Yamacı tırmanırken otobüste yanımda oturan adam "Niye buradasın?" diye sordu.
Latin Amerika'da birçokları gibi yaşlı görünüyordu ama değildi. Cevabımı beklemeden Chavez'i neden beğendiğini saymağa başladı: okullar, sağlık ocakları, alınabilir fiyatta yiyecek, "bizim anayasa, bizim demokrasi" ve"ilk defa olarak petrol parasından biz yararlanıyoruz".
Chavez'in partisi MRV'den mi olduğunu sordum. "Hayır. Hiç bir partiden değilim. Bildiğim tek şey yaşamımın rüyalarımda bile görmediğim bir şekilde değiştiği."
Bu Venezüella'da defalarca dinlediğim işlenmemiş, eğitilmemiş tanıklardan sadece biri ama, Batı ile ayaklanmaya başlayan bir kıta arasındaki tek yönlü aynayı parçalayanlar bunlar.
Ayaklanmakla demek istediğim, İngiliz şair Shelley'nin "The Mask of Anarchy'"de (Anarşinin Maskesi) dediği gibi, milyonlarca insanın tekrar kıpırdanmaya başladığı olağanüstü bir olgu.
Bu romantizm değil. Latin Amerika toplumlarını sömürülebilen, harcanabilen toplumlar durumuna indiren bütün basmakalıp düşünceleri ve klişeleri unutup, kıtada yazılmaya başlayan destana dikkat etmemiz gerek.
Otobüsteki adama, ve tarih, sanat ve müzik eğitimi görmeye başlayan çocuklarına ilk defa aşı vurulan Beatrice'e, 70 yaşında okuma yazmaya başlayan Celedonia'ya ve gece yarısı doktor hayatını kurtardığı zaman ilk defa doktor yüzü gören Jose'ye göre Hugo Chavez ne bir "ateş simgesi" ne de bir "otokrat".
O dokuz kere seçim kazanmış, halkın beşte üçünün desteğini almış insancıl, demokrat bir kişi. (Halkın ancak beşte birinin desteklediği gerçek otokrat İngiltere başbakanı Blair ile karşılaştırın.)
Chavez ve Kolombiya'dan Arjantin'e kadar yükselen halk hareketleri, öncülüğünü Simon Bolivar'ın yaptığı bağımsızlık mücadelesinin kansız ve radikal değişimini temsil ediyor.
Venezüella doğumlu Bolivar İspanyol saltçılığı altında yılgın toplumlara Fransız Devriminin ortaya çıkardığı yeni düşünceleri getirdi. Bolivar, 1960'lı yıllarda Che Guevera ve bugün Chavez gibi, yeni sömürge patronunun kuzeyde olduğunun bilincine varmıştı.
1819 yılında "ABD'nin kaderi, gelecekte özgürlük adına bütün Amerika kıtasını ıstıraba boğmak olacağa benziyor" dedi.
2001 yılında Quebec'te toplanan Amerikalar Zirvesinde George W. Bush özgürlük adına en son ıstırabı Amerikalar Serbest Ticaret Bölgesi Anlaşması (Free Trade Area of the Americas Treaty-FTAA) olarak açıkladı.
Anlaşma ABD'nin "ideolojik" pazarı neo-liberalizmi bütün Amerika kıtasına zorla kabul ettirecekti.
Bill Clinton'ın Meksika'yı ABD'nin ucuz işçi atölyesine çeviren Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşmasının (NAFTA) doğal halefiydi.
Bush anlaşmanın 2005 yılına kadar yasallaşacağını kibirle söyledi.
5 Kasım'da Bush, Arjantin Mar del Plata'da Zirve Toplantısı'na katıldığı zaman
FTAA gündemde yoktu.
Otuz dört devlet başkanı arasında yeni, dik kafalı suratlar ve arkalarında artık ABD destekli zorbalıkları kabule yanaşmayan halk yığınları vardı.
Latin Amerika hükümetleri daha önceden hiç bir zaman anlaşmalar için halklarına danışmak zorunda kalmamışlardı ama şimdi kalıyorlar..
Bolivya'da son beş yılda halk hareketleri hükümetleri değiştirdi, yabancı şirketleri uzaklaştırdı.
Örneğin, halkın tümüyle kapitalist akılsızlık (total locura capitalista) diye tanımladığı, yani doğalgaz ve su dahil her şeyin özelleştirilmesini zorla kabul ettirmek isteyen ahtapot kollu Bechtel'i.
