80'lerden bu yana, İMF, Dünya Bankası programları doğrultusunda uygulanan tarım politikaları sonucu, çiftçiler 432 bin hektar arazide artık üretim yapmaktan vazgeçti, 1 milyona yakın çiftçi de Tarım Kredi Kooperatifleri'ne borçların ödeyemediklerinden dolayı iflas etti.
Türkiye'de yüzde 34 istihdam, yüzde 43 işgücü ve ulusal gelire de yüzde 12 dolayında katkı sunmalarına karşın, ulusal gelirden yüzde 1 civarında pay alır duruma getirilen tarım üreticileri, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü'nü, buruk, gelecekten kaygılı olarak kutladılar.
Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın ve Hububat Üreticileri Sendikası (Hububat-Sen) Genel Başkanı Abdullah Aysu, tarım sektöründe yaşanılan süreci "çöküş" olarak nitelendirerek, uygulanan güdümlü politikalar sonucunda Türkiye'nin, sattığından çok tarım ürünü dış alımı yapan, tarımda da dışa bağımlı bir ülke haline geldiğine dikkat çektiler.
Günaydın ve Aysu, çöküşten kurtuluşun, yapısal olarak dönüştürücü, geliştirici, kalıcı politika anlayışlarıyla mümkün olabileceğini söylediler.
Günaydın: Tarıma bütçeden pay yalnızca yüzde 2
Gökhan Günaydın, "Bir iktidarın tarım sektörüne verdiği önem, söylemlerle değil, gerçekleştirilen iş ve işlemlerle, uygulanan politikalarla ölçülebilir" dedi.
"58. ve 59. hükümetlerin bütçe içerisinden tarıma ayırdığı pay, 2003 yılında 2.6 katrilyon TL, 2004 yılında 3 katrilyon TL ve 2005 yılında 3.4 katrilyon TL olmuş; söz konusu dönemde tarım sektörünün bütçeden aldığı pay yüzde 1.85 ile yüzde 2.2 arasında değişmiştir.
AB'nin 6 Ekim 2004 tarihli İlerleme Raporu'na göre, Birlik'te uygulanan Ortak Tarım Politikası Türkiye'de aynen uygulansa, 11.3 milyar avro kaynağa gereksinim vardır. Kıyaslandığında, Türkiye'nin mevcut destekleme düzeyi, AB düzeyinin ancak 1/7'si kadardır. Ülke istihdamına yüzde 33, GSMH'sine yüzde 11 katkı koyan böylesine önemli bir sektörün, bütçeden ayrılan yüzde 2'lik paylarla desteklenmesinin olanaksızlığı ortadadır."
Günaydın, makro ekonomide büyümeye karşı tarım sektöründe yaşanılan küçülmenin, tarımdaki çöküş tablosunu yansıttığını söyledi.
"2003 yılında makro ekonomi 5.5 büyürken, tarım yüzde 2.3 küçüldü. 2004 yılında ise yüzde 9.9 olduğu söylenen makro ekonomik büyüme içerisinde tarımın yüzde 2 civarında büyüdüğü söyleniyor. Fakat hiçbir alt sektörel gözlem tarımda büyümeye işaret etmiyor.
Yine düştüğü söylenen enflasyon oranına karşın, gübre yüzde 33, tarım ilacı yüzde 40 oranında pahalandı. Bütün bunların üstüne üretim maliyeti üretim maliyeti 900 bin lira olan pamuk 450 bin liradan satın alındı. Buğday fiyatları 280 bin liraya kadar düştü, bu da üretim maliyetinin altındadır. Doğrudan Gelir Desteği'nin (DGD) 6 milyon liralık kısmının ödenmesi 2006 yılına ertelendi.
Tüm bunları birlikte değerlendirdiğimizde sektörün küçülmekte kırsal gelir oranı günde iki doların altına geçinmeye çalışanların oranı yüzde 26'yı buldu."
Ziraat mühendislerinin altıda biri işsiz
Sekizinci Beş Yıllık Planı Özel İhtisas Komisyonu raporlarına göre, Türkiye'nin verili ekolojik ve coğrafi yapısında, 160 bin ziraat mühendisi gereksinimi bulunduğuna dikkat çeken Günaydın, "Buna karşılık, yaşayan 60 bin ziraat mühendisinin 10 binin işsiz konumdadır. Tarım Bakanlığı'nın kadrolarının yüzde 30'dan fazlası boş olup bakanlık 1989 yılından bu yana ziraat mühendisi almamaktadır.Tarım sektörünün kalkınmasında önemli katkılar yaratacak ziraat mühendisi istihdamına köklü ve yapısal açılımlar getirilmelidir" dedi.
Uluslararası tarım tekellerinin Türkiye'deki pazar paylarını sürekli artırdıklarını da belirten Günaydın, "Yabancılara toprak satışı ve AB sürecinde, işletmelerin büyütülüp tarım nüfusunun azaltılması yönündeki istemler, tarımdaki kapitalistleşme sürecini derinleştiriyor" diye konuştu.
