Özgür Hukukçular Derneği ve Mezopotamya Hukukçular Derneği, cezaevlerindeki müvekkilleriyle görüşemediklerini, Adalet Bakanlığı'nın görüş yasağı getirdiğini duyurdu.
Özgür Hukukçular Derneği ve Mezopotamya Hukukçular Derneği, avukatların farklı şehirlerdeki cezaevlerindeki müvekkilleriyle görüşmelerinin engellendiğini duyurdu.
Evrensel’den Cansu Pişkin’in haberine göre, Tutuklu Hükümlü Aileleri Hukuk Dayanışma Dernekleri Federasyonu (TUHAD-FED) avukatları da darbe girişiminin ardından Bursa E Tipi Kapalı cezaevinde bulunan müvekkilleri ile görüşmek istediklerinde engellendi.
Bu engele karşı başvurulara cezaevi yetkilileri “Adalet Bakanlığı’ndan ikinci bir emre kadar tutuklu ve hükümlü ziyareti yasaklanmıştır” diye cevap verdi. Avukatların kendilerine yazılı emir gösterilmesi talepleri de sonuçsuz kaldı.
Özgür Hukukçular Derneği ve Mezopotamya Hukukçular Derneği’nden avukatlar görüş yasağının “ikinci bir emre kadar” şeklinde hukuka aykırı bir ibareyle getirilmesinin kabul edilemez olduğunu ve tutuklu sanıkların savunma haklarının avukat görüş yasağıyla ellerinden alındığını vurguladı. Adalet Bakanlığı’ndan bu “keyfi uygulamayı” kaldırmasını istedi.
Açıklamada “Cezaevlerinde alınan bilgiye göre, Adalet Bakanlığınca cezaevlerine politik tutsaklar tahliye edilme bile güvenlik güçlerine haber verilmesi ve tutsakların tahliye edilmesi yönünde emir gönderilmiştir” ifadelerine de yer verildi. (ÇT)
"Esad'ın cezaevinde Kürtçe konuştuğum için dilimi yaktılar"
Esad rejiminin kötü ünlü cezaevi Sednaya'da altı yıl süren işkenceli mahpusluktan 8 Aralık'ta ansızın kurtulan Qamişlolu Kürt, Abuzeb Hamud Ramadan, hala özgür olduğuna inanamıyor. "Artık dünyanın bu köşesinde yaşayamam, burada kalırsam iyileşemem." diyor.
Abuzeb Hamud Ramadan, Sednaya'da altı yıl süren işkenceli mahpusluktan Kuzey doğu Suriye'nin Qamişlo kentindeki en fakir mahallelerinden birindeki kerpiç evinde, kendi kendine başından geçenleri anlamlandırmaya, geleceğini tasavvur etmeye çalışıyor.
Kürt gazeteci ve çevirmen Amina Hüseyin'in hikayesini Katalonya'nın özgürlükçü internet haber mecrası VilaWeb haberleştirdi. Vila Web'in izniyle yayımlıyoruz.
***
Onu, tek başına, eski bir battaniyenin altında, başını öne eğmiş, battaniyeyi üzerinden kaldıramayacak kadar güçsüz otururken görüyoruz. Bedeni orada ama zihni odanın sıcaklığından çok uzakta. Soru sormadıkça konuşmuyor. Solgun ve çok zayıf. Henüz otuz bir yaşında ama çok daha yaşlı görünüyor. Kapıya ve pencereden içeri giren ışığa bakıyor, gözlerinde yaşlarla gökyüzüne bakıyor. Çok yavaş yürüyor, ayaklarını yere tam basamıyor. Sadece parmak uçlarında yürüyor. Vücudunun hangi kısımlarının yakıldığını, dişlerinin elektrikli pense ile nasıl çekildiğini ve cildini yakan asit spreyinin her damlasını canlı bir şekilde hatırlıyor. Bazen gözlerimizle görmeyince insanların bize anlattıklarını aklımız almayabiliyor.
Ramadan, Suriye'deki eski rejimin kötü ünlü Sednaya hapishanesindeki binlerce tutukludan biri. 2011 Suriye ayaklanmasının merkez üssü olan Dera kentinde Esad ordusunda beş yıl zorunlu askerlik hizmetini yaptıktan sonra 2018'den Esad rejiminin devrildiği 8 Aralık 2024'te kadar hapisteydi. 2017'de başkent Şam'da görevlendirilmişti. Ancak bir gece memleketine dönerken kontrol noktasında tutuklandı.
-Nasıl tutuklandınız ve neden?
-Polis beni arıyordu. Yedek askerliğe çağrıldığımı söylediler. Yaklaşık üç ay kadar görev yaptım, sonra firar ettim. İşte o zaman beni tutukladılar.
-Askerden kaçtıktan sonra nereye gittiniz?
