Çevreci hareketlerin karşısına kimi zaman bir çok uluslu şirket, kimi zaman 'solcu' bir belediye, kimi zaman mafya ama çoğu zaman devlet dikiliyor. Her şeye karşın olmaları gereken yerde, halkın yanında duran yerel yönetimler çoğalıyor.
Türkiye çevre hareketleri, sorunlarla birlikte büyüyor. Bazen Akkuyu'da olduğu gibi koca bir nükleer santralin yapımını durdurabiliyor, bazense, Gökova Termik Santralı'nda olduğu gibi, onca kamuoyu desteğine karşın hedefe varamıyorlar.
Ya da Yatağan'da olduğu gibi "mücadele" ile "tahribat" birlikte yol alıyor.
Ancak artık açıkça bilinen şey şu: Türkiye'de ekolojist hareketler vardır! Onları dikkate almadan açılacak ihalelerin, atılacak temellerin, yapılacak yatırımların ve imzalanacak sözleşmelerin gerçekleşme şansı eskisi kadar yüksek değildir.
Akkuyu temiz kalacak
1970'li yılların başlarından beri Akkuyu'da kurulması planlanan nükleer santral için gerçekleştirilen üç ihale süreci de yarım kaldı. 1 Mart 2000'de Akkuyu'da nükleer santral yapılmasına onay veren Bakanlar Kurulu, Akkuyu halkının ve çevre örgütlerinin yoğun tepkisiyle karşılaşan nükleer santral ihalesini 24 Temmuz 2001 tarihinde "ekonomik gerekçeler"i öne sürerek iptal etti.
Akkuyu'da yapılması planlanan nükleer santral çevresindeki köy muhtarları, öğretmenler ve onlarla kenetlenen köylüler ile birlikte çevreci kuruluşların oluşturduğu, meslek odaları, akademisyenler , duyarlı gazetecilerin geliştirdiği geniş ve yaygın bir muhalefetin çabasıyla durduruldu.
Akkuyu Nükleer Santralı'nın yapımına karşı alanda süre giden mücadelenin yanı sıra teorik düzeyde de karşı çıkıldı. Kamuoyunun önüne pek çok bilimsel belge konuldu. Halka açıklanan inandırıcı kanıtlarla ortaya koyulan gerçekler şunlardı:
* Nükleer santralin yapımı ve işletilmesi pahalıdır. Santralin çalışması için gereken uranyum, ithal edilecek, dışa bağımlı bir enerji ekonomisi hayata geçirilecektir.
* Akkuyu'nun 150 kilometre ötesinden Ecemiş fay hattı geçiyor. Deprem sonucunda santralde gerçekleşecek bir kaza ikinci bir Çernobil faciasına neden olur.
*Nükleer enerji, Avrupa ve Amerika'da denenmiş, ancak çevreye ve insan sağlığına verdiği zararlar açıkça görülerek kapatılmalarına karar verilmiştir.
*Nükleer santralin yapımı çok uzun bir zaman almaktadır ve Türkiye'nin acil enerji ihtiyacının ancak çok küçük bir bölümünü karşılayacaktır.
*Türkiye'deki hammadde kaynakları mevcut santrallerle bile on yıllarca enerji ihtiyacını karşılar.
Akkuyu'da planlanan nükleer santral projesinin iptal edilmesi için Akkuyu Çevre ve Doğayı Koruma Derneği, Çevre İçin Hekimler Derneği, Doğu Akdeniz Çevre Koruma Derneği (DAÇAD), Greenpeace ve bir çok sivil toplum örgütü birlikte muhalefet ettiler.
Yatağan'da termik başkaldırı
Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy'de (Gökova) bulunan üç santral yıllardır kömürün yakılmasıyla oluşan ve insan sağlığını tehdit eden kükürt dioksit içeren gazı bacalarla havaya boşaltıyor. Bölgede her biri 210 megavat elektrik üreten sekiz elektrik üretim ünitesinden 3'ü Yatağan, 2'si Yeniköy, 3'ü ise Gökova'da bulunuyor.
1981'de Muğla'nın Yatağan ilçesinde kurulan Yatağan Termik Santrali, 1987'de kurulan Yeniköy Termik Santrali ve 1994'te kurulan Kemerköy(Gökova) Termik Santrali, yıllardır boşalttıkları gazlarla bitki örtüsüne zarar veriyor. Çam ağaçları sararıyor. Zeytinler kuruyor. Tütün üretimi gün geçtikçe azalıyor. Rüzgarlı olmayan günlerin ardından, boşaltılan gazların dağılamaması nedeniyle inversiyon(gaz çökmesi) yaşanıyor. Bu günlerde Yatağan ve çevresinde sık sık hava kirliliği alarmı veriliyor.
