*Görsel: Pixabay
Avrupa Konseyi için İsviçre'de bulunan Lozan Üniversitesi'nin hazırladığı rapor Türkiye'de cezaevlerinin durumuna ilişkin çarpıcı sonuçlar içeriyor. Rapora göre, Ocak 2020 itibarıyla Türkiye'de nüfusun yaklaşık yüzde 1'i cezaevinde ya da denetimli serbestlik kapsamında bulunuyor.
Öte yandan Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Dilşat Canbaz ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Aydın Milletvekili Adalet Komisyonu üyesi Süleyman Bülbül de cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) taşıdılar.
"Son 4 ayda en az bin 276 kişi hak ihlaline uğradı"
CHP'li Bülbül, son 4 ayda en az bin 276 kişinin cezaevlerinde hak ihlaline uğradığını belirterek, Meclis'te komisyon kurulması için önerge verdi.
Önergede, artan hapishane sayılarıyla birlikte hapishanelerde yaşanan sorunların, hapsetme politikası ve ceza adaleti bağlamında değerlendirilerek kişi haklarının iyileştirilmesiyle ilgili politikalarının belirlenmesi gerektiği belirtildi.
"TMK 17. madde kaldırılsın"
HDP İstanbul Milletvekili Dilşat Canbaz da infaz yakmalara dayanak yapılan Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) 17. maddesinin kaldırılması için TBMM'ye bir kanun teklifi sundu. Canbaz, "Son dönemde özellikle politik tutsaklar başta olmak üzere birçok mahpus, hapishane idareleri tarafından keyfi ve ideolojik bir şekilde verilen disiplin cezaları bahane edilerek erken serbest bırakılma hakkından yararlanmaları engelleniyor" diyor.
TIKLAYIN - İHD raporu: Koronavirüs salgınında cezaevlerinde hak ihlalleri
TIKLAYIN - "Cezaevleri, bir halk sağlığı sorunudur"
Türkiye'deki oran Avrupa ortalamasının 3 katından fazla
BBC Türkçe'nin haberine göre Avrupa Konseyi raporu, Türkiye'deki her 100 bin kişiden 984'ünün, 31 Ocak 2020 itibarıyla cezaevinde ya da denetimli serbestlik uygulaması altında olduğunu gösteriyor. Avrupa'da ilk sırada yer alan Türkiye'deki bu oran, Avrupa ortalamasının 3 katından fazla.
Öte yandan raporda, 2020'de Türkiye'de denetimli serbestlik kapsamında bulunan kişi sayısının 2019'a kıyasla yüzde 6,1 arttığı kaydedildi. Buna göre, Türkiye 100 binde 627 kişiyle denetimli serbestlik sıralamasında Polonya'nın ardından ikinci sırada yer alıyor.
Avrupa genelinde ise tutukluluk yerine uygulanan tedbir ve yaptırımların 2019-2020 yıllarında yüzde 3 artış gösterdiği belirtildi. 31 Ocak 2020 itibarıyla Avrupa'da 1 milyon 500 bin 547 kişi denetimli serbestlik altında bulunuyor.
Türkiye, Gürcistan ve Litvanya gibi ülkelerde, hem denetimli serbestlik hem de cezaevindekilerin oranlarının aynı anda yüksek olduğunun altı çizilen rapora göre bu durum, denetimli serbestlik gibi uygulamaların tutukluluğa alternatif olarak uygulanmadığını, bunlara ilave tedbir olarak başvurulduğunu gösteriyor.
"Salgın döneminde cezaevlerinde hak ihlalleri arttı"
CHP'li Süleyman Bülbül, cezaevlerindeki hak ihallerini araştırmak üzere Meclis'te komisyon kurulması için verdiği önergede, salgın döneminde hak ihlallerinin arttığı belirtilerek, hijyen önlemlerini yetersi kaldığı, salgından korunmak için elzem olan malzemelerin temin edilemediği, beslenmeye ilişkin sorunların arttığı, koğuşlardaki yoğunluk nedeniyle sosyal mesafe kurallarının uygulamadığını vurguladı.
