Bianet'in görüşlerine başvurduğu yorumcular, CHP'nin "misyon"suz kalışının partinin asıl açmazı olduğu ve Baykal'ın anti-demokratik müdahalelelerinin Sarıgül'ü saf dışı etmek yerine hak etmediği kadar öne çıkardığında birleşiyor.
Siyasi analist Kenan Kalyon, disiplin kurulunun Mustafa Sarıgül'ü partiden ihraç talebini red kararının Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Deniz Baykal'ı zora düşürdüğünü kanısında.
Kalyon, "Bu sebeple, CHP'nin kurultaylar dizisinin bir yenisine tanık olacağız. Baykal'ın bu olayı savuşturması rüşvet iddialarını kanıtlamasına bağlı. Sarıgül ise mevcut delege yapısıyla kazanamayacağının farkında olduğu için 'halka gitmek' yoluyla partiyi dışardan kuşatmayı ve bu şeklide dengeyi kendi lehine değiştirmeyi amaçlıyor" dedi.
Kalyon, CHP'nin çıkmazının misyonsuzluğundan kaynaklı olduğunu belirterek "Bu Baykal-Sarıgül çekişmesiyle aşılabilecek bir sorun değildir" dedi.
A&G araştırma şirketi başkanı ve CHP eski Genel Sekreteri Tarhan Erdem ise, bianete yaptığı açıklamada. CHP'de kurultay sonrasında, kim kazanırsa kazansın bir bölünme yaşanacağını belirterek, "CHP'nin uzun yıllardır en önemli problemi parti içi demokrasinin olmayışıdır. CHP'nin süregelen yapısal sorunları var ve partinin varolan yapısı bu sorunların çözülmesine engel" dedi.
Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) Başkanı. Eski Kültür Bakanı Ercan Karakaş da, toplumun CHP'nin değişmesini istediğini dile getirerek "Değişimin hangi yönde olacağı önemli ve belirleyici olacaktır. Genel başkan değişikliği sorunu çözmez, katılımcı bir anlayışla ülke sorunlarına elle tutulur çözümler üretecek bir yapı oluşmalı" dedi.
CHP'de yaşanılan sürecin "siyasi bir manipülasyon" olduğunu söyleyen Doç Dr. Fikret Başkaya, "Yaşanılan süreç Türkiye'de sosyal demokrat bir partinin hükümet yapılma çabasıdır" dedi.
CHP'nin parti olarak görevinin "tek parti diktatörlüğünün sonunda bittiğini" savunan Başkaya, "Sistem, yedekleme ihtiyacı doğrultusunda 60'ların sonundan başlayarak CHP'yi korumaya aldı ve solun önüne kesmek için başarıyla kullandı" diye konuştu.
Sarıgül'ün herhangi bir fikri arka planı yok
Baykal Sarıgül çatışmasını CHP içi dengeler açısından yorumlayan Kenan Kalyon, "Sarıgül, mevcut delege yapısıyla genel başkanlığı ve yönetimi kendisi ya da bir başkasının kazanamayacağının farkında. Hizipci yöntemlerle çalışan Baykal delegasyona hakim" dedi.
Şişli belediye başkanı Mustafa Sarıgül'ün delegasyondaki gücünü bildiği Baykal'a karşı başka bir taktikle yola çıktığını söyleyen Kalyon, "Sarıgül, doğrudan doğruya parti içi delegasyona oynamak yerine, partiyi dışardan kuşatmak ve bu şeklide dengeyi değiştirmek istiyor. Bunu yaparken etkisiz olduğunu söyleyemeyiz. Sarıgül'ün gezileri bir Tayyip Erdoğan'ın taktiğini izliyor ve en yüksek oyu almış CHP'li belediye başkanı olmanın avantajlarını kullandığı görülüyor" diye konuştu.
Sarıgül'ün neyi savunduğu konusunda ortada net verilerin olmadığına dikkat çeken Kalyon, "Sarıgül, CHP'yi ideolojiden arındırmayı ve hali nazırdaki ideolojik dirençlerini kırmayı amaçlıyor. Herhangi bir fikri temsil etmemesinden ve sadece iktidar olacağı yönündeki söyleminden bunu çıkarmak mümkün" dedi.
Baykal'ın karşısına çıkan Kemal Derviş'in en azından ortaya bir fikri çerçeve koyduğunu hatırlatan Kalyon "Böyle bir metni hiçbir şekilde Sarıgül'de görmüyoruz. Sarıgül'ün bu çıkışına klasik anlamıyla popülizm bile diyemeyiz" dedi.
Kalyon CHP'nin tarihinde fikri açıdan en çapsız liderlik yarışına sahne olduğu düşüncesinde: "CHP'nin çıkmazı misyonsuzluğudur. Bu da Baykal-Sarıgül çekişmesiyle aşılabilecek bir sorun değildir."
Kurultay sonrası bölünme olasılığı olduğunu öngören Kalyon,"Kendilerinin yoksun olduğu halk ve medya desteğinin Sarıgül'de varolduğunu düşünen Baykal muhalifleri Sarıgül'ün arkasına dizilmeye ve onu izlemeye başladı," diyor.
"Öte yandan Sarıgül hakkındaki soruşturmanın akıbeti bu süreçte belirleyici olacaktır. İçişleri Bakanlığı'nın açıklayacağı karar önemli olursa, Sarıgül görevden alınırsa bu onun macerasının sonu olur".
