* Fotoğraf: Dilara Açıkgöz / csgorselarsiv.org
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 3 Ekim'de Twitter'dan paylaştığı video mesajında "Kadınlara giyim kuşamını siyasetin tekelinden çıkartıyoruz. Bu hakkı yasal güvenceye alacağız. Bunu bir tartışma konusu olmaktan tümüyle çıkaracağız," dedi ve bir tartışmanın fitilini ateşledi.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da bunun üzerine başörtüsü için anayasa değişikliği çağrısı yaptı ve 5 Ekim'de "Hatta bununla kalmayalım, aile kurumumuzu güçlendirerek geleceğimize güvenle bakmamızı sağlayacak ilave değişiklikler de yapalım," dedi.
Bu tartışmalar ışığında Anayasanın 24. (din ve vicdan hürriyeti) ve 41. maddelerinin (ailenin korunması ve çocuk hakları) düzenlenmesi planlanıyor.
Öyle ki, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da 17 Ekim'de bir açıklama yaparak Anayasanın 24. ve 41. maddeleriyle ilgili çalışmaları tamamladıklarını, Erdoğan'ın istemesi halinde sunum yapmaya hazır olduklarını söyledi.
Başörtüsü tartışmalarının "ailenin korunması"na nasıl geldiğini ve Anayasa düzenlemelerine neden 41. maddenin de dahil olduğunu Avukat M. Sena Yazıbağlı Selanik'e sorduk.
Başörtüsü tartışması yine nasıl LGBTİ+'lara geldi?
AKP'nin, LGBTİ+ politikasına zaman zaman ajandasında yer veren muhalefet partisi CHP'yi boşa düşürme maksadıyla yürüttüğü bir tartışmaya tanıklık ediyoruz. Tartışma başörtüsü ile başladı ve aile kavramına, oradan da ailenin kimlerden oluşması gerektiğine dek geldi.
Diyanet İşleri Başkanı'nın fetvalarında çoğu kez eşcinselliğin aileyi tehdit ettiğine yer vermesi, İçişleri Bakanı'nın LGBTİ+ haklarını korumaya yönelik kurulan gerek sivil toplum kuruluşlarını gerek eşcinselleri hedef aldığı konuşmaları, Cumhurbaşkanı'nın açık bir şekilde LGBTİ+'ları hedef aldığı demeçleri bize şunu gösteriyor: Türkiye Cumhuriyeti mevcut iktidarı, aile deyince ikili cinsiyet sisteminde biyolojik olarak kadın ve erkekten oluşan, toplumsal cinsiyet rolleri belirgin, mütedeyyin bir aileyi anlıyor.
Anayasa'nın 41. maddesindeki değişiklik tam olarak neyi kapsıyor?
Anayasa'nın 41. Maddesi'nin değiştirilmesine ilişkin yapılan açıklamalarda ısrarla "eşitlik" ifadesinin kalacağı vurgulanıyor. Fakat baktığımızda, zaten evlilik eşitliğini tanımayan mevcut hukuk düzenimizde resmi evliliğe ilişkin başvuruyu düzenleyen Türk Medeni Kanunu'nun 134. Maddesi "Birbiriyle evlenecek erkek ve kadın, içlerinden birinin oturduğu yer evlendirme memurluğuna birlikte başvururlar" ifadesi ile yalnızca kadın ve erkeğin evlenebileceğini belirtiyor.
"LGBTİ+'ların şeytanlaştırılması"
Anayasaya yönelik bu müdahale, açık bir şekilde uluslararası hukukta yaygın olan aile kavramına ilişkin geniş yorumu daraltmayı hedefliyor tabii. Esasen AKP iktidarı bunu çok uzun yıllardır LGBTİ+'ları "şeytanlaştırarak", "Kadın mıdır kız mıdır belli değil?" söylemleriyle üretiyordu.
Fakat CHP'nin başörtüsü çıkışı, hem mütedeyyin kesime CHP'nin sözde "çıplak" niyetini işaret etmek için, hem de tıpkı Macaristan Hükümeti'nin benzer bir politikasıyla kadın ve erkek birlikteliğinden oluşan heteroseksist bir düzenin vurgulanması konusunda AKP için bir fırsata dönüştü.
Sadece kadın ve erkeğin bir arada olmadığı ilişkilenmeleri ya da evlenmek istemeyenleri neler bekliyor?
Türkiye'nin de halihazırda taraf olduğu İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi 8. Maddesi; özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkını düzenleyen ve mahkeme kararlarında aile hayatı kapsamındaki birliktelikleri resmi evliliklerden ibaret saymayan, resmi evlilik dışı birlikteliklerin yani fiili birlikteliklerin de aile yaşamı teşkil edebileceğine dair bir karar. Yani bir birliktelik durumunda aynı çatı altında yaşamak, aile yaşamının tespiti noktasında bir zorunluluk değil. Örneğin dini evlilik de aile hayatı kapsamında, eşcinsel fiili birliktelikler de.
Fakat günün sonunda gördüğümüz şu: Tüm bu söylemler, tartışmalar, düzenlemeler hem iktidar hem muhalefet partisi açısından erkekliğin yüceltildiği ve kutsandığı bir toplumda kadın bedenine olan müdahale ve erkekliğin aşağılanmasına neden olduğu düşünülen LGBTİ+'ların yaşamsal varlığı üzerinden yürüyor.
Ve bu tartışmalar bize şunu da gösteriyor: Anayasa'da yazdığı gibi laik bir devlet olsaydık kılık kıyafet düzenlemesi dillendirilemezdi ve yine Anayasa'da yazdığı gibi sosyal bir devlet olsaydık aile kavramına da müdahale edilemezdi.
Selvi: "LGBT'nin aileyi hedef alması nedeniyle"Hürriyet Gazetesi yazarlarından Abdülkadir Selvi, 18 Ekim'de maddelerle ilgili değişiklikleri yazdı. Anayasa'nın 41. maddesinde yer alan "Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır" ifadesinin "muğlak" olduğu için değiştirileceğini iddia eden Selvi şöyle dedi: • DETAY: Madde 41 – Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar. |
(TY)