Pinochet'in Şili'sinden sonra Bolivya aynı şekilde neo-liberal laboratuar olacaktı. Yoksulların yoksulu yağmur suyu için bile acınacak gelirlerinin üçte ikisini ödeyecekti.
And Dağlarında 4000 metre yükseklikte El Alto şehrinin dondurucu sokaklarında yürürken yahut topraklarından uzaklaştırılmış eski madenci ve köylülerin rüzgardan korumalı evlerinde otururken, ABD'de ve İngiltere'de ender işitilen politik tartışmalara katıldım.
Açık ve uzdilli konuşuyorlar. "Ülkemiz bu kadar zenginken biz neden bu kadar fakiriz?" diyorlar, "Hükümetler niye bize yalan söylüyor ve yabancı güçleri temsil ediyor?"
Beş asırlık fetihi bugün yaşıyorlarmış gibi, İspanyol İmparatorluğunu 300 yıl besleyen, gümüş madenlerinde yerli esirlerin çalıştırıldığı Cerro Hill Tepesi'nden başlayarak anlatıyorlar.
Gümüş tükenince sıra kalaya gelmiş. 1970'de IMF'in isteği üzerine madenler özelleştirilince kalay işletmeciliği 30 bin işle beraber çökmüş. Yerine açlığı kesen koka üretimi başlayınca, ABD'nin zorlamasıyla Bolivya ordusu, koka bitkilerini imha etmeğe ve tutukevlerini doldurmağa başlamış.
2000 yılında beyaz iş adamları ve La Paz'ın ortasında And Dağlarının Vatikan'ı gibi yükselen ABD elçiliğinin kalesine karşı açık ayaklanma başladı.
Daha önceden eşi benzeri olmayan bu ayaklanma ülkenin çoğunluğu yerli halkın "yerli özümüzü korumak için" ayaklanmasıydı.
Bütün Latin Amerika'da yerlilere karşı vahşi ırkçılık, İspanyollardan kalan bir miras. Ya görülmüyorlar ya da horlanıyorlar veya turistik gösteri gibi görülüyorlardı: melon şapkaları, rengarenk etekleriyle kadınlar.
Ama artık öyle değil. Oscar Olivera gibi ileriyi görebilen liderler önderliğinde melon şapkalı, renkli eteklikli kadınlar, sular idaresi kamu mülkiyetine geri verilinceye kadar, ülkenin ikinci büyük şehri Cochabamba'yı kuşattılar, kapattılar.
O zamandan beri halk ya su ya gaz için savaşıyor: gerçekte savaş, özelleştirmeye ve yoksulluğa karşı.
2003 yılında Başkan Gonzalo Sanchez de Lozada'yı uzaklaştırdıktan sonra, Bolivyalılar yapılan halk oylamasında gerçek demokrasi için oy verdiler.
Halk hareketleriyle seslerini duyurarak, Venezüella'da Chavez'in Bolivar devrimini başlatan meclis gibi bir kurucu meclis, çok uluslu su şirketlerinin yurttan atılmasını ve bütün sömürülen enerji kaynaklarının yüzde 50 vergilendirilmesini istediler. Aynı zamanda FTAA'ya ve diğer "serbest ticaret" anlaşmalarına hayır dediler.
Lozada'nın yerine geçen Carlos Mesa , programı uygulamayı kabul etmeyince istifaya zorlandı.
Gelecek ay yapılacak seçimlerde, muhalif Sosyalizme Doğru Hareket -MAS (Movement to Socialism) kazanırsa düzen değişebilir.
Muhalefet lideri, ABD elçisinin Usame Bin Ladin'e benzettiği, eskiden koka üreticisi olan Evo Morales Bolivya'nın yerlilerinden. Aslında sosyal demokrat olan Morales, El Alto'dan dağdan aşağı inip, Cochabamba'yı çevreleyen halk için fazla ılımlı.
El Alto Mahalle Komitesi başkanı Abel Mamani bana, "Bu iş kolay olmayacak," dedi.
"Kazansak bile seçimler bir çare olmayacak. Gerekli olan ABD'nin istediğine göre bir demokrasi değil, sosyal adalet üzerine kurulu bir demokrasiyi sağlayacak kurucu meclisi garantilemek."
Politik duvar resimleri ressamı Walter Salon'un oğlu yazar Pablo Salon'a göre, "Bolivya'nın hikayesi hükümetin arkasında olan hükümetin hikayesi. ABD mali kriz yaratabilir ama onların asıl istediği ideolojik. Bir başka Chavez kabul etmeyeceklerini söylüyorlar."
Ama halk da bir başka ABD işbirlikçisi kabul etmeyecek.