Sarıgül'ün Şişli modelini Türkiye için de uygulamaya çalıştığı gözlemini ileri süren Kalyon'un Şişli'de başarı kazandıran taktiğin Türkiye'de tutacağından kuşkulu: "Elde var bir olarak görünen Aleviler son dönemde CHP'ye oy vermiyorlar. Baykal'ında bundan şikayeti yoktu. Sarıgül Alevileri yeniden kazanmaya çalışıyor. Şişli modelini genellemek derken, dini ideolojiye ve temalara daha fazla yer vermek cemaatler ve tarikatlarla daha yakın bir ilişki sürdürmek hem camiye hem cemevine göz kırpmak istiyor. Fakat orta sınıfın yaşadığı Şişli'deki uzlaşma modelinin tüm Türkiye'ye uyarlanması zor"
Mesele parti içi demokrasi
Tarhan Erdem, CHP'de önümüzdeki kurultay sonrasında kim kazanırsa kazansın bir bölünme yaşanacağı yönünde bir havanın hakim olduğunu belirterek, "CHP'nin uzun yıllardır en önemli problemi parti içi demokrasi olamayışıdır. Mesele Sarıgül veya Baykal meselesi değildir" dedi.
CHP'de yaşanan olaylara bir taraf olarak değil de, Türk siyasal hayatındaki bir sorun olarak bakmak gerektiğini söyleyen Erdem, "Herkesin bu konuyla ilgilenmesi fikrini söyleyebilmesi gerekir" dedi.
Sarıgül'ün kazanması durumunda da CHP'de ideolojik ve felsefi bir sapma olacağını düşünmediği ifade eden Erdem şöyle devam etti:
"Partide zaten bir politikasızlık söz konusu. Bu politikasızlıkta parti içi demokrasinin olmamasından kaynaklanıyor. Varolan yapısal konumu itibariyle CHP'ye kim gelirse gelsin bu zaafiyeti aşabileceğini düşünmüyorum".
CHP'nin yeniden yapılandırılmaya ihtiyacı var
Ercan Karakaş, kurultaydan önce CHP'nin temel sorunlarına eğilmek gerektiğini söyledi, sorunları şöyle sıraladı:
"CHP'nin temel sorunu 1965 yılından beri sola açılmaya başlamış ve sosyal demokrat bir parti olma sürecine girmiş ama bunu hala tamamlayamamış olmasıdır. Parti, bir üye, örgüt partisi haline dönüşememiştir. Dinamik üretken bir örgüt yapısı da oluşamamıştır".
"Dünya büyük bir değişim içerisinde bu değişime uygun yeni siyasi hedeflere ve alternatif programlara ihtiyaç var ve partinin bunu kendi tabanıyla yapması gerekir" diyen Karakaş, "Bütün bu konularda CHP bir yenilenmeyi gerçekleştirse 70'li yılların sonundaki çıkışını tekrar gerçekleştirebilir" değerlendirmesinde bulundu.
80'li yıllardan sonra yaşanan değerler erozyonun sosyal demokrat partilerde de hissedildiğini ifade eden Karakaş, özetle şunları söyledi:
"Özellikle 89'dan sonra SHP'nin belediyelerde yönetime gelmesiyle sol ahlaka aykırı olaylar yaşandı. Bir kısmı da kamuoyuna yansıdı. Bunlar sosyal demokrat harekete çok zarar verdi. Özet olarak Türkiye siyasetinde ve sosyal demokrat partilerde etik değerler konusunda sorunlar olduğu yadsınamaz. Bu sorunların aşılmsa da parti içinde katılımın, demokrasinin ve saydamlığın derinleştirilmesiyle mümkündür".
"CHP'nin misyonu tek parti diktatörlüğünün sonunda bitti"
Fikret Başkaya, CHP'nin halkla ilişkisi sadece isminde olan bir parti olduğunu belirterek "CHP'nin devleti kuran parti olduğu söyleniyor. Bir partinin adını halk partisi koymakla olmuyor. Partinin görevi tek parti diktatörlüğünün sonunda bitmişti. Sistem partiyi yedek ihtiyacı olarak korudu; 60'larda ve 70'lerde solun önüne kesmek için başarıyla kullandı" dedi.
Neo-liberal küreselleşme çağında çokuluslu şirketlerin her şeyi satın alabilir duruma geldiğini belirten Başkaya, "Bu şirketler siyasetçileri, partileri, orduyu, sendikaları ve medyayı satın alabiliyorlar. Retorik düzeyde ulusal söylemler, popülist söylemler bile emperyalisti rahatsız ediyor. Bu nedenle Sarıgül gibi neo-liberal birinin CHP'nin başına getirilmesi isteniyor" diye konuştu.
"Eskiden beri varolan söylemlerin tamamen tasfiyesi ve neo-liberal retoriğin tamamen içselleştirilerek CHP'nin iktidar yolunun açılması amaçlanıyor. İnsanların kaderi çok uluslu şirketlerin lobilerinde belirleniyor.
Siyasi bir manipülasyon söz konusu. Bir sonraki seçimde bu iktidar kalamaz çünkü kalmasını maddi şartları yok. Bir önceki seçimlerde baraj altında kalan partilerin tekrar varolma şansı yok. Ortada bulunan tek yedek CHP. Sarıgül'ün sunumu da Tansu Çiller'in sunumuna benzeyen bir manipülasyon. Buna neo-liberalizmin yerleştirilmesinin son çabası diyebiliriz. Bu partinin iç meselesinin çok ötesinde". (KÖ/EÜ)