Nazik Işık, Cumhuriyet Halk Partisi'nden (CHP) milletvekili adayı. İzmir 1. Bölgeden 11. sırada aday gösterilen Işık parlamento seçimine sayılı günler kala Uçan Süpürge'nin sorularını yanıtladı.
Kadın hareketinin içinden geliyorsunuz. Bu mirasın taşıyıcısı ve çoğaltanı olarak bugün pek çok işi üstlenen kadınlardan birisiniz. Bu birikimi siyasete nasıl aktaracaksınız?
Evet, uzun yıllardır kadın hareketi içinde yer almış bir feministim. Hâlâ da bu hareketin bir üyesiyim. CHP'de Kadın Kolları Genel Sekreteri olmadan önce, siyasette aktif yer alınca kadın kuruluşlarının yönetiminde yer almayı bıraktım. Biraz zaman, daha çok da etik açıdan öyle gerekir diye düşündüğümden. Ama çeşitli kadın kuruluşlarında üyeliklerim devam ediyor.
Kadın bakış açısı kadın kuruluşunun kapısından içeri girdiğinizde giyip çıkarken de çıkarıp askıya asıp bırakıp gittiğiniz bir şey değildir. Bu bir dünya görüşü, dünyaya bakış, dünyayı algılayış. Benim dünyaya baktığım penceremin böyle bir camı var, ışığı cinsiyet rolleri açısından ne getirdiğine bakmamı sağlayacak şekilde süzüyor.
Bu camın bileşenleri bilincim, deneyimim, bu alandaki bilgimdir. Işığın görünür kıldığı her şeye böyle bakmak ve ihtiyaç olanı, yapılması gerekeni böyle bir gözle görmemi bu sağlıyor. Bendeki yetersizse kadın kuruluşlarındaki birikim de imdadıma koşar diye güveniyorum üstelik. Hepimizin bildiği gibi bu birikim siyasette genel olarak çok eksik. Milletvekili olursam ilk doğal işlevim bu olacak diye düşünüyorum.
Kadın olmaktan kaynaklı ihtiyaçları, beklentileri, öncelikleri ve sorunları nasıl formüle edeceksiniz? Toplumsal cinsiyet konularında söyleminiz ve eyleminiz ne olacak?
Pratik olarak, Plan-Bütçe Komisyonu'nda yer alarak kaynak dağıtımına bu gözle bakmayı süreçlere katabilmekte rol oynamak istiyorum.
İkincisi; özel olarak ele alınması gereken konular var; örneğin Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu'nun adını işlevini 'fırsat'la sınırlı olmaktan çıkarmaya çalışmak gibi... Bizim CHP olarak adına "Güldünya Yasası" dediğimiz haksız tahrik ve namus cinayetleri konusuna ilişin TCK değişikliğini yapmak için çalışmak gibi...
Engelli anneleri, engelli anneler ve istihdam konularında da Meclis Araştırması Komisyonları kurdurmak ve özel çalışmalar yapmak istiyorum. Ben kadın örgütlerinin taleplerine duyarlılığımın, işbirliğine açık olmamın en büyük gücüm olacağına inanıyorum. Söylemim ve eylemimde de bu bağ açıkça kendini gösterecektir.
Türkiye'de devletin ve hükümetlerin ve hatta siyasi partilerin cinsiyet politikaları olduğuna inanıyor musunuz?
Elbette devletin de hükümetlerin de siyasi partilerin de cinsiyet politikaları var. Geliştirici, dönüştürücü, eşitlikçi, ayrımcılığı sonlandırıcı politikalar değiller diye politikaları yok diyemeyiz.
Bu konuda biz kadınları ve kadın örgütlerini nasıl ikna etmeliler? Cinsiyet eşitliğinden neden korkulduğuna, bu meselenin niçin bir türlü içselleştirilemediğine dair tespitiniz ne?
Bence devletin kadınları ve kadın örgütlerini ikna etmesinin tek bir yolu var. Beni ancak bu yolla ikna edebileceklerini bildiğim için bu yoldan söz edebilirim. O da "ne yaptıkları"dır. Çelişkili davranışlar, samimiyetsizlik ne kadar saklanabilir ki...
