Genel Kurul öncesinde yaygınlaşan parti içi demokrasi tartışmaları ile CHPnin demokratikleşme, Kürt sorunu ve özgürlükler konularına yaklaşımını değerlendiren siyasetçi ve aydınlara göre, CHP demokratikleşme yaklaşımından uzak, muhafazakar ve statükocu bir parti.
Uzun vadeli geleceği kalmadı
Sarısözen, CHPnin tarihsel misyonunu tamamladığını savunuyor; Deniz Baykala karşı muhalefetin sol kesimini destekleyeceğini belirtiyor, ancak CHPnin uzun vadeli bir geleceği kalmadığını da vurguluyor.
Fırat ise, CHPnin kuruluş ilkeleri ve gelenekleri nedeniyle devletle kopmaz bağlar kurduğunu belirtiyor ve CHPyi değiştirmek yeni bir parti kurmaktan daha zor diyor.
Mesajlar asker-sivil bürokrasisine
CHPyi bir lider partisi olarak tanımlayan Çubukçuya göre, parti içinde yaşanan tartışmalar Deniz Baykalın ve parti kadrolarının lider kadrosunda oluşan boşluğu kapatamamasına bağlı.
CHPyi tutucu, muhafazakar ve statükocu bir parti olarak tanımlayan Forta, kurultayda da bu kabuğun kırılamayacağı görüşünde. Fortaya göre, tartışmaların lider sultası altında sürdüğü CHP, Türkiyede demokratikleşmenin öncüsü olamaz.
1930ların anlayışıyla siyaset yapılmaz diyen Parlak ise, CHPnin özgürlüklere ve siyasi meselelere yaklaşımı bu çerçevede; mesajları ise halka değil sivil-asker bürokrasisine yönelik.
Sarısözen, Fırat, Çubukçu, Forta ve Parlakın değerlendirmeleri şöyle:
Sarısözen: CHP tarihi misyonunu tamamladı
* CHP tarihi; mücadele tarihi olmaktan çok kurultaylar tarihidir. Her kurultay öncesinde bu tür tartışmalar yapılır. Bunun sebebi de bu partinin içinde hala kendisini solda sayan güçlerin varlığıdır. Bu güçler bir türlü CHPnin tarihsel bakımdan misyonunu doldurduğunu görememektedirler.
* Kemalist hareket sınıfsal, tarihsel temelini kaybetti. Onun sınıfsal temeli henüz büyük sermaye ile organik ilişkiler kuramamış asker-sivil bürokrasi ve bir de bunların kapitalizme doğru evriltmek istediği ticaret burjuvazisi idi. Bu sınıfsal temel artık ortada yoktur.
* Kemalist akım geleneklerini sürdürüyor ama, sınıfsal bir boşlukta yaşama şansına sahip değil. O nedenle de ortaya bu tuhaf gelişmeler çıkıyor.
* Bir tarafta Kemalizmin bağımsızlıkçılık ve milliyetçilik ilkelerini koruma çabaları onları hızlı bir şekilde şovenizme ve hatta faşistlerle işbirliğine sürüklüyor. Yani, sermayenin en gerici kesimlerinin yanına doğru Örneğin Kızıl Elma ittifakı böyle bir gelişmedir.
* Diğer kesim ise Kemalizmin batılılaşma, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşma, modernite çizgisini savunabilmek için hızlı bir şekilde liberal sermaye çevrelerine doğru yöneliyor.
* Böylece ortaya sol milliyetçi ve sol liberal, pro-kemalist unsurlar çıkıyor. Ve bunlar sermayenin en gerici kesimleri ile liberal kesimlerinin uzantısı haline geliyorlar.
* CHP bu iki pro-kemalist akımın eklektik birleşimidir. O nedenle de bundan sonra da iç karışıklıktan kurtulamaz. Bize göre, CHPnin içinde yer alan ve kendilerini hala solda sayan güçler artık tercihlerini yapmak durumundadırlar. Onlar Türkiyenin sosyalist birikimi ile ve Kürt demokratik hareketi ile bağlar kurmalıdırlar ve gerçek bir sol alternatif hareket yaratmalıdırlar.
* Biz Baykala karşı muhalefetin sol kesimini destekleriz. Ve bizim fikrimize göre CHPnin artık uzun vadeli bir geleceği kalmamıştır.
Fırat: CHPnin değişimi yeni parti kurmaktan daha zor
* CHP totaliter, gelenekçi, muhafazakar bir partidir. Devletle kopmaz bağları olan bir partinin reformcu, sosyal demokrat bir parti olması beklenemez. CHP ancak diğer partilerin rakibi, muhalifi, karşıtı olabilir; muhalefet yapabilir.
* CHP kendisini Türkiye Cumhuriyetinin kurucu misyonuna sahip çıkan, o geleneği sürdürmekle yükümlü bir parti olarak algılar. Kuruluş felsefesini altı ok ve Mustafa Kemal ilkeleri doğrultusunda belirlediği için; kendisini sosyal demokrat olarak da adlandırsa bu temel prensipleri öne çıkarmıştır.
* Hak ve demokrasi söylevi; yenilik projeleri ise, daima söylemde kalmıştır; değişim trendi ise asla yakalanamamıştır. Çünkü, CHP için devletin kutsal, eleştirilemez değerleri vardır ve bu değerler tartışmaya açılamaz.
