Cinayet üzerinden politika yapılmaz.
Ölüm ve kan üzerine kurulu siyasetle gelecek kurulmaz. Rasgele insan öldürenlerin, korudukları "değerler" adına neden cinayet işlediklerini sorgulamamız gerekir. Eskimiş ve geçerliliğini yitirmiş değer yargılarına körü körüne bağlı kalarak kurulu düzeni ayakta tutmak için gençlerin adam öldürmelerindeki gerçekleri sorgulamadan; çağımıza karşı sorumluluğumuzu yerine getirmiş sayılmayız.
İonna Kuçuradi, etik değer sorunlarıyla hesaplaşmak gerektiğine inanıyor. İyiyi hepimiz istiyoruz. Kuçuradi iyiyi isteminin tek başına yetmezliğine Albert Camus'nün de dikkatini çektiğini yazıyor. Camus, Vebanın bir yerinde, olayı anlatana şunu dedirtmiş: "Dünyadaki kötülük hemen hemen hep, bilmemekten gelir; iyiyi isteme de, aydınlanmamışsa, kötüyü isteme kadar zarar verebilir". Bu Etik, iki anlamda bir aydınlatma girişimidir. Birkaç yoldan ortaya koymaya çalıştığı şey; yaşarken doğru veya değerli eylemlerde bulunabilmenin, bir bilgi sorunu olduğu, birkaç çeşitten bilgiye bağlı bir sorun olduğudur; geç kalmadan - çok genç yaşta- onunla hesaplaşmayı gerektiren bir bilgi sorunu" (İonna Kuçuradi. Etik. Ankara.1996)
Bu nedenle aydınlanmamış kötülükler üzerinden iyiyi istemek tek başına yetmiyor. Sorun bilgi sorunudur. Sorun, aydınlatma girişimi olmalıdır. Doğru politika üretmek istiyorsanız bilgi sorununu çözmelisiniz. Türkiye'nin sorunu aydınlanmadır. Bilinmezler içinde olan cinayetlere bakılarak siyaset yapmak etik değildir. Gelecek, cinayetler üzerine kurulamaz.
Faili meçhul siyasal cinayetler işlenmiş bu coğrafya üzerinde; faili meçhullerin aydınlatılması için sadece söz söyleyerek politika yapan "icraatsız" siyasilerin laflarına kurban giden bu toplumun bireyleri; bu topraklar üzerinde öldürülüyor. Faili meçhul siyasal cinayetler üzerinden üretilen politikalar, sadece cinayetleri çoğaltıyor. Görülüyor ki, cinayetler üzerinden üretilen politikalar, ölüm ve kan getiriyor. Cinayeti durdurmuyor, çoğaltıyor.
Politikacılar, kendi değer yargılarıyla yarattıkları hukuka, tırnak içinde kendi inandıkları "hukuk devletine" bizim de inanmamızı istiyorlar. Hatta itaat bekliyorlar. Geçmiş ve köhnemiş anlayışlardan kurtulmalıyız. Bireylerin ve toplumların, hukukunu gözeten "etik bir devlet anlayışı"na uygun yapılar kurmalıyız. "Etik; siyasal düzlemde hakların korunması ve buna uygun politikalar olarak ele alındığında" geleceğimiz için seçilebilecek en uygun olanaklardan birisidir.
"Bu nedenle, hukuk-etik ilişkisinin güçlü kılınması ve bunun devlete taşınması gerekir ki, bu da bir zihniyet değişikliğini gerektirir. Türkiye'deki etiksiz siyaset anlayışı hem hukuku hem de devleti yıpratmıştır. Kurtuluşumuz; her düzeyde devletin, etiksel yapılanmayı seçmesi ve devletin de kendisini buna uyarlamasıdır.(...) Tekrarlamak gerekirse, devleti etiksiz ve felsefesiz yürütmek olağanüstü derecede güçtür. Oysa, bir devlet türü veya biçimi olmayan "etik devlet anlayışı", bizlere içi boşaltılamaz, değersizleştirilemez, toplumsal gerçekliği olan bir devlet kavrayışı sunar. Yozlaşmalara karşı, aklın ve toplumun devletidir." (Etik Devlet Anlayışı Bir Çözüm Olabilir mi?. Felsefe Yardımcısı Doçenti. Halil Rahman Açar. HFSA.11.Kitap.İstanbul Barosu Yayını. İstanbul 2005. sy.167-170)Yazarın belirttiği gibi; etik arayışlar, etik anlayışları ve çözümleri güçlendirecektir. Bizim ülkemizde ise tersi olmaktadır. Gazetecilerin öldürülmelerinin hemen sonrasında, ne Başbakanlar, ne Adalet Bakanları, ne de İçişleri Bakanları, etik bir anlayışla istifa ederek devlet görevlerinden ayrılmadılar. İstifa edip çekip gitmiyorlar. Tam aksine; bu topraklar üzerinde işlenen cinayetler üzerinden siyaset yaparak politikalarını sürdürüyorlar.