Cinsiyet ayrımcılığı birçok alanda üzerine çıkar, güç, imkan, kudret inşa edilmiş bir sorundur. 2001'de Medeni Kanun yenilenirken, edinilmiş mallara katılma rejiminin eski evlilikler için geçerli olmamasını sağlayan yürürlük maddesi oylandıktan sonra bazı milletvekilleri bize "mallarımı size yedirtmedim" demişti. Cinsiyet ayrımcılığından kaynaklanan mal birikiminin üzerine konma ve bu güçten vazgeçmemenin güzel bir örneğiydi bu.
Yani eşitliğin güçlendireceğini görmek mesela malın güçlendirdiğini görmek kadar kolay olmuyor her zaman. Bazen de insanlar eşitliği hiç yaşamamış oldukları için ne yapabileceklerini de bilmiyorlar. Kadın yöneticiye, doktora, hakime erkekmiş gibi hitap etmek böyle bir durum mesela.
Adım Nazik. Çok kadınsı bir isim. Yine de bana "Nazik bey" diye hitap eden çok erkekle karşılaştım, karşılaşıyorum, hem de yüzüme bakarken bile böyle söyleyebiliyorlar. Çünkü eşitsizlik, sistemin içine işlemiş, insanların kişisel çıkarlarıyla çok iç içe geçmiş, kaynaşmış bir vakıa. Onu oradan sökmek ve yerine insani olanı, eşitliği koyabilmek için sabırlı, çalışkan, ısrarlı, hiç vazgeçmeden devam eden bir güçle her gün bir şey yapmak lazım.
Aday olduğunuz İzmir'de mevcut yerel politik atmosferden oralı kadınlar memnun mu?
İzmir, elbette, Türkiye'deki genel sorunlardan nasibini alıyor. Yani şehrin genel olarak gelişmiş olması, İzmir'de yaşayan kadınların sorunsuz olması anlamına gelmiyor. Yoksulluk, işsizlik, eğitim-istihdam ilişkisinin kopmuş olması, kadına yönelik şiddet gibi sorunlar İzmir'de de sorun. Hepsi de kadınların da sorunu.
Hangi sorunları ve beklentileri sizinle paylaştılar? Not defterinizde kırmızıyla işaretlediğiniz başlıklar neler?
Alanda kadınlarla çalışırken en çok yoksulluk, işsizlik ve şiddetle ilgili sorunlarla karşılaşıyorum. Beni en çok üzen, kadınların Türkiye'nin her yerinde karşılaştığım şekilde kendileri için değil kocaları ve çocukları için iş istemeleri.
Kadınlar tek ve homojen bir kitle değiller. Kadın olmak nedeniyle ortak sorunları var, ama başka özellikleri nedeniyle de farklılaşmış sorunları.
İzmir yılda ortalama 80 bin göç alan bir kent. Göçle gelen kadınların sorunları elbette yerleşik İzmirlilerden farklı özellikler de taşıyor. Bu nedenle Partili yoldaşlarımla çeşitli kesimlere yönelik farklı projeler üzerinde çalıştık ve çalışıyoruz.
Seçilmeniz durumunda İzmirli kadınlar ve kadın örgütleri ile parlamento arasında nasıl bir köprü kuracaksınız? Öncelikleriniz neler olacak?
Milletvekillerinin Meclis'e kapanması ne mümkün ne de doğru. Ben de elbette sık sık seçim bölgemde olacak ve sorunları yerinde duyacak, çözümleri de yerelde birlikte oluşturmaya gayret edeceğim.
Sorunları ve çözümleri Meclis'te dillendirmeye, çözümler için gereken yasal destekleri Meclis'te üretmeye de önem vereceğim.
Biraz önce de vurguladığım gibi kaynak dağıtımına özel bir önem vermek istiyorum. İzmir de kaynak dağıtımından dertli bir kent: İzmirli ödediği vergilerin ancak 17'de birini geri alabiliyor, devletten İzmir'e kaynak transferinden hep İzmir zararlı çıkıyor. Bölgesel gelişmişlik farklılıklarının yol açtığı bu sorunumuzu azaltmanın İzmir'de yatırım ve iş imkânlarını genişleteceğini, refahı artıracağını elbette biliyorum.
Ayrıca, İzmir'in yeni vizyonundan ve yaratılacak yeni istihdamdan daha fazla kadının yararlanabilmesi için özel çalışmalar da gerek. Ben zaten kadınlarla ve kadın örgütleriyle çalışan biriyim, şimdi ilimin diğer sosyal taraflarıyla da daha yoğun ilişkiler içinde olacağım.
