Prof. Dr. Fuat Keyman, son açıklamalarından yola çıkarak Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Deniz Baykal'ın Kürt sorunuyla ilgili süreci doğru okumadığını söylüyor.
Keyman'a göre, CHP Kürt sorununun çözümünde toplumu hazırlamak, toplumun desteğini almakla ilgili önemli bir rol üstlenebilir. Bunu da vatandaşlık hakları ve demokratikleşme taleplerini yükselterek ve hükümetteki Adalet ve Kalkınma Partisi'ni böyle bir muhalefetle yönlendirerek yapabilir.
"Bu süreç inişli çıkışlı olacak, irade sürdükçe başarıya ulaşılacak. Sorun çözülmezse herkes, hepimiz kaybediyoruz. Çözülürse, hepimiz kazanacağız" diyen Keyman'a göre CHP çözüme katkı verdikçe "kitle partisi olma, sosyal demokratlık ve Türkiye'de modernleşmede tarihi aktör olma" nitelikleri artacak ve oy oranı yükselecek.
Baykal, önceki ve gün ve dün yaptığı konuşmalarda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Demokratik Toplum Partisi'yle görüşmesinin aslında PKK ve hapisteki lideri Abdullah Öcalan'la görüşmek olduğunu öne sürmüş, hükümetin projesini bir an önce açıklamasını istemiş, vatandaşlık tanımı ve anadilinde eğitimle ilgili talepleri kast ederek itirazını "anayasaya ve eğitime etnik kimlik mi sokulmak isteniyor" demişti.
Keyman "CHP'nin tepkici milliyetçi karşılıklar vermek yerine çözüme dönük hareket etmesi gerek. Bu tepkiler oy kaygısıylaysa, CHP için geri tepecektir. Seçim endeksli yaklaşılacaksa da, böyle bakılmalı" diyor.
Hükümetin çözüm projesinin koordinatörü İçişleri Bakanı Beşir Atalay'la 2 Ağustos'ta görüşen akademisyen ve gazetecilerden oluşan grupta yer alan Keyman, çözüm için uygun ortamın oluştuğunu, aktörlerin çözüme yönelik iradesinin oluştuğunu, toplumun güveninin kazanılması gerektiğini söylüyor. Bazı saptamaları ve değerlendirmeleri şöyle.
Çözüm eşit vatandaşlık ve demokrasi zemininde: Çözümde sürekliliğin sağlanması ancak demokratik platformda mümkün. Toplumun güveninin kazanılması, vatandaşlık haklarının sağlanması ve herkesin kendini eşit vatandaş hissetmesiyle mümkün olacak. Bu da yeni anayasa gerektiriyor. CHP bu talepleri yükselterek, yanlış yapacak olursa AKP'ye güçlü muhalefet ederek katkısını sunabilir. Türkiye'den özgün bir model çıkacaksa, özgünlüğü vatandaşlık zeminindeki açılımlar olacak.
CHP seçmeni eşit vatandaşlığa destek verir: CHP'ye oy veren 9 milyon seçmenin Kürt sorununun herkesin kendini eşit vatandaş hissetmesiyle çözülebileceğine dair çekinceleri olacağını düşünmüyorum. Destek vereceklerdir. CHP'yle MHP arasındaki temel fark bu. CHP seçmeni daha çok vatandaşlık, eşit haklar, özgürlükler temelinde bir çözüme evet derken, MHP'nin çıkışları kimlik temelli milliyetçi tepkiler. Baykal'ın ve arkadaşlarının seçmenlerin nasıl baktığını iyi okumaları gerekir.
Muhatap DTP: Hükümet Kürt vatandaşların temsilcisi olarak kimi muhatap alacak? Erdoğan-DTP toplantısı doğruydu. CHP'nin de parlamentoda grubu olan, son seçimlerde belli bir başarı elde etmiş parti olarak DTP'yi birincil aktör olarak görmesi gerek. Eşit vatandaşlık eksenli bir muhalefetle, CHP'nin DTP'yle de ilişkileri güçleneceği, bölgedeki insanlara açılacağı, çözüme sosyal adalet ve demokrasi yönünde katkı vereceği için kazançlı çıkacaktır.