Mahkemeler kapattı, bakanlar açtı
Yatağan, Kemerköy ve Gökova santralleri, mahkemelerin verdiği kapatma karşına karşın, Bakanlar Kurulu kararıyla çalışmaya devam ediyor. Aydın 1. İdare Mahkemesi'nin Yatağan ve Kemerköy santrali için, Danıştay'ın ise Gökova santrali için verdiği kapatma kararına karşın, her üçü de, Bakanlar Kurulu'nun 11 Eylül 1996'da mahkeme kararını çiğneyerek aldığı kararla, elektrik üretimine devam ediyor.
Gökova körfezinin kıyısında bulunan 300 metre bacalı Kemerköy Termik Santralı için eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, muhalefet lideri olduğu dönemde "burası çevre müzesi olacak, santral olarak çalıştırmayacağız" sözü verdikten sonra iktidara gelince tesisi çalıştırmıştı.
Türkiye Enerji, Su ve Gaz İşçileri Sendikası'nın (TES-İŞ)3 santralde çalışan toplam 2000 çalışanı var. TES-İŞ Yatağan İşyeri Baştemsilcisi Kemal Özcan, Yatağan Termik Santralının 20 yıl önce kurulduğunu ancak, kükürt dioksitli gaz etkisinin yok edilmesi için gereken filtrelerin üç ay önce getirildiğini belirterek, "Şimdi filtrelerle deneme çalışmaları yapılıyor, ancak henüz sağlıklı çalışmıyor. Çalışıp çalışmayacağını da bilemiyoruz. Keşke 20 yıl önce, santral ilk kurulduğunda bu filtreleri getirselerdi de bu kadar zarar görmeseydik" diyor.
İşçilerin sağlığı tehdit altında
Sendikalarına bağlı 2000 işçinin altı ayda bir sağlık kontrolünden geçtiğini belirten Özcan, Sağlık İl Müdürlüğü ya da üniversitelerde işçilerde oluşan sağlık sorunlarına ilişkin bir bilgi olmadığını belirtiyor. Özcan, "Ama biz 6 ayda bir yapılan sağlık taramalarından anlıyoruz ki, solunum yolları ve akciğer hastalıkları ile kanser burada çalışan işçilerde sıkça görülüyor" diyor.
Yatağan'da santralın zehir saçmasıyla birlikte Yatağan Çevre Koruma Derneği kuruldu. Santrale filitre takılması bu derneğin ısrarlı mücadelesi sonunda gerçekleşmişti.
Fırtına deresi mahkeme kararını bekliyor
Fırtına Deresi'nde çevre hareketi, BM Holding(Bülent - Mehmet) Enerji Yatırım ve Ticaret Anonim Şirketi'nin Rize'nin Çamlıhemşin beldesinde bulunan üç dereyi kullanarak 180 megabayt gücünde bir hidroelektrik santral projesini Enerji Bakanlığına sunmasıyla başladı.
1998 yılında Çevre Etki Değerlendirme(ÇED) yönetmeliği gereğince halkı bilgilendirme toplantısı yapıldı. Çevre Bakanlığı'nın, Santral için hazırlanan ÇED raporunu 25 Haziran 1998 tarihinde onaylaması üzerine, santralin inşasına başlanması önünde bir engel kalmadı.
Bu gelişme üzerine, Türkiye Erozyonla Mücadele ve Ağaçlandırma Vakfı(TEMA), Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKÜL), Doğal Hayatı Koruma Derneği ve Çevre Mühendisleri Odası'nın desteğiyle 305 Çamlıhemşinli 1998 yılı Ağustos ayında 17 avukatla Trabzon İdare Mahkemesine dava açtı.
Trabzon İdare Mahkemesi aynı yıl Kasım ayında ÇED raporunun iptali kararı aldı, ancak davalı taraf BM Holding'in Danıştay 6. Dairesinde açtığı temyiz davasında mahkeme iptal kararının bozulmasına, ancak hidroelektrik santrali yapımının ertelenmesine karar verdi.
Bu gelişmeler üzerine Çamlıhemşinliler Danıştay 6. Dairesine karar düzeltme davası açtılar. Çamlıhemşin Doğasını Koruma Girişimi adıyla birlikte hareket eden Çamlıhemşinliler halen bu davanın sonucunu bekliyorlar.
BM Holdinge açılan davanın avukatlarından Yakup Özokumuş, Çamlıhemşin sakinlerinin santrali istemediklerini belirterek, "Santral, Çamlıhemşin'in tüm doğal güzelliklerini yok edecektir" diyor.
Türkiye Erozyonla Mücadele ve Ağaçlandırma Vakfı TEMA Başkanı Hayrettin Karaca ve yönetim kurulu bölgede incelemeler yaptı. TEMA'ya göre, yörenin bütün doğal ve kültürel güzellikleri, ülke ihtiyacının binde 4'ünü bile karşılamayacak bir enerji üretimi için tehlikeye atılıyor.
