Haberin İngilizcesi / Kürtçesi için tıklayın
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) dün akşam (5 Aralık) Galata Postane’de yaptığı etkinlikle yıllık raporlarını açıkladı.
2018’den beri ifade özgürlüğü davalarını takip eden kuruluşun yıllık raporu 1 Eylül 2021- 20 Temmuz 2022 arasını kapsıyor.
Raporun tanıtımında konuşan MLSA Eş Direktörü 2018'den beri ifade özgürlüğü yargılamalarını izlediklerini belirterek açılan soruşturma ve davaların gün geçtikçe arttığını söyledi.
Ok, yargılanan kişilerin duruşma salonlarında neyle karşı karşıya kaldıklarını bilmediklerini ifade ederek adil yargılama hakkı için çalıştıklarını anlattı.
25 gazetecinin 2018'den beri Türkiye’nin en ücra köşelerinden en büyük metropollerine kadar dava takip ettiğini söyleyen Ok, çalışma arkadaşlarının sık sık yargısal tacize uğradığını ifade etti.
Hazırladıkları raporları hem devlet kurumlarıyla hem de uluslararası kuruluşlarla paylaştıklarını söyleyen Ok, “Türkiye uluslararası kuruluşlara ‘Biz kararlara uyuyoruz’ dediğinde ‘Bakın uymuyorsunuz’ diyoruz” diye konuştu.
Ok, raporları ve dava takipleri için “2016’daki darbe girişimi sonrası artan yargılamalar, yargıdaki aşınmayı gösteriyor” dedi ve “Bu raporlar umarız Türkiye’de yargının bir dönüşümüne vesile olur. Adil yargılanma hakkının tam anlamıyla kullanılmasına vesile olur” diye ekledi.
Apelt: Umarım Türkiye'de dava izleme projelerine gerek kalmaz
Ok’un ardından MLSA’ya destek veren Friedrich Naumann Vakfı’nın (FNF) Türkiye Direktörü Beate Apelt söz aldı.
Apelt “Raporu inceleyince gazetecilere, avukatlara, öğrencilere, aktivistlere açılan davaların ifade özgürlüğü ihlali olduğunu göreceksiniz” dedi.
Raporla hukukun üstünlüğünün nasıl zarar gördüğünü, kontrol ve denge mekanizmalarının nasıl yıpratıldığını gördüğünü anlatan Apelt ayrıca “Rapor mahkemelerin ve hakimlerin özgürlüklerinden nasıl taviz verdiklerini gösteriyor” diye konuştu.
Yargılamaların insanlara soyut görünebileceğinden bahseden Apelt “Ancak bu davalar herkesin hayatını etkiliyor. Örneğin bir tweet attığı için ceza alan bireyler var. Dava açılmış ve aklanmış olsa da kişilerin hayatları değişiyor. İşlerinden olabiliyor, dışlanabiliyor. Otosansür uygulayabiliyorlar. Artık kimse sesini yükseltmeye cesaret edemiyor. Türkiye açısından önemli olduğuna inandığım bir çalışma bu. Ümit ediyorum ki bir gün Türkiye’de böyle dava izleme projelerine gerek kalmayacak” diye konuştu.
Kök: Terör suçlamaları davaların çoğunu oluşturuyor
Apelt’ten sonra MLSA’nın proje koordinatörü ve raporun yazarı Murat Mümtaz Kök söz aldı. Rapordan bilgileri izleyiciler ile paylaşan Kök, “Rapor, Anayasada garanti altına alınmış temel hakların kullanımının giderek daha fazla kriminalize edildiğini gösteriyor” dedi.
Kök, “Büyük oranda gazetecilerin yazdıkları haberlerin, yazarların makalelerinin ve sosyal medya paylaşımlarının delil olarak sunulduğu davalar ile iktidarın makbul görmediği, siyasi eleştiri kapsamında olanlar da dahil her türlü ifadenin giderek daha da kuvvetlenen bir irade ile cezalandırıldığını görüyoruz” diye konuştu.
41 davada yargılanan 67 kişiye toplamda 299 yıl 2 ay 24 gün hapis cezası verildiğini söyleyen Kök "Masumiyet karinesi ne yazık ki unutuluyor. Açılmaması gereken davalar açılıyor ve gazeteciler, avukatlar, öğrenciler, aktivistler mahkum ediliyorlar. Terör suçlamaları davaları azalsa da devam ediyor ve yargılamaların çoğunu oluşturuyor. Terör suçlamalarında en çok gördüğümüz suçlama propaganda." diye de ekledi.
Hapisteki gazeteci sayısı azalıyor, yargılanan sayısı artıyor
Raporun sunumunun ardından yapılan soru-cevap kısmında bianet Ok ve Kök’e “15 Temmuz sonrası hapis tutulan gazeteci sayısı rekor olarak lanse ediliyordu. Son dönemde cezaevlerinde tutulan gazeteci sayısında azalış var. Ancak buna rağmen yargılanan ve hapisle cezalandırılan gazeteci sayısında artış görüyoruz. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz” şeklinde bir soru yöneltti.
İlk olarak söz alan Ok “Evet, Türkiye’de cezaevlerinde 2016 sonrası kadar gazeteci şu an yok. Bir dönem 180'lere çıkmıştı sayı. 800’den fazla da tutuklanıp bırakılan gazeteci var. artık bu durum yıldırma politikasına dönüştü, bir hükümet politikasına dönüştü. Hükümet uluslararası medya için ‘Türkiye’de tutuklu gazeteci azaldı’ söylemini güçlendiriyor” diyerek cevaplandırdı.