Bu yüzden; geleceğimiz cinayet ve kan üzerinden üretilen politikalara emanet edilmiş durumda.. Yazgımız ve geleceğimiz "ölümlere" ve faili meçhul siyasal cinayetlere ipotekli...
Gazeteci Uğur Mumcu, faili meçhul siyasal cinayete kurban gitti. Uğur Mumcu'nun hayatını C-4 patlayıcılarıyla havaya uçuran meçhul faillerin bulunması için; 14 yıl önce neler söylenmişti. Anımsayın.Cinayet aydınlanacaktı... Bilgi sahibi olacaktık. Siyasal cinayetlerden kimlerin sorumlu olduğunu ve tetiği çekenlere emir verenlerin kimler olduğunu bilecektik. Yaşamımız bu coğrafya ve bu topraklar üzerinde bilinmeyen ne varsa bilinir olacaktı. Gerçekleri öğrenecektik. Bize böyle söylediler. Politikacılar, böyle söyledi. Devlet yöneticileri böyle söyledi. Yargı böyle söyledi. Zihniyet ve gerçekler değişmedi. Dün bilmiyorduk, bu gün de gerçekleri bilmiyoruz. Cinayet, aydınlanmadı...
Katledilerek öldürülen gazetecilerin öldürülmeden önce yazdıkları, bizim değerlerimizin etik anlayışı oldu. Öldürülen Gazeteci Uğur Mumcu, kendisi öldürülmeden önce öldürülen gazetecinin ölümünü sorguladı. Uğur Mumcu, 5 Şubat 1979 günlü Cumhuriyet gazetesinde "Ölümsüz" başlıklı bir yazı yazmış ve 1 Şubat 1979'da öldürülen gazeteci Abdi İpekçi'nin cinayetini şöyle sorgulamıştı:
" Abdi İpekçi niçin öldürüldü?"Biz, gerçekleri biliyoruz... Biz, cinayetleri gördük... Biz, cinayetler üzerinden politika yapmıyoruz. Öldürülen gazetecilerin "kalemlerinden dökülenlere" karıştırdığımız gözyaşlarımızı onların yazılarındaki satırlar arasına saklıyoruz. Kendi gerçeklerimizle kuracağımız yarınların özgürce yaşanması için kin tohumlarını; öldürülen bizim gazetecileriz için döktüğümüz gözyaşlarımızla kurutmaya çalışıyoruz. Çünkü biz; "ölümsüz" Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Metin Göktepe ve Hrant Dink, niçin öldürüldü biliyoruz. (Fİ/TK)Çoğumuz, bu soruya yanıt arıyoruz. Kim öldürdü? Niçin öldürdü? (...)
Bu soru, dünyanın her yerinde, başka başka adlar, başka başka koşullar için hep hep ama hep sorulacaktır...
-Niçin? Niçin o?
"Ölümsüz"
Abdi İpekçi bir basın şehidi olarak ölümsüzlüğe doğru uğurlanıyor. Çağımızda kahramanlar, kılıçlarıyla değil, kalemleriyle yüceleşiyor.
Abdi İpekçi için akan gözyaşlarının yüreklerdeki kin tohumlarını kurutmasını diliyorum.
Biz yazarlar, böyle günlerde, kalemlerimizden dökülen gözyaşlarımızı satırlarımızın arasına saklamak, acılarımızı gizlemek zorundayız.
Bu günleri, acılarla, kan ve gözyaşıyla yaşıyoruz. Yarınların özgürce yaşanması için...
"Abdi İpekçi niçin öldü?" diye sormayın. Yarınlar için, yarınların özgürce yaşanması için öldü"