Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) 20. yıldönümünde düzenlediği "Ateşin Düştüğü Yer" sergisi kapsamında "Sürmekte Olan Toplumsal Travmayla Baş Etmek" başlıklı bir panel düzenledi.
Panelde, TİHV Başkanı Şebnem Korur Fincancı, Sabancı Üniversitesi'nden Ayşe Betül Çelik, Bilgi Üniversitesi'nden Murat Paker ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden Kerem Altıparmak konuştu.
Diyarbakır Cezaevi Gerçekleri Araştırma ve Adalet Komisyonu'nda da görev alan Paker, travma sözünü 20 yıldır kullandığımızı ancak Türkiye'nin kuruluşunu ve egemen politik geçmişinin de travmatik olduğunu söyledi.
20 milyon insan şiddete maruz kaldı
"Türkiye kurulduğundan beri tek tipleştirmeye yönelik bir politika uyguladı. Cumhuriyet tarihinin kendisi travmatize edici. Kürtlere, İslamcılara, komünistlere, tüm muhaliflere sistematik baskı uygulandı. 12 Eylül darbesi ve üç yıllık diktatörlük dönemi bütün muhalefeti ezdi. Kürt muhalefeti özel olarak ezildi. İnsanlığa karşı sular işlendi. Son yıllarda da 80'li, 90'lı yıllardaki kadar olmasa da bu politika devam ediyor. Son 30 yılda doğrudan veya dolaylı olarak 20 milyon insan şiddete maruz kaldı. Bu artık bir halk sağlığı problemidir. Politik şiddetin sonlandırılması için her düzeyde politik mücadele verilmeli."
Çelik de, "toplumsal travmada sadece bireyin bedenine değil, grubun kimliğine yönelik şiddet olduğunu" ifade etti. Çelik, Toplumsal travmanın aşılması için toplumsal mutabakata ihtiyaç vardır" dedi.
Altıparmak ise konunun ceza adaletiyle bağlantısına dikkat çekerek, "Ceza adaleti olmadan hakikat ve onarım olması mümkün değil" diye konuştu.
"Mevcut Anayasa ile darbeciler yargılanabilir"
Referandum süreci ve sonrasında darbecilerin yargılanması çerçevesinde yürütülen Geçici 15. madde ile ilgili görüşleri anlatan Altıparmak, mevcut anayasa ile de darbecilerin yargılanmasının imkânı bulunduğunu söyledi.
1982 Anayasası'nın kaldırılan Geçici 15. maddesinin, geçmişe dönük çıkartılan afların aksine, o dönemde Milli Güvenlik Konseyi'ni ileriye dönük eylemlerinden dolayı sorumsuzlaştırdığını dile getiren Altıparmak, bu maddenin yasama ve yürütmeye ilişkin uygulamalar için sorumsuzluk getirdiğini ifade etti.
Altıparmak, işkencenin yasama ve yürütme işlemi olmadığını anlatarak uluslararası uygulamalardan örnekler de vererek sorumluların yargılanabileceğini söyledi.
Altıparmak, Anayasanın 15. ve 38. maddesindeki hükümlerin mevcut haliyle de buna imkan tanıdığını dile getirdi. Altıparmak, Olağanüstü Hal Bölge valileri için de benzer koruma kalkanı bulunduğunu hatırlattı.
Fincancı ise TİHV'nin sadece işkence mağdurlarının rehabilitasyonunu değil, ceza adaleti için delil ve belgeleme işlevini de yerine getirdiğini söyledi. İlk yıllarında ağırlıkla hekimlerin görev aldığı vakıfta, günümüzde antropologlar, psikologlar, sosyologlar ve hukukçuların da çalıştığını anlatan Fincancı, toplu mezarlarda birlikte çalışmak için arkeologlarla da değerlendirmelerde bulunduklarını söyledi. (AS/EÖ)