"2020'de cezaevi inşaatlarına 4.5 milyar lira harcandı"
"Mayıs ayı itibariyle 283 bin 481 tutuklu ve hükümlü bulunduğu, ancak toplam 371 cezaevinin kapasitesinin 250 bin 576 olduğu" belirtilen önergede, cezaevi inşaatlarına milyarlarca lira harcandığına dikkat çekildi:
"İktidar, hapishane kapasite sorununu cezaevi yaparak çözmeye çalışırken ülke genelindeki 42 farklı ilde yapımı devam eden cezaevlerine 2020 yılı sonu itibarıyla 4 milyar 449 milyon lira para aktarılmıştır. İktidar, bu cezaevlerinin inşaatlarını hızlandırmak, bir bölümünü de tamamlamak amacıyla 2021 yılı sonuna kadar devlet bütçesinden 2 milyar 246 milyon lira ödenek aktaracağını ifade etmiştir. Geçtiğimiz günlerde ise S tipi 3 tane cezaevi açıldığı duyuruldu. Ancak hapishanelerin doluluk sorunu aslında politik bir durumdur".
"Tutuklama istisna olmalı"
"Ceza hukukumuza göre tutuklama bir istisnadır" denilen önergede, "Fakat mevcut yargı sistemimizde, tutuksuz yargılama hukukumuza ters olarak istisna haline gelmiş durumdadır. Bu nedenle kamu güvenliğinin ve gerçek ceza adaletinin sağlanması için hapsetme politikalarından uzaklaşılması elzemdir" denildi.
"İnfaz yakmalar keyfileşti"
HDP'li Dilşat Canbaz, infaz yaklamaların keyfileştiğine dikkat çekerek, TMK'nın 17. maddesinin kaldırılması talebiyle Meclis'e sunduğu kanun teklifi metninin gerekçesinde şu ifadelere yer verdi:
"Yürürlüğe girdiği günden beri anti-demokratik uygulamaların referansı haline gelmiş olan Terörle Mücadele Kanununun baştan aşağı tekrar düzenlenmesi gerekliliği, insan hakları kurumları başta olmak üzere farklı siyasi görüşe sahip birçok kesim tarafından ifade edilmektedir. Terörle Mücadele Kanunu (TMK), kanunun uygulayıcıları tarafından çoğu zaman siyasi yorumlamalarla icra edilmektedir. Birçok politik kişinin ve kurumun, evrensel insan hakları ve uluslararası antlaşmalarla güvence altına alınmış, şiddet çağrısı yapmayan ifade özgürlüğü ve örgütlenme hakkı TMK dayanak gösterilerek baskılanmaktadır. Her toplumsal tepki ve demokratik eylem kolluk ve yargı teşkilatı tarafından TMK ile ilişkilendirilmekte; halkın söz, eylem ve örgütlenme hakkı bu vesileyle engellenmektedir.
"TMK'ya atıfla hükümlü olan birçok mahpusun, aynı kanunun 17 inci maddesine dayandırılarak, erken tahliye hakları çoğu zaman hapishane idaresinin keyfi uygulama ve disiplin cezaları nedeniyle yakılmaktadır. Hapishanelerdeki 'disiplin' cezaları ise; temel insan hakları ihlallerine, hapishane idaresinin çoğu zaman keyfileşen uygulamalarına, gardiyanların ideolojik yaklaşımlarına bağlı olarak özellikle politik mahpuslara yönelik ayrımcı ve kışkırtıcı yaklaşımlarına tepki gösteren mahpusların cezalandırılma yöntemi olarak kullanılmaktadır. TMK 17 inci madde bu yönüyle sıklıkla kamuoyunun gündemine gelmekte ve telafisi olmayan hak kayıplarına neden olmaktadır. Sorunun çözümü için mahpus aileleri demokratik kitle örgütleri ve insan hakları örgütlerinin çözüm önerileri ise iktidar tarafından görmezden gelinmekte, Adalet Bakanlığı konuyla ilgili verilen soru önergelerini cevapsız bırakmaktadır.
"Yukarıda da belirtildiği üzere; başlı başına evrensel insan haklarına, ifade özgürlüğüne ve örgütlenme hakkına yönelik baskı aracına dönüşmüş olan Terörle Mücadele Kanununun baştan sonra tekrar ele alınması gerekirken; keyfi infaz yakmaların önüne geçilmesi ve bununla ilgili ağır hak kayıplarının engellenmesi için TMK 17 inci maddenin acil olarak kaldırılması önemli bir yerde durmaktadır." (KÖ)