Tarım sektöründe yaşanılan çöküşün önlenmesi için ilk aşamada tarımdaki özelleştirmenin durdurulması gerektiğini belirten Günaydın şöyle devam etti:
Nihai tahlilde bu tarım sanayi entegrasyonun sağlanması ve üreticinin kooperatifler aracılığıyla ilk üretimden işleme aşamalarına kadar tüm süreçte etken olması ve pazarlık gücünü artırması gerekiyor.
Aysu: Çiftçiler yoksullaştırıldı
Abdullah Aysu, Türkiye tarım sektörünün IMF,Dünya Bankası, ABD'nin ortak tarım politikasıyla da kıtasal devlet olan AB'nin çapraz ateşi altında olduğunu belirterek, "Ama her çiftçiler gününde pembe tablolar çizilmekte, diğer yandan sorunu anlatmaya çalışan çiftçilerde Başbakan'dan Tarım Bakanı'ndan azarlar işitmektedirler. Kendilerini sorumlu görmüyorlarsa aradan çekilsinler. IMF'yle, DB'yle bizler muhatap olalım" dedi.
"Çiftçilere böylesi bir yoksulluğu reva görenlere bu koltuklar baki olmayacaktır" diyen Aysu, "Bir önceki seçimde IMF, DB politikalarını uygulayanları barajın altında bıraktı; IMF, DB politikalarını uygulayan hiçbir hükümeti çiftçiler affetmeyecektir" diye konuştu.
AB uyum yasaları çerçevesinde tarımda da yaptırımlar uygulandığını belirten Aysu, "AB'de bize yüzde 34 olan kırsal nüfusun yüzde 8'lere çekilmesini, yani yüzde 26'sını iflas ettirecek politikalarını uygulanmasını dayatmaktadır" dedi.
Aysu 1980 yılından bu yana tarımda uygulanan politikalar sonucu çiftçinin giderek yoksullaştıran olumsuzları şöyle sıraladı:
* Bizlere destek veren tarımsal KİT'ler ya özelleştirilerek satıldı ya da kapatıldı.
* Ürettiğimiz ürünlerin pazarlanmasında bizlere destek sunan kuruluşların kapatılması ile örgütlü tarım ve gıda tekelleri ile tüccar karşısında yalnız ve savunmasız bırakıldık.
* Girdi ve ürün bazında verilmekte olan desteklerin büyük çoğunluğu kaldırıldı.
* Tarımsal girdiler, bir sonraki yıl üretim yapamayacağımız şekilde yükseltildi ve yükseltilmeye devam ediliyor.
* Bugün ülkemizde yüzde 34 istihdam, yüzde 43 işgücü ve ulusal gelire de yüzde 12 dolayında katkı sunan biz tarım üreticileri, ulusal gelirden yüzde 1 civarında pay alır duruma getirildik.
* AB sürecine uyum adı altında 100 dekardan az toprağa sahip çiftçilerin geleceğinin tehdit altında olduğunu biliyoruz. Bu durumda olan biz çiftçilerin toprağımızdan ve köyümüzden koparılma senaryolarına direneceğimiz bilinmelidir."
Çiftçiler geleceklerine sahip çıkacak
Türkiye'deki tarım sektöründe yaşanılan sorunların çözümünün, bağımsız, demokratik sosyal tarım programının uygulanmasından geçtiğini belirten Aysu, "Bunun için artık çiftçiler artık kaderlerini hükümetlerin eline bırakmıyor, kendileri örgütleniyorlar. Çiftçi sendikalarının konfederasyonlaşma sürecini bu yıl içerisinde tamamlayacaklar" dedi.
Türkiye'nin meydanlarda da çiftçilerle tanışacağını söyleyen Aysu, şöyle devam etti:
"Çiftçilerin meydana gelişi diğer toplumsal muhalefet güçleri gibi olmayacak. Biz bu ülkenin yüzde 34'üyüz. Yani biz deviz, bu ülkenin devleri uyanıyor."
* Çiftçi tohumuyla başlar işe. Kendi tohumunu kendi ürünü içerisinde ayırmayan çiftçi, bağımlı çiftçi olur.
* Bunun için, bağımsızlık tohumdan başlar. Çok uluslu şirketlerin iğdiş edilmiş katır tohumlarının, bizi her sene onlara mahkum edeceğini biliyoruz. Bu nedenle kabul etmiyoruz.
Türkiye'de GDO'lu tohumların kullanılmasını, toprağımız, suyumuz, insan sağlımız için zararlı görüyoruz. Biyo çeşitliliğimizi yok edeceğini biliyoruz. Çok uluslu şirketlerin endüstriyel tarım tarzına karşı, iki kere organik olan perma kültür tarım tarzının merkezi bir politika olarak uygulanmasını talep ediyoruz.
Ayrıca bağımsız olabilmemizin yolu kendimizi yeterlilikten geçiyor. Kendimize yeterli olduğumuz durumda çok uluslu şirketlerin zaten bu ülkeye girmesine gerek kalmayacaktır. (KÖ/TK)