"Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü ve Tartışmalar"
Çağdaş Gazeteciler Derneği Yönetim Kurulu Sınır Tanımayan Gazeteciler
Örgütü'nün (RSF) Paris'te bir tren istasyonunda açtığı sergi üzerine
sürdürülen tartışmaları yakından izlemiş, başlangıçta bir açıklama
gereği duymamasına karşın, hamaset havasının hakim olduğu tartışmaların
hala sürmesi ve Nadire Mater ile üyemiz olan RSF muhabiri Erol
Önderoğlu'na yönelik bir cadı avı biçimini de alması üzerine bu konudaki
değerlendirmesini toplu olarak kamuoyuna iletme kararı almıştır.
1- Bizim de içinde yer almaya çabaladığımız Avrupa'da bu tarz
eylemler son derece normaldir. Ancak, amacı kimseyi çiğnetmek olmasa da,
uluslararası bir örgütün Avrupa merkezli bir bakış açısıyla değil,
farklı kültürel değerlerin de farkında olarak hareket etmesi gerekir.
2- ÇGD, RSF'nin Paris'te gerçekleştirdiği eyleme yol açan 2002
raporunda öze ilişkin yanlışlar da olduğunu düşünmektedir. 11 Eylül
saldırıları sonrasında "önce güvenlik" anlayışıyla basın özgürlüğüne
yönelik pek çok saldırı gerçekleştiren Bush yönetimi basın özgürlüğü
ihlallerinin sorumluları arasında öne çıkan bir yere sahiptir.
Öte yandan, uluslararası gazetecilik örgütleri basın özgürlüğü
mücadelesini artık yalnızca devletlerden kaynaklanan baskılara karşı bir
mücadele olarak görmekten vazgeçmelidir. Kuşkusuz bu tür baskılara
karşı mücadele her zaman önemli olacaktır, ancak "globalleşen dünya"da
medyadaki aşırı ticarileşme ve yoğunlaşma ile medya sahiplik yapısından
kaynaklanan baskılar iyice öne çıkmaya başlamıştır. Bu durumun siyasetle
de iç içe geçmiş en çarpıcı örneği Berlusconi'dir. Oysa, RSF'nin tren
istasyonunda açtığı sergide ne Berlusconi ne de medyadaki aşırı
yoğunlaşma ve ticarileşme görülmektedir.
3- Bir ülkede basın özgürlüğü ve demokrasi mücadelesi öncelikle ve
asıl olarak o ülke güçleri tarafından verilebilir. Uluslararası
kuruluşlar ülkelerin basın özgürlüğü mücadelelerini gerçekten
önemsiyorsa bu bilinçle hareket etmelidir.
4- Öte yandan, hükümet dışı (NGO) bir sivil toplum kuruluşu olarak
çalışan RSF'nin engellenmesi için Fransız Hükümeti'nden baskı yapmasını
isteyen kampanyalar açmak, demokrasinin ve demokratik toplumlarda sivil
toplum kuruluşlarının yerini kavramamak anlamına gelir. Demokratik
toplumlarda hükümetler, devletler ve sivil toplum kuruluşları karşılıklı
olarak birbirlerini dengelemek ve belli bir mesafede tutmak için
vardırlar. Birbirlerinin emir ve komutasında çalışmazlar. Fransız
hükümetini RSF'ye karşı harekete geçmeye çağırmak, ancak OYAK'ın
partneri ve Fransız otomobil devi Renault'yu harekete geçmeye çağırmak
kadar anlamlı olabilir.
Türkiye'de gösterilen abartılı tepkilerin, uluslararası düzeyde açılan
serginin ve RSF raporunun çok daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlamak
ve iddialara kanıt olmaktan öte bir sonucu olmamıştır. RSF Genel
Sekreteri'nin "Sergiye yönelik tepkilerin şiddeti aylardır kınadığımız
durumun kanıtı oldu" şeklindeki değerlendirmesi ile Fransa Dışişleri
Bakanlığı Sözcüsü'nün "Türkiye'nin ve Türk kamuoyunun konuyla ilgili
hassasiyetini Demiryolu İşletmesine bildirdik" şeklindeki alaycı sözleri
abartılı tepkilerden önce durup düşünme gereğinin kanıtı olsa gerek.
5- Bütün bu tartışma içerisinde ÇGD'nin asıl vurgulamak istediği
şudur: Bir ülkedeki basın özgürlüğü ihlallerini izlemek, onlarla ilgili
raporlar hazırlamak ve özgürlük alanının genişletilmesi için mücadele
etmek her şeyden önce o ülkenin gazetecilik örgütlerine, gazetecilerine
ve gazetelerine düşen bir görevdir. Türkiye'de ciddi basın özgürlüğü,
ifade özgürlüğü ihlalleri vardır. Yazdıklarından dolayı cezaevinde
olanlar vardır ve bunların kaç kişi olduklarına ilişkin tartışma durumun
vahametini asla değiştirmez. Türkiye'de dilendiğinde gazetecilerin işine
son verilmekte, sendikaya üye olmalarına engel olunmaktadır. Türkiye'de
medya patronları dışında hemen herkesin basın özgürlüğü adına karşı
çıktıkları bir RTÜK yasası Meclis'ten geçirilmek üzeredir. Daha da
sıralanabilecek bu olumsuzluklar konusunda hep ve her zaman "susma
hakkı"nı kullanan köşe yazarlarının, bunları hiçbir zaman manşete
çekmeyen gazetelerinin, ülkesindeki basın özgürlüğü ihlalleri üzerine
hiç rapor hazırlamamış "basın kuruluşları"nın, şimdi tren istasyonundaki
yanlış bir eylem biçimine karşı seslerini bu denli güçlü çıkarmaları da
ülkemiz gazeteciliği adına trajikomik, acınası bir durumdur.
6- Türkiye'nin dışarıdaki imajını düzeltmenin en kestirme ve
gerçekçi yolu içerdeki durumu düzeltmektir. Bunu bazı gazetecileri hedef
gösterip, onlara karşı bir cadı avının tetikçiliğini yaparak
gerçekleştiremezsiniz. Türkiye'deki gazetecilik örgütleri bağımsızlığı
konusunda hiç kuşku duyulmayan güçlü bir birliği oluşturup, kendi
ülkelerine ilişkin basın özgürlüğü raporlarını bütün dünyanın ciddiye
alacağı bir ciddiyetle hazırlayabildiklerinde tartışılan başka raporlar
da olmayacaktır.
Saygılarımızla.
ÇGD Yönetim Kurulu (BB)