Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Cezaevlerini İnceleme Komisyonu, Büyükada’da gözaltına alınarak tutuklanan hak savunucuları ile görüştü.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba ve Grup Başkanvekili Özgür Özel'den oluşan heyet 10 Ağustos’ta Silivri Cezaevi’nde Nalan Erkem, Özlem Dalkıran, İdil Eser, Veli Acu ve Günal Kurşun ile görüştü.
Heyet, görüşme sonrası yayınladıkları raporlarında talepte bulunmalarına rağmen aynı dosyadan tutuklanan Almanya vatandaşı Peter Staudtner ve İsveç vatandaşı Ali Gharavi ile görüşmek için Adalet Bakanlığı'ndan yanıt dahi alamadıklarını belirtti.
CHP'li heyet, Olağanüstü Hal’in ilanı ardından çıkartılan Kanun Hükmünde Kararname’lerin tutuklananların cezaevlerinde daha zor koşullarda günlerini geçirmesine neden olduğunu belirtti. KHK ile gelen avukat kısıtlılığının esnetilmesini talep etti.
“İnsan haklarında uluslararası saygınlığı olan önemli kurumların temsilcilerin böyle bir suçlamayla karşı karşıya kalıyor olması, başlı başına Türkiye demokrasisinin geriye gittiğinin bir kanıtı olarak önümüzde duruyor. Daha dosya üzerinde gizlilik kararı varken ve gözaltına alınanlar dahi kendilerine yöneltilen iddialardan haberdar değilken, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Hamburg'da G-20 zirvesinde, gözaltına alınanları peşinen suçlu ilan etmesi, kuvvetler ayrılığının tamamen ortadan kaldırıldığının en net göstergesi olmuştur.”
CHP heyetinin raporunda tutuklu hak savunucularının aktardıkları şöyle yer aldı:
Nalan Erkem: 40 gündür bir uzman hekim göremedim
"İnsan Hakları Ortak Platformu olarak her zaman yaptığımız gibi yıllık eğitim toplantısını yapıyorduk. Yılda birkaç toplantı yaparız, bunlardan bir tanesi de eğitim toplantısıdır. Bu eğitim toplantısı, aylar öncesinden planlanmıştı. Bu toplantıyla bileşenlerimizi ve bileşenlerimizin yöneticilerini eğitmeyi amaçlamıştık. "Ele aldığımız konulardan birincisi 'insan hakları savunucularının stresle başetmesi' ki çok korkunç şeylerle karşılaştığımız için çok önemli bir konu. İkincisi de insan hakları savunucularına mağdurlar tarafından emanet edilen kişisel verilerin korunması eğitimi. "Birinci konuda eğitimi Peter Staudtner veriyordu. Polis, ilk girdiğinde zaten Peter'i sordu. İkinci eğitimin sorumlusu da Ali Gharavi idi. "Toplantılarımıza katılanlardan İdil (Eser) ve Özlem (Dalkıran) tercüman olmalarına karşın, insan hakları aktivisiti kimliği bulundukları için simültane tercüman çağırdık. Yoksa toplantıya katılan herkes iyi derecede İngilizce biliyor ancak herkesin toplantıya rahat katılabilmeleri için tercüman tutma kararı aldık. Eğer doğruysa tercümanlardan biri gizli tanık ve polise polisten bilgi gizlemeye ilişkin bir toplantı yaptığımızı söylüyor, bunun üzerine operasyon yapılıyor. Oysa verilerin gizliliği ve bilginin güvence altına alınmasına ilişkin etik bir meseleyi tartışıyorduk. |
Özlem Dalkıran: Casus nasıl olunuyor, inanın bilmiyorum