Kök ise “Hükümet zaten cezaevindekilerin gazeteci olmadığını savunuyor. Davaların kendisi cezalandırma haline geldi. İkincisi ‘hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB)’ diye bir şey var. Yargılamalarda cezalar çıkıyor ancak HAGB uygulanarak ceza erteleniyor. Bir korkutma politikası. Ancak bu zamana kadar hiçbir gazetecinin otosansür uyguladığını görmedim. Umarım bu değişmez” dedi.
Raporda özetler şöyle: 23 farklı şehirde görülen 210 davanın 446 duruşmasının izlenmesi ile elde edilen verilere göre gazeteciler, en çok haberleri ve sosyal medya paylaşımlarının delil olarak gösterildiği davalarda terör suçlamaları ile yargılandı. Barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşlerine açılan davalarda artış olduğu belirtilen raporda savcılıkların ve ilk derece mahkemelerinin, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) kararlarını uygulamadıklarına da dikkat çekildi. Raporda, ifade özgürlüğü davalarında verilen hapis cezalarında radikal bir artış gözlemlendiği de belirtildi. Gazetecilerin terör davalarında yargılanması pratiği devam ediyor Rapora göre gazetecileri terör suçlamalarıyla yargılama pratiği bu izleme döneminde de devam etti. “Örgüt propagandası” suçlamasının 62 davada yöneltildiğine yer verilen raporda 143 gazetecinin bu suçlamayla yargılandığı kaydedildi. “Örgüt üyeliği” suçlamasının yöneltildiği 44 davanın 38’inde gazetecilerin yargılandığına dikkat çekilen raporda 132 gazetecinin bu suçlama ile hakim karşısına çıktığı paylaşıldı. Rapordaki verilere göre bu davalarda en çok gazetecilerin yazdıkları haberler ve sosyal medya paylaşımları suçlamalara delil olarak gösterildi. ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ suçlamasına hukuksuzca elde edilen deliller sunuldu Bir yıllık dönemde 34 kişinin “cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla açılan 29 davada yargılandığı paylaşılan raporda bu davaların da en çok gazetecileri hedef aldığı belirtildi. Rapora göre 18 gazeteci, “cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla hakim karşısına çıktı. Bu suçlamanın yöneltildiği 19 davada sanıklar aleyhine yalnızca sosyal medya paylaşımlarının delil olarak sunulduğuna dikkat çekilen raporda 14 davada bu delillerin AYM’nin 19 Şubat 2020 tarihli kararıyla anayasaya aykırı olduğuna hükmederek ilgili yasa maddesini iptal ettiği “sanal devriye” yöntemi ile elde edildiği belirtildi. Raporda AYM kararından sonraki tarihlerde hazırlanan ve “sanal devriye” yöntemi ile elde edilen delillere yer verilen 8 iddianamenin mahkemeler tarafından kabul edildiği paylaşıldı. Barışçıl gösteri ve eylemlere açılan davalarda 800 kişi yargılandı Rapora göre bir yılda 800 kişi, Anayasa’nın 34. maddesi ile herhangi bir izne tabi olmaksızın düzenlenmesi garanti alınan barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katıldıkları için “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet etmek” suçlamasıyla hakim karşısına çıktı. Aralarında Cumartesi Annesi/İnsanları’nın da olduğu 328 aktivist bu suçlama ile yargılanırken 285 öğrenci, Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan rektör atamaları üzerine başlayan protestolara açılan 9 farklı davada bu suçlama ile hakim karşısına çıktı. Raporda barışçıl gösteri, eylem ve yürüyüşlere açılan davaların bazılarında söz konusu eylemlerin “kanunsuz” olduğuna kaymakamlık veya valiliklerin aldığı keyfi yasaklama kararlarının ve pandemi döneminde İl Hıfzıssıhha Kurullarının “kamu sağlığı” gerekçe gösterilerek aldığı toplanma yasağı kararlarının dayanak olarak gösterildiğini de yer verildi. 299 yıl, 2 ay, 24 gün: AİHM kararları görmezden gelinerek ceza yağdırıldı Raporda ifade özgürlüğü davalarında verilen hapis cezalarında ciddi bir artış gözlemlendiği kaydedildi. İzleme döneminde karara bağlanan 41 davada yargılanan 67 kişiye toplamda 299 yıl 2 ay 24 gün hapis cezası verildiği belirtilen raporda 36 kişiye farklı davalarda verilen hapis cezalarının, AİHM’in verdiği ihlal kararlarına konu olan TCK 220/6, 220/7, 299 ve TMK 6/2, TMK 7/2 maddeleri uyarınca verildiği vurgulandı. Mesleki faaliyetleri gerekçe gösterilerek müebbet hapis cezasına çarptırılan gazeteci Rojhat Doğru ve 2020 yılında beraat ettiği suçtan hiçbir delil olmamasına rağmen ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılan Osman Kavala‘ya verilen ağır cezalara da raporda yer verildi. Hapis cezaları ile birlikte beraat ile sonuçlanan davalarda da artış görüldüğü belirtilen raporda bu durum, ifade özgürlüğünü ilgilendiren soruşturmaların kolayca davalara dönüştürülmesi olarak yorumlandı. Raporda paylaşılan bilgilere göre izleme döneminde karara bağlanan 51 davada yargılanan 226 kişi kendilerine yöneltilen suçlamalardan beraat etti. |
TIKLAYIN - "Medya Özgürlüğünün 20 Yılına Bir Bakış" raporu yayında