İrlanda'dan alınacak ders: DTP'yle PKK arasındaki en azından sosyolojik temelde bağ var. Ama DTP'nin parlamentoda yer alan, seçimlere giren, belediye başkanlıkları kazanan bir yapısı da var. İrlanda sorununda, Britanya hükümeti İrlanda Cumhuriyet Ordusu'yla (IRA) doğrudan konuşmadı ama onun yerel siyasi temsilcisi Sinn Fein'le görüştü. Türkiye Öcalan'la, PKK'yle görüşmeyecektir, ama DTP'yle görüşmesi olumlu. CHP bu bağları öne sürmek yerine, DTP'nin muhatap alınması gerektiğini vurgulamalı. IRA çözümü bu dersi bize veriyor. Doğrudan örgütle değil, belli bağlar olduğunu bilsek bile, demokratik müzakere zemininde, DTP'yle, sorunun siyasi ve meşru aktörüyle görüşmek.
Silahlı örgütle açık görüşme süreci zedeler: Silahsızlanma için eninde sonunda silahlı örgütle görüşülecektir. Bu belli bir gizlilik payı içinde gider, İrlanda'daki "hayırlı cuma" anlaşması gibi bir anlaşmayla sonuçlanabilir. Bu anlaşma İrlanda'da daha sonra referanduma sunuldu.
Elbette görüşmelerin topluma açık ve gizli süreçleri olacaktır. Örgütün silahsızlanmasıyla ilgi süreç ne kadar kamuoyuna açık olursa, çözümün önü o kadar tıkanıyor. Açık süreçse, DTP'yle görüşmek. Halkı çözüme hazırlamak, güvenini ve toplumsal desteği en yaygın şekilde kazanmak Toplumun desteğini alamazsak, anlaşmalar yapılsa da, süreç provokasyonlara açık olacak, tepkiler gelecektir.
Anayasada vatandaşlık tanımı: Talep Baykal'ın söylediğinin tam tersi. Talep Anayasa'daki vatandaşlık tanımında var olan mevcut etnik referansı kaldırmak. Bunu bu tanımı hiç yapmayarak ya da 1921 veya 1924 anayasalarındaki hale getirerek yapmak mümkün. ABD ve Kanada'da anayasa düzeyinde kimlik tanımı yok.
Anadilinde eğitim bölmez: Çözüm süreci başlar, toplumun güveni sağlanırsa, zaten anadilinde eğitim gibi kültürel hakların yaşama geçirilmesi büyük sorun olmayacak. UNESCO çalışmaları anadilinde eğitim gören çocukların daha başarılı olduğunu, görmeyenlerin zedelendiğini gösteriyor.
Hükümet ortamın uygunluğunun farkında: Toplumda, bölgede yaşayan ve taleplerini dile getiren aktörlerin, sivil toplum örgütlerinin de çözüme dönük iradesi ortaya çıkmış durumda. ABD'nin poltikasının değişimi de bir faktör. Sözü dinlenen, güç temelinde simetrik ilişkiye girilen, ortak olarak görülen bir Türkiye vizyonu var. Erdoğan, Putin, Berlusconi'inn içinde olduğu yeni enerji temelil küreselleşme süreci de bir faktör. Ortamın uygun olduğu açık. Hükümet bu anlayışta. Bunu Bakan Atalay'a da söyledim, Bu bir "AKP, Erdoğan girişimi" değil, bir "Türkiye örneği" olmalı; mutlaka farklı kesimler sürece katılmalı. Bundan sonraki toplantılar daha geniş olmalı; özellikle DTP ve sivil toplum örgütlerinin katılması önemli. (TK)