-Şam'ın bir banliyösünde terk edilmiş bir evde üç gün saklandım. Üzerimde hala askeri üniformam vardı. Çöplerden arta kalanları yiyordum. Bir gece yakalandım işkence yöntemleriyle ünlü Filistin Şubesi Hapishanesi'ne götürüldüm. Sednaya cehennemine gönderilmeden önce orada bir ay geçirdim.
"Aynı kovayı hem işemek hem yemek yemek için kullanıyorduk"
-Cezaevi nasıldı?
-On kişiydik küçük bir hücrede. Yatacak veya ayağa kalkacak yer yoktu. Oturarak uyuduk. Aynı kovayı hem işemek hem de yemek yemek için kullanıyorduk. Şartlar çok zordu. Bazen cesetlerin üzerinde uyuduk. Altı yıl orada tutuldum. Hiç dışarı çıkmadım, bir kere bile. Yıllardır güneşi görmedim. Yedi ay boyunca sadece bir kez, soğuk suyla duş aldım.
-Size ne yemek verdiler?
-Sabah yarım kuru ekmek, öğlen yarım haşlanmış patates ve bir kaşık buğday, akşam da bir kuru ekmek.
"İdam ettiklerini hücreye getirip üstlerinde yatmaya zorladılar"
-Hangi işkence yöntemlerini kullandılar?
-Bizi yarı tahta yarı metal bir sandalyeye oturttular, böylece bize elektrik şoku verebileceklerdi. Üzerimize asit sıkarak yakıyorlardı. Cesetleri yok etmek için asit dolu fıçılar kullandılar. Elektrikli pense ile diş ve tırnaklarımızı çektiler. Her yerimize vurdular, özellikle dizlerimize. Başımızı kaldırmamıza veya yüzlerini görmemize izin vermiyorlardı; sadece askeri botlarını görebiliyorduk. Kadınları soyup asitle yakıyorlardı. İnsanları idam edip cesetleri bize getiriyorlardı. Bizi ölülerin üzerinde yatırmaya zorladılar. Bizim tek bir battaniyemiz vardı; yarısına yatıp diğer yarısıyla üstümüzü örtüyorduk. Ve ayrıca psikolojik işkence de vardı.
"Kürtçe konuştuğum için dilimi sigara ve nargile kömürüyle yaktılar"
-İşkence gördünüz mü?
-Evet, ciddi biçimde. Sednaya'ya girdiğinizde bacaklarınıza sopayla 200 darbeyle karşılanırsınız. Bu onların selamlamasıdır. Başınızı kaldırırsanız 250 darbe alırsınız. Başkasının yemeğini yiyene 500 kırbaç vurulur. Kürtçe konuştuğum için dilimin sigara ve nargile kömürüyle yakılması bana en büyük işkenceyi yaşattı.
-Dilini mi yaktılar?
-Hücrede güvenlik kameraları olduğunu bilmiyordum, onlar da bizi duyabiliyorlardı. Kürt tutuklu arkadaşıma bir şey sordum, beni dinledi. Gelip beni aldılar. Beni dövdüler. Vücudumu ve dilimi yaktılar.
"Kapılar idam edilecek biri olunca açılırdı. Serbest bırakılınca idam edileceğimizi sandık"
-Rejim devrilince ne oldu?
-Rejim devrilmeden iki gün önce hücremize gelip iki numarayı aradılar. Sednaya'da adımız yoktu, sadece numaralarımız vardı. Ben 125 numaraydım. Bana 105 numaranın ve bir başkasının iki gün sonra dünyaya veda edeceğini, idam edileceğini söylediler. Genellikle kapının altında bulunan küçük bir kapaktan bize yemek verirlerdi. Sadece birini ölüme götürürken kapıyı tamamen açarlardı. Rejim devrildikten sonra kapıyı açtıklarında bizi idam etmeye geldiklerini düşündük. Kapı ardına kadar açıktı. Bize Beşşar adlı köpeğin gittiğini ve serbest kaldığımızı söylediler.
-Ne yaptın?
-Ağlayarak, bağırarak cezaevi avlusuna çıktık. Bazılarımız günlerden beri bacakları darp edildiğinden yürüyemiyordu. Bazıları [olanlara] inanamayarak yarım saat boyunca oldukları yerde durdular. [Yapılanın] şaka olduğunu ya da önemli birinin hücreleri incelemeye geldiğini düşündük. Sonra bir adam yanımıza gelip neden kıpırdamadığımızı sordu. İnsanlar bizi şehre götürdüler, giyecek ve yiyecek verdiler. Gidecek yeri olmayanlar hastaneye kaldırıldı.
"Adım 125'ti. Serbest bırakıldığımda adımı hatırladığım için şanslıyım"
Ailenizle nasıl iletişim kuruyordunuz?
-Hafızamı kaybetmediğim için şanslıyım [ağlıyor]. Adımı hatırladım. Ailemin telefon numarasını bilmiyordum. Bir gece parkta kaldım. Daha sonra bir aile bana yardım etti. Bir video çekip Facebook'ta paylaştılar. Almanya'da yaşayan kardeşimin bir arkadaşı beni tanıdı. Kardeşimi arayıp serbest bırakıldığımı söyledi. Otobüsle Haseke'ye gittim, sonra bir aile beni buraya getirdi. Kardeşim beni sokakta görse tanımayacağını söyledi.