* Deniz Baykal, böyle bir partinin lideri konumunda. Baraj altına düştükten sonra oynadığı bir istifa oyununun ardından, seçimsiz-kongresiz genel başkan oldu. 3 Kasım seçimlerinde ise; CHP Baykala rağmen, diğer partilerin başarısızlıkları sonucunda ikinci parti olmayı başardı.
* Yıpranmış, geleneksel, Cumhuriyetin 1920-1930lardaki özlemleriyle Türkiyeyi yönetmeye aday bir ekiple değişim yaşanmaz. Deniz Baykala muhalefet edenler de Deniz Baykala alternatif, yenilikçi bir parti anlayışı geliştirmiyorlar.
* CHPden yeni bir kadro, sosyal demokrat bir kuşak çıkmayı başarsa bile; yönetime karşı mücadele etmektense yeni bir parti kurmayı tercih edecektir. Çünkü CHPyi reorganizasyona sokup sosyal demokrat parti olmasını sağlamak, yeni parti kurmaktan çok daha zor ve gerçekleştirilemez bir şeydir.
* Bu nedenle de, CHPde parti içi muhalefet ancak liste yarışı şeklinde yaşanır; Baykala karşı olur. Mücadele hizipler ve parti içi egemenlik mücadelesidir. Sorun partinin dünya görüşünü, işleyişini, anlayışını değiştirmek gibi görünse de, bu gelenekten gelen CHPde yeni bir program, anlayış, Türkiye analizi yapılamaz. Böyle bir analiz yapılsa bile, kağıt üzerinde kalır. Bunun örnekleri de vardır.
* Bu nedenle, CHP kurultayı önemli bir gelişmeye işaret etmiyor, birilerinin yönetime gelmesiyle sonuçlanacaktır.
Çubukçu: Lider partisi, lider boşluğu var
* CHP kuruluşundan bugüne daima bir lider partisi olmuştur. Bürokrasideki, askeriyedeki yerleri; toplumsal etkileri bakımından karizma sahibi liderlerin yönettiği bir partidir. Parti kadroları ve tabanı, partiyi böyle bir kişilikle tanımlamaya alışmışlardır.
* Öyle görünüyor ki, Deniz Baykal bu geleneğin içini doldurmaya yetmiyor. Parti içindeki çalkantının nedeni de böyle bir boşluk. Parti içi demokrasi tartışmaları, bu boşluğun görünen yüzü.
* Gerçekte parti içinde demokrasi mücadelesi verildiğine inanmıyorum. Böyle bir şey CHPnin geleneklerine terstir.
* Adayların özelliklerine baktığımızda, CHPnin aradığı lider tipine uygun portreyi bulmak zor. Onun için Deniz Baykal rakipsiz kalıyor.
Forta: Sosyal demokrat kanatta dalgalanma yaşanır
* CHP demokratikleşmeden yana reformcu, değişimci bir siyasal parti olmaktan giderek tutucu, muhafazakar, statükocu bir siyasal parti haline dönüşüyor. Kurultayda da bu kabuğu kırabileceğini düşünmüyorum.
* Çünkü halkçı bir sosyal demokrat partinin sahip olması gereken iç demokrasiye sahip değil. Çoğulculuk, kadın kotaları, seçim usulleri açısından diğer siyasal partilerden farkı olmayan; tartışmaların lider sultası altında sürdüğü bir siyasal parti. Kendi içinde demokrasiyi sağlayamayan bir parti ülkede demokratikleşmenin öncüsü olamaz.
* Türkiyenin geldiği noktada sosyal demokrasinin bu durumu Türk solunu da yakından ilgilendiriyor.
* Bu kongre yine Baykalın zaferi ile sonuçlanır gibi görünüyor. Ama bu, yerel seçim başarısızlığı ile birleştiğinde sosyal demokrat kanatta yeni bir kaos ve dalgalanma ortaya çıkabilir.
Parlak: 1930ların anlayışıyla siyaset yapılmaz
* CHP siyasi çizgisini ulusalcı, 1930-40ların anlayışıyla sürdürüyor. Özgürlüklerle ve siyasi meselelerle ilgili yaklaşımları bu çerçevede.
* Mesajları halka ve halkın sorunlarına yönelik olmaktan öte, belli merkezlere yönelik; sivil-asker bürokrasisine yönelik çıkışları var. Bu, demokrasinin ve özgürlüklerin gelişimini engelleyici bir tavır. Kürt sorununun çözümüyle ilgili tartışmalarda da aynı yaklaşım söz konusu.
* CHPnin yaklaşımlarında olumlu açılımlar olsa bile, son seçimlerden bugüne sergiledikleri politika, özgürlüklerin önünü tıkayıcı nitelikte.
* CHP, örgütlenme anlayışı ve bileşenleri ile de çoğulcu, demokratik yaklaşımdan uzak; dışlayıcı bir tutum sergiliyor.
* Çağdaş, çoğulcu, özgürlükçü Türkiyeyi yaratmak konusunda söylevler yeterli değil, örgütlenme yapısını ve yaklaşımlarını da gözden geçirmesi gerekiyor. (BB)