bianet, Hafıza Merkezi, Düşünce Suçuna Karşı Girişim, Şeffaflık Derneği ve İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından düzenlenen “Cezasızlığa Son” Forumu’nun ilk başlığı “Mevzuat, uygulama ve devlet geleneği” oldu.
Marmara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Osman Doğru’nun moderasyonunu yaptığı forumda hakim Muzaffer Şakar da mevzuatta cezasızlık yaratan sorunları aktardı.
Yaşar Demircan’ın Hayata Dönüş Operasyonu, avukat Rıdvan Dalmış’ın yargısız infazlar ve Temizöz davası, avukat Aydın Erdoğan’ın işkence ve gazeteci Aydın Engin’in Hrant Dink cinayetindeki cezasızlık üzerine tanıklıklarının aktarımının ardından başlayan forumda, Prof. Doğru cezasızlığı hukuki yöntemini aktardı.
Şakar ise “Adalet talep edilmez, adalet beklenmez. Adalet söke söke alınır” diye konuştu.
Prof. Doğru: AİHM'in prensiplerine uymazsanız cezasızlık ortaya çıkar
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin işkence ya da kötü muamelenin nasıl soruşturulacağına dair prensipleri var. Bu prensiplere aykırılık halinde ve daha fazlasında cezasızlık ortaya çıkıyor.
İlk prensip yaşam hakkı ya da işkence gibi bir duyum alındığında soruşturma başlatılmalı, şikayet beklenmemeli. Eğer soruşturma açmazsanız cezasızlık bile olmaz.
İkinci olarak soruşturma bağımsız ve tarafsız kurumlar tarafından yapılmalı. Sadece kurumsal ya da hiyerarşik bağımsız ve tarafsızlık değil, savcılar kendilerini bağımsız görmeli. Kolluğun düzenlediği tutanaklara hemen ikna olmamalı. Delil toplamazsanız, otopsi yapmazsanız, ‘gözaltına intihar etti’ sözüne ikna olursanız tanıklar dinlenmez, kriminal deliller toplanmaz, cezasızlık ortaya çıkar.
Üçüncü olarak soruşturma makul bir özen ve hızda yapılmalı. Yoksa soruşturma zamanaşımına girer.
Son olarak mağdur yakınları ya da mağdurun yapılan soruşturmaya etkili bir şekilde katılması sonuçların paylaşılması gerekli. Aksi halde mağdur yakınlarının katılımını engeller, soruşturmayı mağdur yakınına bildirmezseniz itiraz etmeleri de mümkün olmaz.
Şakar: Hukuka güvenebileceğimiz bir ülkede yaşamıyoruz
TIKLAYIN - CEMAL TEMİZÖZ SUÇSUZ İSE #21İnsanıKimÖldürdü
Son 15 yılda çok sayıda yasa değişti, yargılanmayan gruplar ve hatta onları yargılayanlar da yargılandı. Bu anlamda bizim mevzuat sorunumuz ya da bir yargı geleneğimiz yok.
Biz aslında cezasızlık sorununu devrim sonuna ertelemiştik. Devrimden sonra hesap soracaktık. Ancak son 15 yılda bunu erkene çektik. Devlete “sen bir sözleşme yaptın, sorumluluğunu da yerine getir” dedik.
Bunu duyan siyasi iktidar ilk olarak “Ben hesap soracağım, hepsinin cezasını vereceğim” dedi. Bu çok heyecan verici süreçti. Bu sürede bir çok dava açtık, başvuru yaptık. Hatta hak taleplerimiz için de başvurularda bulunduk.
Ancak yakın zamana geldiğimiz bize bu yapılan yargılamaların hepsinin kumpas olduğu söylendi. Buraya sanık olarak çağrılan isimlerin tanık olduğunu gördük. İleride de mağdur olacaklar.
Bu da kabulümüz, ama Temizöz davasındaki gibi o 21 kişiyi Temizöz öldürmediyse, o mağdursa, kimin öldürdüğünü açıklasınlar. Biz de kabul edelim.
Bizim hatamız şuydu. Roboski için soruşturma yürütmeyen, Hrant Dink için adil yargı tesis etmeyen bir yargı mercii, neden bizim 20 yıl önce yaşadığımız mağduriyete adil bir cevap versin? Devletten adalet bekleyebileceğimiz, hukuka güvenebileceğimiz bir ülkede yaşamıyoruz. Adalet burada talep edilecek değil söke söke alınacak bir şey.
Hakimlere kararı yasalar değil kamuoyu baskısı verdirtir. Bu nedenle başka şehirlere kaçırılan davaların takip edilmesi, yasama seçimleri kadar yargıyı belirleyen HSYK seçimlerine de ilgi gösterilmesi, bu davalar merkezi ortak komisyonda yürütülüp, siyasi partilerin daha fazla müdahil olmaları gerekiyor.
Cezasızlığa Son Forumu “Devlet dışı aktörler ve sosyal yapı” başlığı altında tanıklık aktarımları ve forumla beraber devam edecek. (EA)