-Şu an nasıl hissediyorsunuz?
-Hala dışarı çıktığıma, özgür olduğuma inanamıyorum. Sanırım bir gün uyanacağım ve bu özgürlüğün sadece bir rüya olduğunu anlayacağım. Yıllar boyu çok kötü darbelendiği için hâlâ ayaklarımı yere basamıyorum. Bir arkadaşımın yarım ekmeğini yediğim için 250 sopa vuruldu. Hapishanede mükellef yemekler yiyormuş gibi ağzımızı şapırdatarak kendimizi avutup üstüne sigara içiyorduk. Artık ne yemek yemek ne de sigara içmek istiyorum.
-Tedavi görüyor musunuz?
-Hayır. Öncelikle dişlerimi yaptırmaya ihtiyacım var. Hapishanede dişlerimi kırıp söktüler.
-Güneşe çıkıyor musunuz?
-Güneş ışığına on dakikadan fazla dayanamıyorum. Başımı ağrıtıyor.
-Şimdi ne düşünüyorsunuz?
-Kapıyı açıp beni ölüme götüreceklerini. Kapıyı son kez açtıkları anı hatırlıyorum, ölme sırasının bana geldiğini düşünüyordum. Bunun yerine bize özgür olduğumuzu söylediler.
-Gelecekte ne yapmak istiyorsunuz?
"Ülkeyi terk etmek istiyorum. Burada kalırsam iyileşemem"
-Ülkeyi terk etmek istiyorum. Ben dünyanın bu köşesinde kalmak istemiyorum. Burada olmaktansa başka bir gezegende olmayı tercih ederdim. Burada kalırsam iyileşemem. Bir gün uyanacağım ve bunların hepsinin bir rüya olduğunu ve hala Sednaya'da olduğumu anlayacağım.
JİTEM Ana Davası’nın Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen bugünkü duruşmasında, maktullerin JİTEM tarafından kaybedilme tarihlerinin üzerinden 30 yıl geçmesi nedeniyle zaman aşımından dolayı davanın düşürülmesine karar verildi.
1990'lı yıllarda gözaltına kaybedilen kişilerin ölümleriyle ilgili 1999 yılında Susurluk Raporu'na dayanan bir iddianame düzenlenmiş, zaman içinde açılan bütün davalar 2010 yılında birleşmişti. Davalar "JİTEM Ana Davası" olarak anılmaya başlanmıştı.
Ana davada toplam 18 sanık bulunuyordu.
Hâlâ aydınlatılmayan failler
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 2005 tarihli Çelikbilek-Türkiye davasında oybirliğiyle şunlara karar vermişti:
AİHM’ye olayları saptama görevinde gerekli tüm kolaylıkları sağlamaması ve olaylarla ilgili etkili bir soruşturma yürütmemesi nedeniyle hükümetin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 2’nci ve 13’üncü maddelerini ihlal ettiğine
Hükümetin manevi tazminat olarak Abdulkadir Çelikbilek’in ailesine üç ay içerisinde 60.000 Euro ödemesi gerektiğine
Kaybedilen Harbi Arman, Abdulkadir Çelikbilek, Servet Arslan ve Şahabettin Latifeci’nin failleri hâlâ aydınlatılmadı.
Heyet başkanı “izinli” diye
Davanın 15 Eylül 2022‘de görülen duruşmasında, mahkeme heyeti başkanı izinli olduğundan, yalnızca tarafların beyanları alınmış ve duruşma 21 Eylül 2022 gününe, öldürülerek kaybedilen gazeteci-yazar Musa Anter’in (Ape Musa) ölüm yıldönümü olan 20 Eylül’den hemen bir gün sonrasına ertelenmişti.
Musa Anter ile birlikte Ayten Öztürk’ün davası, 21 Eylül 2022 tarihinde eylemlerin 1992 yılında gerçekleşmiş olması gerekçe gösterilerek düşürülmüş, JİTEM Ana Davası ise Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başka bir esasa kaydedilmişti. 6 Şubat 2023’ten beri dava bu esasta görüldü.
Anter ailesi vekili Av. Selim Okçuoğlu, Musa Anter Davası’nın zamanaşımı sonucu düşmesi kararına karşı, yaşam hakkının usul ve esas yönünden ihlali ile iç hukuk yollarının etkili bir şekilde işletilmemiş olması nedenleriyle 19 Ekim 2022 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapmıştı.
JİTEM Davası Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2022/732 esasına kaydedilerek JİTEM Ana Davası olarak görülmeye başlamıştı. İlk duruşması 6 Şubat 2023 günü görülmüştü. Duruşmada, katılan vekilinin dosyanın mütalaa hazırlığı için savcıya tevdi edilmesi talebi reddedilmişti.