bianet'in görüştüğü İzmir Barosu avukatlarından Arif Ali Cangı ve Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İstanbul Şubesi'nin başkanı Özlem Eylem Tuncaelli, Tuzla'daki varillerle ilgili sürecin çevrenin korunmasının yalnızca bir yargı sorunu olduğu, işletmelerin çevreyi kirletmesinin yalnızca Tuzla'da gerçekleştiği gibi yanlış izlenimler doğurduğuna dikkat çekiyor.
"Sorun sağlıklı çevrede yaşama hakkıyla, çevre politikasıyla ilgili. Bu da yargı değil, tamamen siyaset sorunudur" diyen Tuncaelli, bir an önce atılması gereken iki adımı şöyle özetliyor:
* Ülkesel bir çevre politikasına ihtiyaç var. Bunu da Bakanlık yapmak zorunda. Şu an Türkiye'de çevre Avrupa Birliği (AB) yönetmeliklerinin çevirisiyle yönetiliyor. Oysa bizim ülkeye özgü politikalara, düzenlemelere ihtiyacımız var.
* Politikanın esası "kirleten öder" değil, "kirlenmenin önlenmesi" olmalı. Oysa başta denetimler olmak üzere önleyici tedbirler hiç yeterli değil.
Mahkeme "madde yürürlükte değildi" dedi, beraat verdi
Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Tuzla'daki zehirli varillerle ilgili "çevreyi kasten kirletmek" suçlamasıyla yargılanan Ali Ayvenli, Mehmet Suiçmez, Turan Yılmaz ve Şerafettin Eyüpoğlu'yla Unifar Kimya yetkilileri Emine Özbek, Hüseyin Hilmi Özdal ve Mehmet Ferhat İlhan'ın eylemlerinin olay tarihinde suç olarak tanımlanmadığını, konusunun suç tarihinde idari yaptırım gerektiren bir eylem olarak düzenlendiğini kaydetti; tüm sanıkların beraatlerine karar verdi.
Mahkeme kararını, yeni Ceza Yasası'nın (TCK) çevreyi kasten kirletmek suçunu düzenleyen 181. maddesinin suçun işlendiği tarihte yürürlüğe girmemesine dayandırdı. 181. maddenin ve "çevrenin taksirle kirletilmesi"ni düzenleyen 182. maddesinin suçu tanımlayan ilk fıkralarının yürürlüğe girmesi iki yıl ertelenmiş, bu yıl 12 Ekim'de yürürlüğe girmişti.
Cangı: Bakanlık sorumluluğunu yerine getirmiyor
Cangı, çevreyi kirleten işletmelerle ilgili tek aracın ceza yasası olmadığına, Çevre Bakanlığı'nın elinde idari yaptırım olanakları bulunduğuna, ama bunların kullanılmadığına dikkat çekti.
"Çevreyi kirletenlerle ilgili ille de özgürlüğü bağlayıcı cezalar gerekmiyor. İşletmeyi kapatmaya kadar varan birçok araç kullanılabilir. Ama para cezası 'kirleten öder' politikalarının sürdürülmesi demektir. Önemli olan çevreyi kirletme olasılığı olan faaliyeti önlemektir. Yani baştan iyi denetim gerekiyor."
Cangı, hükümetin "sanayiciler ve belediyelere hazırlık zamanı gerek" denerek çevreyi korumayla ilgili yasa maddelerinin yürürlüğünün geciktirilmesinin, yasayı yapanların samimi olmadığını gösterdiğini söylüyor: "Siyasiler suçun tanımını yapıp 'Evet bu suçtur, ama iki yıl daha bu suçu işleyebilirsiniz' demiş oldu."
"Kapsamlı araştırma yapılsa, 12 Ekim 2006'ya altı ay kala bu suçun çok daha fazla işlendiği görülebilir. Kirletenler bu maddelerin bu tarihte yürürlüğe gireceğini biliyorlardı. Tuzla tekil bir örnek olarak işte bu süreçte ortaya çıktı."
Tuncaelli: Sorumluluk sadece yedi sanıkta mı?
Tuncaelli, Tuzla'daki varillerle ilgili yalnızca yedi sanığın değil, Çevre Bakanlığı'ndan yerel yöneticilere birçok kişinin yargılanması gerektiğini söylüyor.
ÇMO, bu olayla ilgili görevi ihmal ve savsaklama iddiasıyla Nisan 2004'te Bakan Osman Pepe hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Ancak Tuncaelli bu suç duyurusunda bir gelişme olmadığını söylüyor.
Tuzla'daki olayın tekil gibi göründüğünü, ama aslında sorunun çok daha geniş olduğunu vurgulayan Tuncaelli, "Gözümüzün önünde olup unuttuğumuz olaylar var" diyor.
"Tuzla'nın hemen yanında Dilovası, Ergene Havzası var. Trakya'nı su kaynakları yoğun endüstriyel tarım nedeniyle tükenmiş durumda. Akdeniz'de hâlâ Ulla gemisinin kromları yatıyor. Sorun tekil değil, çok geniş."
"Sanayicilerin değil, yaşamın zamana ihtiyacı var"
Hükümetler çevreyle ilgili yasa değişikliklerinin yürürlüğe girmesini geciktirmelerini sık sık ekonomik maliyet artışına, sanayicilerin zamana ihtiyacı olduğu gerekçelerine dayandırdı.
Ancak Tuncaelli, "İnsanların da sağlıklı çevrede yaşam hakkı var. Siyasetçiler birilerinin hakkını gasp ederek para kazanılmasına çanak tutmamalı" diyor.
"Zamanımız kalmadı. Hep sözü edilen 'sürdürülebilir kalkınma' yerine 'yaşamın sürdürülebilirliği' öncelikli olmalı." (TK)