Bir grup akademisyenin ve çevre aktivistinin kurduğu Politik Ekoloji Çalışma Grubu, ilk somut çalışmasıyla ekoloji mücadelesinde yeni bir güç kaynağı oluşturdu bile. Yaklaşık bir buçuk sene çalışan grup üyeleri, ilk defa Türkiye'deki ekolojik yıkımın gösterildiği Çevre Direniş Atlası'nı hazırladı. Atlasta, nükleer santrallerden, maden arama çalışmalarına, fosil ihtlaflarından endüstriyel atıklara kadar, yaşam alanlarına zarar veren tüm yıkımları ayrıntılı olarak görmek mümkün.
http://direncevre.org/ adresinde yer alan atlasta, ihtilaf listesi yer alırken, siteye üye olup, bölgenizdeki ekolojik tahribatı duyurabilirsiniz. Çevre Direniş Atlası, gezi direnişi bir anda mı ortaya çıktı sorusuna da, ekolojik yıkım envanteri ve mücadele alanlarının gösterilmesiyle bir yanıt sunuyor.
"Çevre siyasetine ve aktivizmine bir nebze de olsa katkı sağlamak istiyoruz" diyen grup üyeleriyle Çevre Direniş Atlası'nın ayrıntılarını konuştuk. Vurgulamakta fayda var, sitenin bundan sonraki gelişimi büyük ölçüde kullanıcılardan gelen taleplerle şekillenecek.
Haritada şimdilik 100 ihtilaf var
Ekolojik çevre atlasını nasıl bir yöntemle oluşturdunuz?
Yaklaşık 1,5 yıl çalıştık. Öncelikle ihtilaflarla ilgili detaylı bilgi almak için sitede yer alan formu oluşturduk. Yerel hareketlerden ve birebir mücadelenin içindeki kişilerden formu doldurmalarını rica ettik. Kimi zaman ihtilafa ilişkin yerelde şahsen araştırma yapmış arkadaşlarımız formları doldurdular. Son olarak da eldeki bilgileri ve girişleri dinamik bir haritada görsel olarak bizlere sunacak; sosyal medyada paylaşılabilir ve kullanıcıların girişleriyle beslenen, büyüyen bir yapıyı hayata geçirmeye çalıştık.
Haritayı hazırlarken ekolojik yıkımın en çok hangi bölgelerde yer aldığını gördünüz?
Şu an haritada yaklaşık 100 ihtilaf var; bunların yarıya yakını detaylı olarak raporlanmış durumda.. Şu an için dikkati çeken hususlar İstanbul ve civarında endüstriyel atık, altyapı, ulaşım ve kentsel dönüşüm ekseninde yaşanan ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nde ise HES’ler ve su yönetimi bağlantılı ihtilaflardaki yoğunluk. Fakat haritadaki girişler henüz tüm Türkiye’yi temsil edecek kadar çok sayıda değil. Bu girişlerin çoğu Politik Ekoloji Grubu olarak yakın çevremizi,kendi ağlarımızı ve haber kaynaklarını kullanarak ulaştığımız ihtilaflar. Haberdar olmadığımız çok sayıda yerel ihtilaf bulunmakta.
Bu ihtilaflardan haberdar olmamızın yolu da yerelde harekete geçenlerin bu mücadelelerini sitemize kaydetmeleri ile mümkün olacak. Girişler arttıkça ekolojik yıkımın hangi bölgelerde yoğunlaştığını da daha iyi görebileceğiz Öte yandan Türkiye’deki ekolojik yıkımı sadece bölgesel değil, konu bazlı da incelemek ve anlamak mümkün. Özellikle su, maden ve enerji öne çıkıyor.
HES'lerin elektrik üretmek amacıyla değil de ilerde yaşanacak olan su sıkıntılarına ilişkin suyun kullanım hakkının elde edilmesine yönelik olduğuna dair iddialar var. Siz ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle suya erişim bir insan hakkı, bir sosyal hak olarak görülmeli. Bu bağlamda, HES’leri gerçekten de ‘yenilenebilir’ enerji olarak düşünerek, ekosistemin kendini yenilemesine izin verecek, suyu kullanan toplulukların yaşam alanlarını tehlikeye sokmayacak, su haklarını ellerinden almayacak, tam tersine bu hakka saygı gösterecek bir şekilde ve entegre bir plan çerçevesinde yapmak gerekir. Ayrıca, yerel toplulukların HES yapımı ile ilgili süreçlerde gerçekten söz sahibi olması gerekmekte. Ancak bu şartlar altında elektrik üretme amacının sağlam bir şekilde savunulması mümkün olabilir.