Elli bin ağaç kesilecek
Söz konusu santralin yapımına başlanması halinde şu işlemler yapılacak:
* İnşaat sırasında yer altı tünelleri için 535 ton dinamit patlatılacak.
* Dik yamaçlarda 100 - 150 yıllık tarihi konaklar var. Bunlar dinamit patlamaları ve büyük iş makinelerinin çalışması sırasında nasıl etkileneceği bilinmiyor.
* Santral, Çamlıheşmin'in yanı başındaki dağın içine açılacak bir galeriye yapılacak. Bunun olabilmesi için dağın içine tünel açılacak. Bu tünel için de dağın kenarlarından, bu tünele doğru ulaşım tünelleri açılacak. Bunun için dağın yamacına 20 kilometreye varan en az 4 metre genişliğinde yol yapılması gerek. 50 bin ağaç kesilecek.
* İnşaat artıklarının nereye döküleceği belirsiz.
* Bütün bu faaliyet neticesinde dünyada sadece Kanada'da bazı yerlerde ve bir de Fırtına Deresi'nde yaşadığı saptanan denizalası denilen balığın soyu tükenecek. Çünkü Fırtına Deresi'nin suyu azalacak, belki de kuruyacak.
Zehirli variller hala Sinop'ta
1988 yılında Karadeniz'den geçen bir İtalyan gemisinin denize bıraktığı zehirli variller, Sinop kıyılarına vurdu. Variller, ilk önce şehir içindeki Tarım İl Müdürlüğü deposuna koyuldu. Ancak deponun bulunduğu sokaktaki ağır koku, mahalle sakinlerinde görülen sürekli kusma ve ishal nedeniyle variller bu kez de Sinop merkezinin 50 kilometre ötesindeki Soğuksu mevkiinde dağın tepesindeki bir ormana yerleştirildi.
Soğuksu bölgesinde ise köylüler varillerin etrafındaki ürünlerin yetişmemesinden şikayetçi oldular.
Bölgedeki 14 muhtar ve köylüler, Çevre Dostları Derneği'yle birlikte 2000 yılı Şubat ayında Soğuksu mevkiinde üç kilometrelik yürüyüş yaptılar. Greenpeace de bölgede zaman zaman eylemler yaparak, variller için daha güvenli bir yer bulunmasını istedi.
Çevre Dostları Derneği Başkanı Hale Özen, varillerin bulundukları yerdeki suyu, toprağı ve havayı zehirlediğini belirterek, "Soğuksu mevkiinde varillerin hemen altından içme suyu kaynakları geçiyor. Köylüler, tahlil yaptılar ve sonuçta, suyun içilebilir olmadığı belirlendi" dedi.
Beş bin ağaç devrildi
2000 yılının kış aylarında varil deposunun etrafında 5 bin köknar ağacı devrildiğini belirten Özen, "O bölge zaten hep rüzgarlıdır. O dayanıklı, köklü köknarlar rüzgarın da etkisiyle, onar-yüzer devrildi" dedi.
Köylülerin Sinop Valiliğine verdiği dilekçeler, Çevre Bakanlığı'nın varillerin kaldırılması için 150 milyar ayırdığını açıklamasıyla sonuçlandı. Köylüler, bugünlerde Bakanlığın variller için ayırdığı 150 milyarın Sinop Valiliğine ulaşmasını bekliyor.
Tunceli'de de hidroelektrik projesi
Munzur Vadisi'nde doğa, Mercan, Akyayık, Konaktepe1, Konaktepe 2, Kaletepe, Bozkaya, Palümür ve Uzun Çayır mevkilerinde yapılması planlanın sekiz adet baraj ve hidroelektrik santral projesi nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı kaşıya. "Munzur Barajlar Projesi" olarak ifade edilen Hidroelektrik santrallerinin ihalesi yapıldı.
85 kilometre uzunluğundaki Munzur Vadisi sahası, çengel boynuzlu dağ keçileri, bezuvar keçileri, ceylanlar, çatal boynuzlu geyikler ve bölgeye has ur keklikleri ve kırmızı pullu alabalıklara ev sahipliği yapıyor.
Baraj ve hidroelektrik santral projelerinin hayata geçirilmesiyle vadinin ekolojik dengesi ve yerel su kaynaklarının hareketliliği bozulacak, 84 köyün yaşam olanakları doğrudan etkilenecek.
Proje kapsamında elde edilecek barajların tümünden üretilmesi planlanan yıllık elektrik enerjisi, akarsulardan elde edilen toplam enerjinin sadece yüzde 09.7'sini oluşturuyor.
Önerilen sekiz projenin çoğunun Master Planı tamamlandı. Şu anda Uzunçayır Barajı ve Hidroelektrik Santrali inşa ediliyor.
Merkezi İstanbul'da bulunan Tunceliler Kültür ve Dayanışma Derneği, Munzur çayı üzerine yapılacak barajlara karşı çevre hareketini de örgütlüyor.(YV/NA)