"5 Temmuz günü polis toplantımızı bastı. Kapı zaten açıktı, toplantı yaptığımız salonda havuzun yanında camlı prefabrik bir yerde yapılıyordu, yani gizli olması da mümkün değil. Bir atölye çalışmasıydı, Nisan ayında yapmayı kararlaştırmıştık, çevremizden çok sayıda insana sorduk, katılmak ister misiniz diye, katılanlar bunlardı. Her kesimden insanın hakkını savunduk. Af Örgütü medya sorumlusu iken Recep Tayyip Erdoğan serbest bırakılsın diye kampanya yapmıştık, başörtüsü için de kampanyalar yaptık. Bizler için sağcı, solcu yok. Haksızlığa uğrayanların kimliği önemli değil. "İnsan hakları mücadelesi vazgeçilecek bir mücadele değildir. Dün başkaları için insan hakkını savunduk, bugün kendimiz için savunuyoruz. "Bir toplantıdaydık, rutin ve masum bir toplantıydı. Hepimizi bir arada bulduklarında bu fırsatı kaçırmadılar. Gizli tanık olduğu düşünülen tercümanlardan biri, toplantıyı çok kötü tercüme ediyordu, hepimiz İngilizce bildiğimiz için uyardık, kompleks yapıp şikayet etmiş olabilir ya da bu toplantıdan önceden haberi olanlar bu gizli tanığı buraya yerleştirmeyi başarmış olabilirler. Casus nasıl olunuyor, inanın bilmiyorum." |
İdil Eser: Kimseyle görüşemiyorum
"Sağlığım iyi sayılır ancak dışarıdayken kanser şüphesiyle takip ediliyordum. Bu konuda sağlık raporlarım var ve bu takibin devam etmesi gerekiyor, sık sık tetkik edilmesi gerekiyor. Bakırköy Cezaevi'nde kaldığımız dönemde raporları teslim etmiştik ancak hala raporlar bürokrasi aşılıp gerekli yerlere ulaşamadı. "OHAL kuralları ve KHK kısıtlamaları uygulandığı için birinci derece yakınlarımla görüşebilirim. Ancak benim birinci derece yakınım yok, evli değilim, çocuğum yok, annem ve babam yok. Kimseyle görüşemiyorum. Bu, çok saçma. "Almanya'ya karşı rehin tutuluyoruz ama biz Alman değiliz. Af Örgütü'nün Türkiye Direktörü'yüm. Af Örgütü'nün Türkiye Şubesi Başkanı Taner Kılıç da başka bir dosyadan tutuklandı, byLock'çu olduğu ve benim Taner ile telefon görüşmeleri yaptığım söyleniyor. 76 görüşme var. Taner byLock'çu mu bilmiyorum. 'Af Örgütü'ne FETÖ sızdı' diye haksız bir dezenfermasyon vardı bir süredir şimdi bunu önümüze getiriyorlar. Türkiye'nin durumunu ortaya koyan raporları FETÖ'nün yazdığı iddia ediliyor ama bizler rapor yazmayız bizler veri toplarız. "Tutuklanma sebeplerimden biri de Nuriye ve Semih için acil eylem yapılmasını talep ettiğim bir whatsapp mesajı. İnsan haklarını savunmak dışında bir suçum yok." |
Günal Kurşun: Çocuğumun fotoğrafı dahi bana verilmiyor
"İnsan Hakları Ortak Platformu'ndaki dört örgüt birbirimizle sürekli irtibat halindeyiz, bir arada bulunca hepimizi aldılar. "Teknik bir toplantıydı. Bu gözaltılar Erdoğan'a kurulmuş bir komplo bile olabilir. Çünkü Alman var, İsveçli var, Türkiye'nin en objektif insan hakları savunucuları var. Tutuklananlar ve tutuklananların kurumu ve itibarı çok yüksek. Bu tutuklamalar Türkiye ve Erdoğan'ı G-20'de mahvetti. 19 liderin Erdoğan'a bu tutuklamaları sorduğunu biliyoruz. Erdoğan'a kurulmuş bir komplo bile olabilir kimse Erdoğan'ın yerinde olmak istemezdi Hamburg'da. Biri Erdoğan'a şunu söylemeli: 'Bunların G-20 öncesi tutuklanması seni zor durumda bırakmak içindi. Sana tuzak Büyükada'da değil başka bir yerde kuruldu.' "TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu'na dilekçe vereceğim, çocuğumun fotoğrafı dahi bana verilmiyor. Boşandığım için çocuğumu göremiyorum, eski eşim giremediği için bir buçuk yaşındaki çocuğumu da göremiyorum. Benim telefonumda 2 bin 500 kişi kayıtlı, sadece birinde byLock olduğu tespit edilmiş, bu kişi Adana İl Emniyet Müdürlüğü'nde şube müdürü." |
Veli Acu: 36 gündür tecrit altındayım
