"5 Haziran"ın "Dünya Çevre Günü" olarak anılmasına neden olan 1972 Stockholm Birleşmişi Milletler (BM) İnsan Çevresi Konferansı Bildirisi'nin birinci maddesine göre; "...insanın; hürriyet, eşitlik ve yeterli yaşam koşulları sağlayan onurlu ve refah içinde bir çevrede yaşamak temel hakkıdır..."
Bu ve benzeri pek çok ulusal ve ulusalüstü hukuk metinlerine karşın insanlar, hürriyet, eşitlik ve yeterli yaşam koşullarını sağlayan onurlu ve refah içinde bir çevrede yaşayamıyorlar.
"Bergama Ovacık Altın Madeni" mücadelesinin simgeselliği
Çevre hakkının savunulması denilince, ülkemizde ilk akla gelen mücadele "Bergama Ovacık Altın Madeni"ne karşı yürütülen mücadele olduğunu söylemek abartılı olmasa gerek.
"Siyanür liç" ayrıştırma metoduyla çalışan Bergama'nın Ovacık Köyü'ndeki altın madeni işletilmesine karşı on beş yılı aşan süreden bu yana toplumsal ve hukuksal mücadele veriliyor.
Bu mücadelede pek çok örnek olay, pek çok "ilk" yaşandı. Hiçbir şiddete bulaşmadan, tüm dünyanın ilgisini çeken ve olumlanan bir köylü hareketi yaşandı.
Örnek bir toplumsal mücadele yürütüldü, yürütülüyor. Kesintisiz bir hukuksal mücadele yürütüldü, yürütülüyor. Örnek mahkeme kararları verildi.
Hukuk Devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleriyle hiç bağdaşmayan kötü idari uygulamalar yaşandı ve yaşanıyor.
Bergama yalnızca çevre hakkını değil hukuk devletini de sorguluyor
Bu yönüyle Bergama Ovacık Altın Madeni'yle ilgili süreç, yalnızca çevre hakkı ile ilgili bir konu olmaktan öteye geçerek, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin "Hukuk Devleti" olup olmadığını sorgulatan bir süreçtir.
Bergama Ovacık Altın Madeni işletmesine olanak sağlayan yönetsel işlemler hakkında pek çok dava açılmış, 1997 yılından bu yana "siyanür liçi yöntemiyle altın madeni işletmesinin kamu yararına aykırı olduğuna" ilişkin pek çok mahkeme kararı alındı.
Bergama ve hukuki süreç
Ulusal Mahkeme kararlarının yanı sıra konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından iki ayrı ihlal kararı verilmiştir.
Son olarak, maden işletmesi amaçlı düzenlenen imar planları mahkeme kararıyla iptal edildi. Her seferinde mahkeme kararlarını aşmanın bir yolu bulundu.
Önce, madenin çalışmasına izin veren Çevre Bakanlığı'nın ilk işlemi hakkında 652 yurttaş tarafından açılan dava sonunda Danıştay 6.Dairesi'nin bozma kararı üzerine, maden işletmesinin kamu yararına uygun olmadığına karar verildi.
Bu karar, çevre hakkını esas alan önemli bir karardır. "Yaşam hakkı"nı düzenleyen Anayasa'nın 17. maddesi ile "sağlıklı çevrede yaşama hakkı"nı düzenleyen 56. maddesine dayanılarak verilen kararda özetle şöyle denilmekteydi:
"...İşletmecinin iyi niyeti, önlemlerin titizce denetlenmesi gibi kavramlara bağlı kalınarak, yapılacak faaliyet sonucunda elde edilecek ekonomik değerin,doğada ve doğrudan veya dolaylı olarak insan yaşamı üzerindeki risk faktörünün gerçekleşmesi halinde kamu yararının öncelikle insan yaşamı lehine değerlendirilmesi doğaldır. (...)doğrudan veya çevrenin bozulması ile dolaylı olarak insan yaşamını etkileyeceği kesin olan siyanür liç yöntemi ile altın madeni işletilmesine izin verilmesi yolundaki dava konusu işlemde kamu yararına uygunluk bulunmamaktadır..."
Bu açık ve net karar, TÜBİTAK tarafından oluşturulan bir komisyona, hazırlattırılan raporlara dayanılarak aşılmaya çalışıldı.
Tartışmalı olan ve içeriği ile çelişkili olan bu raporların özet kısmındaki "risklerin kabul edilebilir seviyeye indiği" saptamasına dayanılarak madenin faaliyetine olanak sağlayacak işlemler yapıldı.
Bu işlemlerin de mahkemelerce "mahkeme kararının etkisiz hale gelmesine yol açan işlemde, hukuk devleti ilkesine aykırılık bulunmaktadır" gerekçesiyle iptal edilmesi üzerine, bu kez, "ülkenin ekonomisi, dış borçlar ve uluslararası tahkim" gerekçe gösterilerek Bakanlar Kurulu tarafından düzenlenen gizli kararname ile mahkeme kararı aşıldı.
Mahkeme kararının uygulanmasını engellemeye yönelik Bakanlar Kurulu kararının da iptal edilmesi üzerine göstermelik olarak maden işletmesi durduruldu.
