Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği'nden Zafer Kıraç, cezaevlerini iç ve dış güvenliğiyle ilgili kanun taslağını bianet'e değerlendirdi.
Bakanlar Kurulu'nda imzaya açılmış olan kanun taslağında cezaevlerinin güvenliği Adalet Bakanlığı'na devrediliyor.
Mevcut durumda cezaevlerinin dış güvenliği jandarmaya ait, iç güvenlik ise Adalet Bakanlığı infaz koruma memurları aracılığıyla yapılıyor.
Cezaevlerinde silahın jandarmada olduğunu, infaz koruma memurlarının silahının olmadığını, cezaevinde isyan gibi durumlarda dış güvenliğin yani jandarmanın çağrıldığını hatırlatan Kıraç, birçok ihlalin askerden kaynaklandığını söyledi. Biz de sorduk...
Bu tespitin kaynakları ne?
Jandarma eğitimsizdir bir kere. Cezaevinde başında alt düzey bir komutan vardır. Farklı şehirlerden gelmiştir. Onun için cezaevi katillerle, teröristlerle, uyuşturucu satıcılarıyla dolu bir yerdir sadece. Dolayısıyla kaba saba bir duruşları vardır.
Üstelik askerin buradaki varlığı salt güvenlikle de cezaevini korumakla kalmıyor.
Cezaevi içinde de görev yapıyor mu?
Mahpuslarla ilişkiye geçeceği yerler var. Ayda bir gerçekleştirilen rutin aramalar mesela... Jandarma ayda bir yasal olarak mutlaka koğuşları arar.
Ayrıca bunu ihbar var gibi nedenlerle her canı istediğinde de yapabilir. Bunlar çok yaşandı bu ülkede. Aynı gün içinde defalarca arama yaparak bu yetki bir kötü muamele olarak kullanıldı.
İnfaz koruma memurları yapınca farklı mı olacak?
İnfaz koruma memurlarının mahpusla bir ilişkisi vardır. Dolayısıyla, ne olursa olsun, her iki taraf da aramalarda birbirini çok örselememeye çalışır. İki taraftan biri çok kötü niyetli değilse tabii.
Aramalar bağlamında askerle memur arasındaki farkı örnekleyebilir misiniz?
Diyelim ki, bir mahpus çocuğunun, eşinin fotoğrafını asmıştır başucuna. Ve diyelim ki, bu yasaktır (bir dönem öyleydi, şimdi panolara asabiliyorlar), cezaevinin yaptığı aramada bunları kaldırmaları söylenir. Kaldırılır da, ama onlar gittikten sonra tekrar geri takılır. Ama jandarma kaldırın demez, yırtar.
Eşya aramalarında da böyle. İnfaz memurları, kötü niyetli değilse, çıkarmalarını söyler mahpuslara, bakar; asker ise, çıkart bile demez. Karıştırır, alır alır yere atar, her şey birbirine girer.
İnsan hakları eğitimi gibi eğitimler almamıştır bu askerler. Hiçe sayar, umurunda değildir derken bunu kastediyorum. Bu şekilde mahpusu terbiye ettiğini, ders verdiğini, burnunu sürttüğünü düşünür. Eski mahkumlar anlatır hep; asker geldiğinde hazırola geçilirmiş, kışla gibi.
Ayrıca sadece mahpus değil bu kabalığa maruz kalan...
Jandarma sadece güvenlik olarak kalmıyor mu?
Dışarıda başlar bu iş. Dışarıda önce seni jandarma karşılar.
Basit bir örnek vereyim: Bir AB projesi çerçevesinde Van F tipi cezaevine gitmiştik. Aracın cezaevi kapısının önünde çok durması yasaktır. Ama biz araçtan inip sürücünün bize fiş vermesini bekleme süresince, bir dakika orada kaldık. O sırada asker "orada durmayın lan" diye bağırmaya başladı.