"Yeni anayasanın çevre konusunda ne sunacağı önemli"
Yerellerde ( Loç vadisi, karadeniz vs..) mücadeleler bu kadar canla başla devam ederken iktidarın hukuk yoluyla da mücadele yolunu kapatmasını (son dönemde çıkartılan yasalar) neye bağlıyorsunuz? Neden iktidar bu kadar ısrarcı?
Hukuk yoluyla mücadele kullanılan tek mücadele yöntemi değil. Ancak, hukuk ayağındaki kazanımlar mücadeleler için çok önemli oldu bugüne kadar. Hukuksal mücadele hem hareketlere zaman kazandırıyor, daha iyi örgütlenmelerini sağlıyor, hem de görünürlüklerini artırıyor. Hukuk alanında kazanımlar yereldeki direnişten beslenirken bu mücadelenin ne kadar haklı olduğunu da gösterdi birçok örnekte; bu da diğer mücadelelere örnek oluyor ve güç veriyor.
Eko sistemi talan etmeyen HES var mı? |
Pek çok gelişmiş ülkeyle kıyaslandığında hem enerji verimliliği, hem de kayıp kaçak oranı bakımından Türkiye sınıfta kalmakta. HES’lerin gerçekten yenilenebilir enerji kategorisine uyacak şekilde tasarlanması, ekosistemleri ve yaşam alanlarını talan etmeyen bir planlama sonucunda gerçekleştirilmesi de bazı gelişmiş ülkelerdeki örneklerinde görebildiğimiz kadarıyla aslında mümkün. Ama tabii bu bütüncül bir yaklaşım, demokratik haklara ve insan haklarına saygılı bir siyasi ortam gerektiriyor, maalesef Türkiye’de böyle bir ortamın varlığından şu anda bahsetmek çok mümkün değil. |
Yasal değişikliklere gelince; daha önce yaşanan ekolojik tahribatın bir kısmı hukuksuz idi ve hukuk yoluyla mücadele yerel direnişlerin pek çoğunda başvurulan bir yöntemdi, ihtilafa konu olan projelerin var olan bir takım düzenleme ve koruma planlarıyla çatıştığı hukuki süreçte kanıtlanabiliyordu. Şimdi ise ekolojik tahribatı mümkün kılacak yasal çerçeveler önceden hazırlanıyor. Hükümet var olan birçok davanın hukuksal dayanağını ortadan kaldırmak amacında. İnşaat sektörü odaklı bir büyümenin ve ekonominin dinamikleri de bu tahribatın görmezden gelinmesini gerektirdiği için de ısrarcılar. Bu hususta yeni anayasanın çevre hakkı konusunda bize ne sunacağı da önemli.
Türkiye'nin enerji ihtiyacı sizce nasıl karşılanmalı?
Türkiye’nin elektrik ihtiyacında HES’lerin sahip olacağı paya dair tahminlere bakıldığında, HES’lerin toplam elektrik ihtiyacındaki payının aslında çok da büyük olmayacağını, %10 civarında seyredeceğini görmekteyiz. Oysa ki, elektrik arzının artırılması için doğaya ve toplulukların yaşam alanlarına zarar vermeden yapılabilecek pek çok iyileştirme mevcut. Örneğin, iletim ve dağıtımdaki kayıp kaçak oranlarının azaltılması büyük bir potansiyel sunuyor. Ayrıca hem binalarda, hem elektrik üretiminde enerji verimliliğinin artırılmasıyla da elektrik tüketiminin %20’si civarında tasarruf yapmak mümkün.
Rüzgar ve Güneş enerjisi alternatif enerji kaynakları olarak sunuluyor, bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Türkiye yenilenebilir enerji kaynaklarının çeşitliliği açısından zengin bir coğrafya, bu enerji türleri görece daha çevre dostu olarak düşünülebilir. Ancak onların da ihtilaflara sebep olabildiğine tanık oluyoruz, özellikle de demokratik süreçler işlemediğinde. Bizim her şeyden önce enerji talebindeki artışın dinamiklerini sorgulamamız gerekiyor. Talep artışı kimin ihtiyaçlarını karşılayacak? Nasıl bir kalkınma anlayışımız var? Rüzgar ve güneş enerjisi alternatiflerini hayata geçirirken hedeflediğimiz daha yüksek büyüme ve modernleşme yerine, daha “iyi” ve adil bir yaşam olmalı. Ancak bu şekilde rüzgar ve güneş enerjisi, çeşitli toplulukların da kararlarda söz sahibi olduğu katılımcı süreçlerle hayata geçerse gerçekten sürdürülebilir bir şekilde kullanılabilir.
"İyi yaşam için bu kadar enerjiye ihtiyaç var mı?"