Geçen Nisan ayında Başkanlık Sarayından ancak helikopterle kaçabilen Ekvador Başkanı Lucio Gutierrez alınacak bir ders.
Yerli hareketi Pachakutik'in ortaklığıyla iktidara gelen Gutierrez'e herkes, yolsuzluklara saplanıp batıncaya kadar, "Ekvadorlu Chavez" diyordu.
Sıradan Latin Amerikalılar artık yüksektekilerin yolsuzluklarını affetmiyor. Brezilya'da Lula'nın İşçi Partisi (Workers' Party) hükümetinin sırasını beklemesinin iki nedeninden biri bu.
Arjantin'de 2001 ve 2002 yıllarında halk hareketleri, beş tane Washington yanlısı cumhurbaşkanını alaşağı etti.
Uruguay'da 1970'li yıllarda CIA'nin en acımasız terör kampanyasına karşı savaşan Tupamaros gerilalarının sosyalist varisi Frente Ampio geçen yıl hükümeti kurdu.
Artık Latin Amerika'da her ülkede en kararlı güç yerli halk hareketleri - Bush'un en sadık vasalı Alvaro Uribe Velez'in korku devleti Kolombiya'da bile.
Geçen ay yerli hareketler Kolombiya'nın 32 ilinin her birinde "silah kadar korkunç bir kötülük" dedikleri neo-liberalizmin sona erdirilmesi için yürüdü.
Artık bütün Latin Amerika'nın modern Bolivar'ı Hugo Chavez. İnsanlar onun politika yaratma gücünü ve cesaretini beğeniyor. Sadece o, ABD'yi terör kaynağı ve Bush'u "Senor Peligro" (Bay Tehlike) olarak tanımlamak cesaretini gösterdi.
Chavez saygı duyduğu Fidel Castro'dan çok farklı. Venezüella zincire vurulmamış muhalefetiyle (zengin ve hala kuvvetli) olağanüstü açık bir toplum.
Sol kanatta da prensip olarak devlete karşı olanlar var. Reformların limitlerine eriştiğini, gücün doğrudan toplumdan gelmesi gerektiğini kuvvetle savunuyorlar ama aynı zamanda Chavez'i destekliyorlar.
Genç bir anarşist, Marcel, bana iki Kübalı doktorun kız arkadaşının hayatını kurtardığı kliniği gösterdi. (Takas ticareti anlaşmasına göre Venezüella doktorlara karşılık Küba'ya petrol veriyor.)
Her yoksul kenar mahallenin girişinde, temel yiyecek maddelerinden temizlik maddelerine kadar her şeyi ticari dükkanlardan yüzde 40 ucuza satan devlete ait süper market var.
Venezüella'da devlet sansürü var diye yapılan bütün yanıltıcı suçlamalara rağmen, medyanın çoğunluğu Chavez'e karşı: Medya'nın büyük bir kısmı Chavez'e karşı başarısız darbeyi destekleyen sağcı Gustavo Cisneros elinde.
Asıl çarpıcı olan hayat dolu mahalle radyo istasyonlarının hızla çoğalması. Bu istasyonlar 2002 Nisan darbesi sırasında halka haber vererek ve Caracas'a yürümeye çağırarak Chavez'in kurtarılmasında önemli rol oynadılar.
Dünya Bush'un bundan sonra İran ve Suriye'ye saldırmasını beklerken, Venezüellalılar sıranın kendilerinde olabileceğini biliyorlar.
17 Mart tarihi Washington Post gazetesi "Bush ailesine çok yakın eski CIA ajanı" Feliz Rodriguez'in Venezüella cumhurbaşkanına suikast planının hazırlanmasına katıldığını yazdı.
16 Eylül'de Chavez, "Elimde Venezüella'ya saldırı planları olduğuna dair kanıt var. Bundan başka belgeler var: saldırı sırasında Venezüella'nın üstünde kaç uçak uçacak.... ABD Curacoa Adası'nda manevralar yapıyor. Adı Balboa Operasyonu (Operation Balboa)"
O zamandan beri sızdırılan Pentagon iç belgelerinde Venezüella "çok yönlü" planlama gerektiren "Irak-sonrası tehlike" olarak tanımlanıyor.
Otobüsteki ihtiyar görünüşlü genç, Beatrice ve sağlıklı çocukları, "yeni değer" kazanmış Celedonia, gerçekten tehlike - artık ağlamanın, inlemenin yok olduğu, tatmin edici, alternatif bir dünyanın tehlikesi.
Evet tehlike ve bu tehlike bizim desteğimizi hak ediyor.(AD)