15 Temmuz darbe girişimini, girişim için tercih edilen saati, darbe girişiminde istihbarat eksikliği olup olmadığını eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş’le konuştuk.
Darbe girişimiyle ilgili olarak mevcut veriler çerçevesinde Gülen Cemaati’nin önemli rolü olduğunu düşündüğünü ifade eden Öneş, 1970’li yıllardan itibaren Türk silahlı Kuvvetleri (TSK), Emniyet ve yargıda örgütlenen bu yapının önünün alınamamasında önemli istihbarat zaafları olduğu görüşünde.
“Demokrasi bayramı değil ama fırsat kapısı olabilir”
Öncelikle eski bir istihbaratçı olarak darbe girişimiyle ilgili görüş ve izlenimleriniz nedir?
Bu darbe olayı değişik yönlerden değerlendirilmesi gereken bir konu.
Bir defa TSK içerisinde ciddi şekilde örgütlenmiş, silahlı kuvvetler bünyesinde yaygın şekilde birbiriyle bağlantılı olarak hareket eden bir yapı söz konusu. Bu yapıda çok üst rütbeliler de bulunuyor.
Yapının, TSK içindeki bağlantısının Emniyet teşkilatı, yargı sistemi gibi bürokrasinin diğer kesimleriyle de irtibatta oluşu meseleye daha geniş bir boyut kazandırıyor.
Tabii ki cunta hareketinin demokratik sistemimizde yeni bir kesinti yaratmaması sevindirici. Ancak tehlike büyük şekilde ortadan kalkmış durumda olsa da hala risk var.
Darbenin engellenmiş olmasını ben şahsen “demokrasi bayramı” olarak görmüyorum.
Ancak bu olayı demokratik sistemin önemi bakımından, nitelikli demokratik sistemin eksiklerinin tamamlanması yönüyle ve demokratik laiklik prensibinin Türkiye için ne kadar önemli olduğunun anlaşılması bakımından ortaya çıkardığı uyarı yönünden önemli görüyorum.
Ülkenin temel meselelerinin anlaşılması açısından ve öncelikle siyasi iktidar yönünden ve muhalefet için uyarıcı olması bakımından çok önemli olduğunu, Türkiye'nin meselelerinin çözümünde yeni bir sürecin başlaması bakımından bir fırsat kapısını araladığını söylemek lazım.
Bu fırsat kapısının aralanmasının yeterince değerlendirilememesi durumunda, meselenin bir iç politika malzemesi olarak değerlendirilip, bir iktidar kavgası içinde kullanılması halinde ise bu yaşadığımız acı sürecin çok daha ağır bedellerinin olabileceğini de şimdiden tespit etmek ve vurgulamak gerekiyor.
“Bayram değil, çünkü…”
Demokrasi bayramı olarak görmüyorum dediniz. Neden?
Bugünü demokrasi bayramı olarak değil, bu tehlikeleri görerek yeni bir sürecin niteliklerini saptama dönemi olarak görüyorum.
Biz bayramı Türkiye'yi demokratikleştirdiğimiz zaman, siyasetimizi nitelikli bir yapısal konuma getirdiğimiz zaman, bu tehlikeleri ortadan kaldırabilmek için iktidarıyla muhalefetiyle demokratik asgari müştereklerde birleşebildiğimiz zaman kutlayabiliriz.
“Öngörü eksikliği ve zafiyet”
İstihbarat zaafı olduğunu düşünüyor musunuz? Uzun zamandır Gülen Cemaati'yle mücadele ettiklerini, "inlerine girdiklerini" söylüyorlar. Şimdi üst düzey binlerce isim gözaltına alındı, yüzlerce isim tutuklandı. Madem bu darbe girişimini Gülen Cemaati'nin yaptığını söylüyorlar, o zaman Gülen Cemaati bu noktalara nasıl gelmiş olabilir? Bu açıdan istihbarat zaafı görüyor musunuz?
Benim kendi pratiğim açısından Gülen Cemaati 1970'li yıllardan itibaren özellikle TSK, Emniyet ve yargıda, devlet bürokrasisinde kadrolaşıyor. Kendi eğitim kurumlarından mezun olan çocukları kendi kadrolaşma hareketi içerisinde yer alıyor.
Bu durum istihbarat tarafından devamlı izleniyor ve AKP öncesi hükümetlere de AKP hükümetlerine de servis ediliyor.
