Yaygın/hakim medya araçlarının dışında sağ ve sol tandanslı irili ufaklı birçok yayın aracı var. Ben sol görüşlü radyolar üzerinde durmak istiyorum.
"Sol" radyoların özellikleri
Öncelikle, bu tür radyoların bazı genel özelliklerine bakalım:
Sol görüşlü radyoların birincil özelliği "türkü" ağırlıklı müzik yayını yapmaları. Bu müzik türünü "özgün" veya son dönemlerde yaygınlaşan tabirle "kent türküleri" takip ediyor.
"Sol" radyolar, "söze dayalı" yayıncılığı benimsiyor, radyoyu bir "müzik kutusu" olmaktan çıkarıp ekonomiden siyasete, spordan kültüre, sanattan sağlığa ve hukuka pek çok konu söz söylemeyi önemsiyor.
"Sol" radyolar dinleyici ile arasında "özdeşim" kurulmasına da önem veriyor. Bu ilişki, dinleyicinin radyonun genel yayın politikasındaki etkisini artırıyor. Radyo yayınındaki ufak, münferit sapmalar dinleyicinin "eski çizginizi değiştirdiniz" karşı tepkisine neden oluyor, çabucak...
"Sol radyoları dinleyenler, deterjan tüketmez mi?"
"Sol" radyoların çok temel yapısal sorunları var. Kıt kaynaklarla kurulan bu tür radyoların, istisnalar hariç, tek gelir kaynağı küçük işletmelerden aldıkları reklamlar. Bu reklamlarda süreklilik sağlansa bile, çalışanlar ve kurum varlığını kronik bir ekonomik kriz içinde sürdürmek zorunda.
Büyük reklam ajansları, nedense, "sol" radyoları dinleyenlerin deterjan, sıvı yağ, katı yağ kullanmadığını, bisküvi yiyip meşrubat içtiğini kabul etmiyor. Alım gücü en düşük olan grupların tükettiği ürün reklamları bile, dinlenme oranları yüksek olan bu radyolarda kendilerine yer bulamıyor.
"Sol" radyolar, kaynak yetersizliği sorununu aşamadıklarından, topluma kendi ideolojik duruşlarına ilişkin bir "medya işletme modeli" de sunamıyor. Alternatifi olmayı hedefledikleri büyük medya ile benzeşiyor. Çalışanlarına yüksek maaş, sigorta ya da sarı basın kartı gibi haklar sunamıyor.
Radyolar, kronikleşmiş krizlerin dip noktalarında, çeşitlik etkinliklerle (ortaklardan alınan destekler, dayanışma geceleri ya da konserler) geçici kaynaklar yaratıp kurtuluyorlar. Bu geçici kaynaklar da kısa süreli bir rahatlamanın ardından yerini yeni bir ekonomik krize bırakıyor.
"Sol" radyolara reklam, sponsorluk ya da bağış desteği sunacak gönüldaşlar nedense bir türlü bulunamıyor. Ayda 1 milyar liralık bir reklama verecek sol görüşlü bir işletmeye de rastlanamıyor.
Radyolardan gazetelere
"Sol" görüşlü gazeteler de nedense "sol" radyoları görmezden geliyor. Hakim medya birbirinden her manada beslenirken, sol medya kendi içinde böylesi bir ilişkiye girmiyor.
Bir "sol" gazetede kaç kere bir "sol" radyo programcısıyla yapılmış söyleşiyi okudunuz? Kaç kez bu tür radyolarda yapılmış yayınlardan alıntılar gördünüz?
"Sol" gazeteler, "medya eleştirisi" adı altında hakim medyaya yüklenirken, sol radyolara hiç yer vermiyorlar. Halbuki bu tür radyoların da övgü ve yergiye ihtiyaçları var.
Sivil toplum kuruluşları da duyarsız
"Sol" görüş ya da duyarlılığa sahip sivil toplum kuruluşları da gazetelerle benzer tutumu sergiliyor. Örneğin, sendikalar...
Türkiye'de 1 Mayıs olaylı geçerse yaygın medyanın manşetine çıkıyorr. Oysa her sene "sol" radyolar gün boyunca özel yayın yapıp memur ve işçilerin her türlü eylem ve basın açıklamalarını kamuoyuna duyuruyor. Özel programlar yapılıyor.
Peki bunun karşılığında ne olur? Koca bir hiç. Çuvaldızı önce üyesi olduğum Çağdaş Gazeteciler Derneği'ne (ÇGD)) batırmak isterim. Bu derneği en çok "sol radyolar"ın ciddiye aldığını düşünüyorum. Ancak ÇGD her yıl "ödüller" dağıtır, ben daha "sol" radyolara bir ödül verildiğini duymadım. Yanılıyorsam, peşinen özür dilerim...
Metin Göktepe davasını baştan sona mahkeme salonlarında izleyip canlı bağlantılarla günü gününe gelişmeleri ileten de, -yabancıları saymazsak- sol radyolardı. Bunu da hiçbir basın kuruluşu değerlendirmedi.
Hızlandırılmış tren faciası
Geçtiğimiz hafta yaşanan "hızlandırılmış tren" kazasının ardından, bir sendikamız kıymete bindi. Mevzu hakkında bilgi açığı olan medya, sendikaya başvurmak zorunda kaldı. Sendikanın basın açıklamasını canlı yayınla duyuran haber kanalları oldu. Bu, sendika tarihinde bir ilkti. Bu büyük ilginin sendika yönetimini heyecanlandırıp mutlu ettiğini biliyorum.
Ama "sol" radyolar, ilgili sendikanın yetkililerine kazadan çok önce mikrofonlarını uzatıp "kazanın geleceğini" dinleyicilerine duyurmuşlardı. Keşke, bu da heyecan ve mutluluk verici bir olay olarak önemsenseydi.
Zira unutulmasın ki "sol" radyolar, yüzbinlerce kişi tarafından dinleniyor. Bu, medya araştırma kuruluşlarının raporlarında da görülüyor. "Büyük" radyolar listelerin alt sıralarında yer alırken, "sol" radyolar, muhakkak ilk 20 içinde yer alıyorlar. Bir kısmı da ilk 10'da kendine yer buluyor.
Özetle; sol radyolar yaklaşık 14-15 yıldır bütün zorluklara rağmen kesintisiz olarak çok çeşitli bir içerikle, toplumun sesini duyuramayan kesimlerinin sesi olmaya çalışıyorlar. Ancak bu çabalarına karşın kendilerine yakın gördükleri kişi ve kurumlardan yeterli düzeyde maddi-manevi destek göremiyorlar. Lokal bir dergi veya gazete çalışmasına karşı gösterilen ilgi ve alaka, nedense sol radyolardan esirgeniyor. Bu ilgisizlik ve vurdumduymazlık onların da kendilerini geliştirmesini engelliyor.
Tüm bu söylediklerim bir "ego tatmini" olarak algılanmasın. Tüm çabam bu tür radyolarında yaptıkları işlerin mesleki açıdan değerlendirilmesi, haklarının teslim edilmesidir. Böylece buralara emek verenler de bir nebze olsun yaptıkları işlerin gururunu yaşarlar. (EÖ/BB)
(*) Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Bilişim Yüksek Lisans programından mezun oldu. Yaşam Radyo Eski Yayın Yönetmeni olan Başaran, halen bu radyoya dışardan çeşitli programlar hazırlıyor.