölgeleri olunca hoyratça harcanmaktadır. Filmdeki karakterler de toplumsal yaşamda olduğu gibi, ekonomik altyapılarıyla vardırlar ve buna uygun bir konumlanım içindedirler. Filmin hikayesinde, mahallenin bir bölümü dönüşüme uğramış ve mahallelinin bir kısmı yeni yapılan konutlara taşınmışlardır. Geri kalan bölümü ise yine aynı şirket tarafından yıkılmak istenmektedir.
Fakat, küçüklüğünden beri hayatını küçük "yolundalıklarla" kazanan, taşınılacak yeni konutların borç yükünü ödemek bir kenara, kendinin ve ailesinin yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan bir Çinçinli'nin, bu şirket karşısında kolay pes etmeye niyeti yoktur. Filmin kara mizah tonu da aynı toplumsal gerçekliğin, bu gerçeklik içindeki absürtlüğün ve ironinin üzerine kurulmuştur.
Filmin tanıtımına gelince, reklamı da bildiğimiz yollarla binlerce lira para dökülerek yapılmıyor; sokaklarda 'doğal yollarla' yapılıyor, duvar yazılamaları vs...
Filmimiz düşük bütçeli bir üretimdir. Ankara'da filmin gerçekleşmesi için gerekli büyük bir bölümü emek gücüyle doldurmaya çalıştık. Onlarca insan bir şekilde işin parçası oldu, emeğini koydu. Birçok ihtiyacı dayanışma yoluyla çözdük. Dizi sürecinden de takip edenler, işin gelişim sürecine hakim olduğundan, filmin zor şartlarda ortaya çıktığının farkında. Şimdi de tanıtım çalışmaları aynı dayanışmayla gidiyor. Bu sadece duvar yazıları da değil. Bugünlerde, İnsanlar evlerine, iş yerlerine, servislerine, arabalarına filmin afişini asarak destek oluyorlar. Başta Ankara olmak üzere, İstanbul, Adana, İzmir, Diyarbakır gibi şehirlerde, hatta yurtdışında destekçilerimiz mevcut.
Film 1 Mayıs'ta gösterime girecek. Özel bir nedeni mi var, yoksa tesadüf mü?
1 Mayıs'ın özel bir nedeni yok, ancak bu durumdan şikayetimiz de yok. Filmin uygun bir tarihte vizyona girmesi için epeydir uğraşıyorduk. Türlü nedenlerle mayıs ayına kadar kalmış oldu. (BA/YY)