2002 yılına geldiğimiz zaman Gülen cemaati ile AKP iktidarının ortaklığı, koalisyonu ve Cumhurbaşkanı'nın da ifade ettiği gibi "Ne istediler de vermedik" söyleminin ortaya çıkardığı sonuçlar esasen Emniyet teşkilatında yapılan operasyonların görevden alınan veya dağıtılan şahıs adedinin fazlalığının ve örgütsel yapının ortaya çıkardığı sonuç her şeyi gözler önüne sermişti.
Diğer taraftan Emniyet teşkilatına paralel olarak, yargı sistemi içerisinde de ortaya çıkan örgütsel yapı zaten güncel bir konuydu ve gerek medyada, gerek siyaset platformunda tartışılagelen bir durumdu. Yine yakın süreç içerisinde TSK içinde Gülen Cemaati'nin çok ciddi bir örgütlenmeye sahip olduğu yazıldı, tartışıldı. Bunlar bilinen hususlar.
O halde böylesine bir yapının tehdit derecesinin bilinmesi ve bu gerçeğe uygun tedbirlerin alınması gerekiyordu. Bazı tedbirlerin alındığı, alınmakta olduğu, hatta askeri şura toplantısından önce bu tespitlerin yapıldığı ve askeri şurada önemli bir tasfiyenin yapılacağı da biliniyordu.
Burada meselenin bilindiği ancak böylesine bir darbe girişiminin yapılacağı konusunda bir öngörü eksikliğinin bulunduğunu söyleyebiliriz. Bu karşımıza gerek siyaseten bir öngörü eksikliği ve gerekse istihbarat açısından, güvenlik açısından erken önlem alma yönünden ciddi bir zafiyet olduğunu gösteriyor.
“Temel yapı Gülen Cemaati”
Darbe girişimini Gülen Cemaati’nin yaptığından kesin eminsiniz…
Kesinlikle... Bu tereddüt götürmez bir durum. Ancak Gülen Cemaati ile gerçekten AKP 'ye nefret boyutunda bakan bazı milliyetçi ve ulusalcı yapıların da katkı sağlamış olması mümkün. Bunların katkısının olup olmadığı ciddiyetle değerlendirilmeli.
Mahkeme sonuçlarıyla daha net göreceğiz ama gelişmeler bize temel yapının Gülen Cemaati olduğunu gösteriyor.
“Komplo teorilerine gerek yok”
Bu darbe girişiminden iktidarın haberdar olduğu ama girişimi bastırarak kendisine fayda sağlamayı amaçladığını iddia edenlerin, yaşananları “oyun” olarak nitelendirenlerin de sayısı hayli fazla…
Ben komplo teorileri üzerinden yorum yapmanın doğru olmadığı düşüncesindeyim.
Darbe girişiminin ortaya çıkardığı sonuçlar bunun bir siyasal riski üstlenme konusunun doğru olmadığını gösteriyor. Çünkü bu harekatı yapanlar, TBMM'yi bombalayarak, sivil halkın üzerine ateş açarak tanklarla ezerek ve kuvvet komutanlarını esir alma ve olumsuz muamelelerde bulunmak gibi gayri insani ve Türkiye'yi hedef alan, gerçekten değerlendirilmesi çok zor bir tehlikeyi karşımıza çıkarmıştır. O nedenle komplo teorileri üzerinde durulması doğru değildir.
Bu güne kadar böylesine bir yapının gerek TSK'de gerek Emniyet'te, gerek yargı sisteminde gerekse de bürokrasinin her kademesinde nasıl örgütlendiği, öncelikle AKP ama önceki iktidarlar döneminde de böylesi bir vasatın yaratılmasına nasıl göz yumulduğu meselesi tartışılmalı.
Bu ve benzer tehlikelerin ortadan kaldırılmasının tek yolunun nitelikli demokratikleşme, hukukun üstünlüğünün şekillendirdiği bir devlet yapısı, demokratik laiklik konusunda hiçbir şekilde taviz verilmemesi ve evrensel değereler çerçevesinde bir zihniyet oluşturma olduğunu görmemiz gerekir.
O bakımdan böylesi bir olaydan siyasi istismar yoluyla oy avcılığı, yeni bir devşirme yapma arayışı, Türkiye'yi çok daha ciddi maceralara, tehlikelere sürükler.
“Saat 22.00’yi telaşa bağlıyorum”
Daha önce saat 22.00 sularında bir darbe girişimi olmamıştı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben bunu biraz darbecilerin telaşına bağlıyorum. Gece 00.00'ı aşan zamanda daha rahat hareket edememe durumlarına bağlıyorum. (EKN)