Bellek ve Kültür Sosyolojisi Çalışmaları Derneği'nin (BEKS) düzenlediği "Türkiye Modeli F-Tipi Cezaevleriyle Karşılaştırmalı Olarak, İrlanda ve Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) Tecrit" başlıklı konferansta, tecrit sistemi ülkeler arasındaki farklılıkları ve benzerlikleriyle tartışıldı.
Dün akşam (26 Nisan) gerçekleşen konferansta, New York Eyalet Üniversitesi (SUNY) Sosyoloji Bölümü'nden Denis O'Hearn deneyimlerini ve çalışmalarını paylaştı. Tartışmanın moderatörlüğünü Türkiye'deki F-Tipi cezaevleri deneyimleri üzerine çalışan Galatasaray Üniversitesi'nden Seçil Doğuş yaptı.
O'Hearn, İrlanda ve ABD'deki tecridin gelişimini ve bugünkü durumunu, devlet politikaları ve tutuklularla olan deneyimleri yönlerinden açıkladı. Bobby Sands'in biyografisinin de yazarı olan O'Hearn'in konuşmasından satırbaşları şöyle:
* Hayatımın yarısını Belfast'ta geçirdim. Tanıdığım, çevremde olan herkes ya cezaevine girmişti ya da cezaevinde olan bir yakını vardı. Bobby Sands ve dokuz arkadaşının açlık grevinde ölümü beni çok etkiledi.
* 90'larda Kuzey İrlanda'da barış süreci başladı. IRA militanları cezaevinden çıkmaya başladı, biyografiyi yazmayı da o dönem planladım. Sands'in biyografisi 2002'de yayınlanınca ABD'deki yüksek güvenlikli cezaevlerindeki mahkûmlarla bağlantıya geçtim. Kitabım en çok Ohio Eyalet Cezaevi'nde satmıştı. En yakın arkadaşım olan Mani Şakur'la da burada tanıştım. Ölüm cezasına çarptırılmış olan Şakur, 18 yıldır tam tecritte.
* İrlanda ve ABD'de giderek daha fazla oranda yüksek güvenlikli cezaevine geçiş var. Türkiye de bu ülkelerden biri.
"Gençler sayesinde katı hiyerarşi kırıldı"
* 70'lerden önce IRA'da askeri düzen hüküm sürüyordu. Hatta üst düzeylerin çoğu eski İngiliz ordusu subaylarıydı. Hiyerarşi o kadar katıydı ki, gençler "subaylara" selam dururdu. 70'li yılların başında cezaevindeki gençler bu duruma isyan etti.
* Tabandan gelen bu isyanla, durum değişmeye başladı. Katı hiyerarşi kırıldı, hapishanede herkesin nispeten eşit olduğu bir döneme geçildi. Bu değişim, cezaevinden dışarıya yansıdı. IRA'nın dışarıdaki örgüt yapısında da hiyerarşinin yerini daha eşitlikçi bir düzen aldı.
* Cezaevinde bu değişime paralel olarak eğitimler başladı. Sands cezaevine girdiğinde sadece beş kişi İrlandaca konuşabiliyordu. Sands'in çabalarıyla, bir yılın sonunda 350 kişi İrlandaca öğrenmişti.
* Bobby Sands cezaevine ilk girdiğinde koğuş sistemi vardı. Burada her türlü örgütsel eğitim veriliyordu, mahkûmlar bir aradaydı. 76'da "H bloklar" inşa edildi. Her blokta 100 hücre vardı. Bu değişimle birlikte, tek tip üniforma ve zorunlu çalışma dayatıldı.
* Mahkumlar bunu kabul etmeyip direndiler. Bunun karşılığında hücrelerine kilitlendiler, giysileri alındı. Üzerlerinde sadece battaniyeyle 24 saat hücrede yaşamak zorunda bırakıldılar. Türkiye'de olduğu gibi bu yeni hücre tipi cezaevleri de "modern ve temiz" olarak halka tanıtıldı.
* Direniş sürecinde, hücreleri temizlenmedi, banyo yapmaları engellendi. Gardiyanlar, odalardan masa, yatak gibi eşyaların hepsini aldılar. Diş fırçalarını bile aldılar. Sadece yemek veriliyordu, dışkılarını hücre dışına çıkarmalarına da izin yoktu. "Dirty protest" denen protesto da öyle başladı, mahkûmlar dışkılarını duvarlara sürerek o hücrelerde yaşamaya devam ettiler.
* Bu durum, açlık grevleri başlayana dek, yaklaşık dört yıl böyle devam etti. Gardiyanlar baskıyı artırdıkça, mahkûmlar arasındaki dayanışma artıyordu. Siyasi tutuklular, bireysel değil toplu tepki veriyor.
"ABD'de tecrit isyanın ardından geldi"
* Benzer bir değişim, farklı insan grubunda da yaşandı. ABD'de 1993'te ülkenin en büyük cezaevi ayaklanması gerçekleşti. Lucasville Cezaevi'ndeki ayaklanmanın beş lideri ölüm cezasına mahkûm edildi. Bu beş mahkûm için Ohio Eyalet Hapishanesi kuruldu. Bu, ABD'nin ilk yüksek güvenlikli cezaeviydi ve beş mahkûm 18 yıl boyunca tam tecritte yaşadı. Bir insanla temas kurmalarına bile izin yoktu, günün 24 saati yalnızdılar. Son birkaç aya kadar da böyleydi.
* Beş mahkûmun kapatıldığı Ohio'ya daha sonra toplum için "tehdit oluşturduğu düşünülen" diğer mahkûmlar da getirildi ve ülkede "yüksek güvenlikli cezaevi" kavramı yaşama geçti. ABD'de şimdi 55 yüksek güvenlikli cezaevi var. O cezaevlerine, toplumun dışına tamamen itilmiş ve "kötünün kötüsü" olarak adlandırılan, "ağır suç" işlemişleri koyuyorlar.
* Öğrencilerimle birlikte tutuklularla yazıştık ve onlardan biyografilerini yazmalarını istedik. Hepsinin ortak yönü, çocukluklarında hiç sevgi görmemiş olmaları ve bir toplum aidiyetleri bulunmamasıydı.
* ABD'de "teknik olarak" siyasi mahkûm yok. Ancak, buradaki mahkumların hepsi toplum dışına itilmiş ve düzenle uyum sağlamamış ya da sağlayamamış insanlar. Bu nedenle bence onlar da aslında "siyasi mahkûm."
* Türkiye'deki mahkum profili, ABD'den çok İrlanda'dakine benziyor. Hepsinin ortak yönü ise, cezaevlerinde rutin işkence ve kötü muamelenin devam etmesi. (AS/EÖ)