Sizce bu kadar fazla enerjiye gerçekten ihtiyaç var mı yoksa suni bir elektrik ihtiyacı mı yaratılmak isteniyor?
"Hazırlamamak zamanın ruhuna aykırı olurdu" Girişim, benzer bir amaçla dünyadaki ekolojik ihtilafları haritalayan ve Boğaziçi Üniversitesi'nin de bir partneri olduğu ve AB. 7. Çerçeve Programı tarafından fonlanan EJOLT (Environmental Justice Organisations, Liabilities, and Trade – Çevresel Adalet Örgütleri, Yükümlülükler ve Ticaret (www.ejolt.org) projesini temel alıyor. 2011 yazında, dünya haritasına Türkiye’deki çevre ihtilaflarını ve yerel direnişleri yerel hareketlerin ve çevre aktivistlerinin bilgi birikiminden yararlanarak raporlamak için bir çalışma başlatmıştık. Bu çalışmayı daha uzun soluklu ve Türkiye’de yerel hareketlerin doğrudan kullanabileceği dinamik bir veritabanına dönüştürmemek zaten zamanın ruhuna aykırı olurdu. |
Enerjiye neden ihtiyaç var, kimin için ihtiyaç var? Kamu yararı için mi? Bu konularda demokratik bir sürecin işlemesi ve kararların verilmesi gerekiyor. Türkiye’nin enerji ihtiyacı, ya da daha doğru bir ifadeyle enerji açığı yok. Ürettiği enerjiyi akıllıca kullanmaya ihtiyacı var. Son yıllarda “kısa yoldan” ekonomik büyüme için devlet ve özel sektör eliyle hayata geçirilen inşaata dayalı strateji, bir yandan çevre katliamını hızlandırırken, öte tarafta Türkiye’nin enerji ithalatına bağlı cari açığını hızla artırıyor. Bu tür bir strateji ne çevresel ne de ekonomik anlamda sürdürülebilir değildir. Daha fazla çılgın proje, lüks konut projesi için daha fazla demir-çelik, daha fazla çimento üretmek gerekiyor. Bunları üretmek için daha çok enerjiye ve hammadde ithalatına ihtiyaç duyuluyor. Ekonomik büyüme kalkınma demek hiç değil; kalkınma için de tek yol AVM, lüks konut ve çılgın proje inşaatı değildir. Sorularla başladık, sorularla bitirelim. İyi yaşam nedir? İyi yaşam için bu kadar enerjiye ihtiyaç var mı? Tekrar düşünmemiz gerekiyor.
Atlas sayesinde Türkiye'deki ekolojik yıkımı görmek mümkün gerçekten. Bir benzerine de katliamları yapan şirketlere, yetkilere göndermeyi düşündünüz mü?
Site şirketler de dahil herkesin kullanımına açık. Her kullanıcının ihtilafa ilişkin kendi bakış açısını yansıtan bir form doldurması ve diğer kullanıcılar ile paylaşması mümkün. Bu anlamda zaman içinde sitenin Türkiye’de eksikliği oldukça hissedilen, farklı görüşlerin bir araya gelip sağlıklı bir şekilde tartışabileceği bir platforma evrilmesi elbette mümkün.
Son olarak sizin eklemek istedikleriniz nelerdir?
Haritayı güçlü kılan en önemli unsurun yerel hareketlerden beslenmesi olduğunu düşünüyoruz. Bu süreçten ve ortak platformdan hem akademisyenlerin hem de aktivistlerin öğreneceği çok şey var. Bu nedenle herkesi sitemizi aktif olarak kullanmaya davet ediyoruz. Dayanışmaya devam. Ana akım medyada yer bulamayan yerel hareketleri daha görünür kılmak çok önemliydi bizim için. Ayrıca bu hareketlerin çoğunun kaygıları, mücadeleleri, talepleri benzerlikler taşıyor. Buna dikkat çekmek ve dayanışmayı mümkün kılmak da önemliydi. Deneyimlerin paylaşılması ve çevre aktivistlerinin birbirinden öğrenmesi çevre hareketini şüphesiz daha güçlü kılacak. Akademisyenler ve aktivistler arasında bir köprü kurulması da dönüştürücü etki potansiyeline sahip bir çevre siyaseti için olmazsa olmaz diye düşünüyoruz. (EK/ÇT)
* Fotoğraflar: Evrim Kepenek arşivinden
Çernobil faciasının 25. yılındaki protestolardan 26 Nisan 2011 İstiklal Caddesi
Aralık mitingi, Ekolojik yıkıma karşı Kadıköy'de düzenlenen mitingden, Aralık 2011