ABD Büyükelçisinin sahnedeki rolü
Şimdi sanki bu mahkeme kararları hiç yokmuş gibi, yeni yeni raporlarla madenin açılması sağlandı. Son aşamadaysa çok ilginç olaylar da yaşandı.
Madenin mühürlenmesinin ardından sadece dokuz gün sonra, Çevre ve Orman Bakanlığı, madenin çalışmasını sağlayacak izni verdi. Bu aşamada ABD Büyükelçisi Edelman da sahnede göründü.
Edelman, madenin bir an önce açılması için imar planlarının yürürlüğe konulması konusunda Bayındırlık ve İskan Bakanı'ndan ricada bulundu. Bu rica üzerine, madenin açılması yolundaki işlemler, eşine pek rastlanmayan bir hızla tamamlandı.
Her yer Bergama olacak
İl Özel İdaresi Yasası'na göre karar organı olan İl Genel Meclisi by-pass edilerek, İzmir Valiliği tarafından açılma ruhsatı verildi 20 Mayıs 2005, Cuma akşamı saat 20.30'da "kurbanlar kesildi" ve maden çalışmaya başladı.
Bergama-Ovacık'ta maden çalışıyor, yalnızca Bergama'nın havasını, suyunu, toprağını değil, hukuk devleti ilkesini de kirletiyor. Önüne geçilemezse, kirlenme dalga dalga yayılacak.
Bergama aşılırsa, sıra Eşme'ye, Efemçukuru'na, Kaz Dağları'na, Tunceli-Ovacık'a, Artvin'e, toprağının altında "altın"ı olan her yere gelecek, her yer Bergama olacak.
Bununla da kalmadı, Geçen yıl "5 Haziran Dünya Çevre Günü"nde yaşananlar başka kirliliklerin de habercisiydi.
Geçen yıl 5 Haziran'da
5 Haziran 2005 Pazar günü Bergamalı Köylülerle birlikte olmak isteyen ELELE Hareketi, Beyaz Adımlar Platformları ve diğer katılımcılar, Madenci Firma tarafından organize edilen piknik için toplanan ve Çamköy yolunu kapatan topluluk tarafından, taşlı, yumurtalı saldırıya uğramışlardı.
Dört saat sonra bölgeye gelen güvenlik kuvvetlerinin oluşturduğu koridor arasından geçerek Çamköy'e ulaşabilmişlerdi ve güvenlik koridorundan geçerken dahi saldırılar sürmüştü. Camları kırılan otobüslerin içindekilerden şans eseri yaralanan olmamıştı.
Bu yıl da Bergama Köylüleri ve Bergama Çevre Platformu tarafından, Çevre Haftası kapsamında, Bergama-Çamköy'de bir etkinlik düzenlendi. Bergama Ovacık Altın Madeni ile ilgili olan herkese ve her kuruma çağrıda bulunuldu.
Buluşmaya, Ege Çevre Kültür Platformu (EGEÇEP), İzmir Bergama, Eşme, Sivrihisar, Havran/Küçükdere ELELE Hareketi, Beyaz Adımlar Platformu katılacağını açıkladı.
Bu gelişmeler olurken, madeni işleten Koza Altın İşletmeleri A.Ş. tarafından 22 Mayıs 2006 tarihli bir basın bildirisi yayınlandı.
Koza kimi, niçin uyarıyor?
Bildiride geçen yıl uğradığımız saldırılar çarpıtılarak anlatılmakta, benzer olayların bu yıl da yaşanabileceği ifade ediliyor. Açıklamada şöyle deniyor:
"...Piknik adı altında yapılan çağrı bölücü örgütlerin yayın organlarında da yayınlanmıştır. Katılımcıların arasında bu gruplara mensup olanların olacağı açıktır. Maden bölgesini ve çevresini boşaltıp gitme imkanımız olmadığına göre, alnının teri ile hayatını kazanan yüzlerce insan ve geçimini sağlayan binlerce kişi hemen yanlarına kadar gelinip kendilerine hakaret edilmek sureti ile yine tahrik edilmek istenmektedir. Bu tür puslu havalarda karmaşa ile beslenme imkanı bulan bu devlet ve ordu karşıtı gruplara karşı yetkilileri uyarıyoruz..."
Açıklama üzerine; İzmir Valisi'nden "çevre sorunlarına ilişkin düşünce ve kanaatimizi açıklama ve yayma" demokratik ve anayasal hakkımızı kullanabilmemiz için gereken önlemlerin alınmasını, geçen yıl yaşadığımız olayların yinelenmesinin önüne geçilmesini.." istedik.
"Sağlıklı çevrede yaşama hakkı" için yine Bergama'da olacağız
Biz, 4 Haziran 2006 Pazar günü yine Bergama'da olacağız; Sağlıklı Çevrede Yaşama Hakkı" için, "Hukukun Üstünlüğü" için, geleceğimiz için, orada olacağız. Madenci Firmanın bu açıklamasına karşı devletin kurumlarından, Ordu'dan bir açıklama yapılacak mı? Merakla bekliyoruz... (AAC/EZÖ)