Haklı Kadın Platformu'nu oluşturan örgütlerin siyasi partilerden talebi, aday listelerinin ilk üç sırasında iki kadının bulunmasıydı. Listeler açıklandığında bu talebin yankılarını göremedik. Parti liderlerinin ve diğer karar vericilerin pozitif ayrımcılığı doğru anladıklarını düşünüyor musunuz?
11 Nisan 2011'de CHP olarak 107 kadın adayla çıktık seçim meydanına. Bu sayı, büyük kitle partileri açısından bugüne kadar gerçekleşen en yüksek aday sayısı. CHP olarak bizim için değişimin, yenilenmenin göstergelerinden biri bu.
Listelerimizde ilk üçte yer alan kadın sayısı da az değil. Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa gibi büyük illerde liste başlarında kadın adaylara yer verdik. İlk üçte yaklaşık 50 kadın yer aldı.
Benim seçim bölgem İzmir 1.Bölge. Listemizde başı çeken, Güldal Mumcu. 13 aday arasında Güldal Hanım dâhil toplam dört kadınız. Bizden iki kadın vekil kesinlikle seçilecek. Örgütümüz benim ve 12. sıradaki kadın arkadaşımın seçilebilmesi için de çalışıyor.
Siyasi partiler bu seçimde kadınları aday göstermekte bugüne kadar olduğundan çok daha yüksek bir performans gösterdiler. Ama Haklı Kadın Platformu'nun da talebi olan 50-50 pariteden çok ama çok uzakta kaldılar.
Siyasette çeşitli etkenler var. İyi niyet bunlardan sadece biri, hatta zayıf olanı. Adaylaşma/adaylaştırma süreçlerinde kadın hareketinin ne kadar gücü var, hangi mekanizmalarla ne kadar etki yapıyoruz, ya da yapamıyoruz, kadın hareketinin siyasi partilerle ilişkileri ne kadar, bu ilişkiler nerede nasıl kuruluyor, kadın hareketinden kadınların ne kadarı doğrudan siyasetin içinde, siyasette uzun erimli olmayı nasıl becerebiliriz gibi birçok soruya cevap vererek tartışmamız, konuşmamız, yapılacaklara bakmamız lazım.
Siyasete içerden bakınca talep etmenin yeterli olmadığını çok yakından bilir hale geliyor insan. Evet, siyasilerin pozitif ayrımcılığı ne kadar doğru anladığı tartışmalıdır. Evime dönmemi sağladığı için ekonomik büyümeden memnun olmam gerektiğini söyleyen, üç çocuk doğurmamı öngörerek benim yerime karar veren, hatta kadın-erkek eşitliğine inanmadığını açıkça söyleyen siyasi lider ve yöneticilerden pozitif ayrımcılığı doğru anlamalarını bekleyebilir miyiz? Bizim de çeşitlendirilmiş ilişkilerimiz ve politikalarımız olmalı.
Meclis'teki kadın oranıyla 181 ülke içinde 105. sırada olması Türkiye toplumunun eşitliğe direncini mi gösteriyor, yoksa tüm toplum adına karar veren siyasi liderlerin kadınları istememesinin bir göstergesi mi?
Bu tür soruların ya o ya bu diye bir cevabı olamaz. Biraz o, biraz bu, biraz başka şeyler... Siyasetin rant dağıtımında büyük bir yeri olmasa mesela, daha çok kadına yer açılır. Çünkü bu kadar gücü içinde barındırdığı için, siyaset erkeklerin güçlerine güç katmak için var olmak istedikleri bir alan aynı zamanda.
Bu sayısal tablo 12 Haziran'dan sonra nasıl değişecek, tahmininiz ne yönde?
13 Haziran sabahı Meclis'teki kadın sayısının bugünkünden çok daha fazla olacağından eminim. Toplamda Meclis'te yaklaşık 100 kadın vekil olacak, yani bugünkü sayı yüzde 100 artmış olacak.
Sayısal tablodaki değişim elbette önemli, ama alanlarda çeşitli siyasi partilerden kadın milletvekili adaylarının konuşmalarını dinliyorum. Meclis'te de muhafazakâr kadın vekillerin kadın sorunlarına yaklaşımlarını yıllarca gördük, izledik. Kadın örgütlerinin kaç kadın vekille ilişkisi oldu son 10 yılda? Yani sayısal değişim ne kadar değişimdir, bunu da düşünmek lazım. (SD/BB)
* Bu haberi Uçan Süpürge'den alıntıladık.