"Tecritteyim, yanımda kimse yok. 11 kardeşli bir ailede büyüdüm. Bugüne kadar tek başıma yemek yemedim. Yalnız kalma fobim var, evde bile yalnız kalmaya tahammülüm yok. "Sol gözüm protez, iki günde bir bakımı yapılması lazım ancak 20 günde bir bakım yapabiliyorum. Bana psikolojik olarak biri lazım. 36 gündür tecrit altındayım. "Adadaki toplantıya Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Gıda Programı Gaziantep Ofisi'nde programı yürüten kişi olarak katıldım. Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun mültecilere ilişkin yaptığı anlaşmalar çerçevesinde mültecilere 120 TL nakit verilmesi projesini yürütüyorum. Bir BM çalışanını tutuklayamazlar, bu nedenle BM nota verdi. Ben işimi yapıyorum, bir toplantıya davet edildim, gittim şimdi ajan muamelesi görüyorum. "Aynı zamanda İnsan Hakları Gündemi Derneği Yönetim Kurulu üyesiyim, bir denetlenen bir derneğiz, KHK ile çok sayıda dernek hakkında işlem yaptılar, bizim dernek hakkında soruşturma bile açılmadı. "BM'de çalıştığım sırada Kalkınma Bakanlığı'nda çalışan biri beni aramış ve BM'ye iş başvurusu için bilgi almış. Bu kişi işten atılmış ve telefonunda byLock varmış. Bu nedenle tutukluyum. Ben, beni arayanda byLock olup olmadığını nereden bilirim. Kanun ve yönetmelik dışı bir muamele görüyorum, en ağır işkence bu. "Şöyle bir pazarlığı dahi kabul ederim: Bana her gün birkaç tokat atsalar zorlanmam ama bu tecrit benim akıl sağlığımı zorluyor, bir değil iki yıl kalırım, yeter ki yanıma birini versinler. Hitler'in gaz odalarına götürülen mahkumlar gibi hissediyorum kendimi. Tek başıma bir odaya sokulmak, gaz odasına sokulmak gibi." |
Ne olmuştu?İstanbul Büyükada'da “insan hakları savunucularının korunması dijital güvenliği” konulu bir atölye çalışması için bir otelde biraraya gelen 10 insan hakları savunucusu, 5 Temmuz’da otele düzenlene polis baskınıyla gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınanlardan 30 saat boyunca haber alınamamıştı. Hak savunucularıyla ilgili gözaltı kararının da gözaltına alınmalarından tam beş saat sonra verildiği ortaya çıkmıştı. 10 kişi hakkında yedi gün gözaltı kararı verilmiş, bu süre daha sonra 14 güne uzatılmıştı. 10 hak savunucusu 17 Temmuz’da adliyeye götürülmüş, savcı “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek" (TCK 220/6), "silahlı terör örgütüne üyelik" (314/2 ve 314/3) suçlamalarıyla tutuklanmalarını talep etmişti. 18 Temmuz’da İnsan hakları savunucuları İdil Eser (Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü), Özlem Dalkıran (Helsinki Yurttaşlık Derneği), Günal Kurşun (İnsan Hakları Gündemi Derneği), Veli Acu (İnsan Hakları Gündemi Derneği), Ali Garawi (İsveç vatandaşı insan hakları eğitimcisi), Peter Steudtner (Almanya vatandaşı insan hakları eğitimcisi) tutuklandı. İlknur Üstün (Kadın Koalisyonu), Nalan Erkem (Helsinki Yurttaşlık Derneği), Nejat Taştan (Eşit Haklar İzleme Derneği), Şeyhmus Özbekli (Hak İnisiyatifi) yurtdışına çıkış yasağı ve haftada üç gün adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. 21 Temmuz’da savcı, dört hak savunucusunun serbest bırakılmasına itiraz etti ve haklarında yakalama kararı çıkartıldı. Evlerinden gözaltına alınan Üstün ve Erkem 23 Temmuz’da tutuklandı. 25 Temmuz'da Nejat Taştan ve Şeyhmus Özbekli haftada iki gün adli kontrol şartıyla ve yurtdışına çıkma yasağıyla serbest bırakıldı. |
(BK)