Sonradan komutan ilettiğimizde de komutan açıkça söyledi: Ben nasıl öğreteyim, dün geldi, iki ay sonra gidecek... Cezaevine gönderilen askerler seçilerek gelse biraz farklı olurdu, ama o bile yok.
Mahpus yakınları da etkileniyor o zaman?..
Tabii, mahpus yakınlarını jandarma da kaydeder mesela. İki yerde kayıt tutulur. Ben Adalet Bakanlığı'nın kaydına giriyorum zaten; niye jandarmanın da kayıtlarına giriyorum, anlamak mümkün değil.
Sonra mahpus yakınlarının getirdikleri malzemeyi de önce jandarma arar. Orada da her şey karışır, özenle hazırlanmış şeyler bozulur, kırılır... Bir kitap içine yazdığınız not jandarma tarafından sakıncalı bulunur, yırtılır. Nasıl olur, bu notu değerlendirme yetkin var mı?..
Kısaca, şu ana kadar jandarmanın cezaevlerindeki varlığı yeterince zulüm oldu. Ayrıca ikibaşlılık yarattığı için Adalet Bakanlığı çalışanları da hep şikayetçi oldular bu durumdan.
Nasıl bir uyuşmazlık var?
Mesela, bir mahpus hastaneye gönderilecekken, cezaevi ambulansla göndermek istiyor ama jandarma komutanı güvenlik nedeniyle ring aracına koyuyor. Ama sorumlu cezaevi!
En güzel örnek Metris'te yaşanan cinayet, Engin Çeber olayı. Çeber'in öldürülmesinin ortakları var.
Çeber karakolda dayak yedi, iç organları parçalandı, raporlar yok edildi, biliyoruz. Sonra asker tarafından ring aracında dövüldü. Sonra cezaevinde gardiyanlar tarafından dövüldü ve hayatını kaybetti.
Kimler suçlandı ve hüküm aldı: Üç infaz memuru ve müdür yardımcısı. Askere ceza yok, polise ceza yok. Derdim infaz memurlarını korumak değil. Ama oradaki polisin de askerin de ceza alması lazım.
Güvenliği infaz memurları üstlenirken eğitim verilecek mi?
Yeni infaz memurları güvenlik eğitim alacak. Tabii insan hakları eğitimi, davranış eğitimi de almalı. Adalet Bakanlığı bunun gerekliliğini biliyor. Bu konuda konuşmalar yapıldı. Ama bu eğitim ne zaman verilecek; başlamadan önce çözülecek mi; bu eğitim verilirken sivil toplumdan, üniversitelerden katkı alınacak mı; bunlar önemli. Bizim, sivil toplumun takip etmesi gereken konular.
Yeni sistemde infaz memurları silah taşıyacak mı?
Evet jandarmanın olduğu gibi onların da silahları olacak. Ama gene cezaevine sokamayacaklar.
22-25 bin personel alınacak bu iş için. Ekonomik açıdan da ucuza mal olacak. Neredeyse iki katı askerle yapılıyordu bu iş.
Yalnız asker tamamen devreden çıkmış olmuyor aslında. Mahpus sevkiyatlarında gene var. Ulaşımı yine jandarma yapacak.
Kime bağlı olacaklar?
Cezaevleri müdürüne, savcılığa ve Adalet Bakanlığı'na bağlı olacaklar.
Normalde güvenlik ya jandarmadadır ya polis eliyle İçişleri Bakanlığı'nda. Burada, özel güvenlikçileri ayrı tutarsak, üçüncü bir silahlı güç daha çıkıyor.
Eğitimleri vermeden 25 bin kişiye silah verdiğinizi düşünün... Eğitim çok önemli!
Bu işin özel şirketlere devri söz konusu olabilir mi?
Hayır, bakanlığın personeli olacak. Ama mevzuat olarak nasıl oturacak bilmiyoruz. Sonuçta üçüncü bir silahlı güç... (YY)