Boğaziçi Üniversitesi imzacılarından Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Çiğdem Kafesçioğlu Barış İçin Akademisyenler'in "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 28. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
"İddia makamının 26 Nisan 2018 mütalaasında 'Bu suça ortak olmayacağız' başlıklı bildirinin Demokratik Toplum Kongresi'nin öz yönetim konusundaki çağrılarına destek niteliğinde olduğu önermesi yapılmaktadır. İmzaladığım metnin hiçbir yerinde özyönetim konusuna gönderme yapılmamıştır; bu bildirinin özyönetim talepleri ile nasıl bağlantılandırıldığını anlamam mümkün değildir. Şiddeti araç olarak kullanan hiçbir örgütle ve hareketle hiçbir zaman bağlantım olmamıştır. Bildiriyi bir örgütle bağlantılı olarak veya herhangi bir örgütün propagandası için imzalamış olmam söz konusu değildir.
"2015 sonbaharında başlayan, bir dizi güney doğu yerleşiminde 56 gün aralıksız süren sokağa çıkma yasakları burada yaşayan vatandaşların yaşam hakkının, gıdaya erişim, sağlık hizmetlerine erişim, eğitime erişim haklarının ihlaline neden oldu. Bu ihlaller ve uzun süreli sokağa çıkma yasaklarının yol açtığı mağduriyetler davaya konu olan bildirinin yayınlanmasından önce de eleştirilere, aralarında Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları konseyinin de bulunduğu kurum ve kişilerin uyarılarına konu oldu. Bu ortamda yayınlanan 'Bu suça ortak olmayacağız' başlıklı bildiri toplumun barış ortamında ve güvende yaşaması, hukuk çerçevesinin dışında uygulamaların durdurulması için yapılan acil bir çağrıdır. Bildiriyi ülkenin tüm yurttaşlarının hukuk çerçevesinde yaşaması, mağduriyetlere yol açan uygulamaların hemen sona erdirilmesi ve barışın tesis edilmesi gerektiğini düşündüğüm için imzaladım.
"Bildirinin içeriğinin ve imzamın ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir. Bir yurttaş olarak devletin uygulamalarını eleştirmek, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının barış içinde yaşamalarına yönelik fikir beyan etmek meşru hakkımdır.
"Bir tarihçi ve bir sosyal bilimci olarak, yirmi senedir bir kamu üniversitesinde görev yapan bir öğretim üyesi olarak eleştirme gereği duyduğum konularda fikir beyan etmenin sorumluluğum olduğunu düşünürüm. Türkiye'de ifade özgürlüğü anayasa tarafından güvence altına alınmış bir yurttaş hakkıdır; devletin uygulamalarını eleştirmem, çözüme yönelik girişimlerde bulunulmasını talep etmem de ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir.
"Tarafıma yöneltilen terör örgütü propagandası yapma, şiddeti meşru gösterme veya teşvik etme suçlamalarını kabul etmiyorum. Beraatımı talep ediyorum." (ÇK / HA)