Kaynak: Open Culture
Julia Margaret Cameron, Dorothea Lange veya Diane Arbus gibi tarihe damgasını vuran kadın fotoğrafçıların birkaçının adını biliyor olsak da, kadın fotoğrafçılara dair anlatılar hak ettiği ilgiyi görmüyor.
Fotoğrafçı Dawn Oosterhoff’un yazdığı gibi, “1900’lerde İngiltere ve ABD’deki nüfus sayımı kayıtları, “7 binden fazla profesyonel kadın fotoğrafçının olduğunu ortaya koyuyor ve bu sayı yıllar içinde katlanarak artıyor.
Öncü kadın
Fotoğraf ekipmanı küçüldükçe, daha hafif ve daha taşınabilir hale geldikçe, fotoğrafçılar daha zorlu ve tehlikeli görevlerde rol almaya başladılar. Onlar arasında, geleneğin aksine dünyanın dört bir yanındaki savaş bölgelerinin ön saflarında erkeklerle birlikte çalışan öncü kadın foto muhabirler de bulunuyordu.
Eski Vogue modeli, Man Ray’in esin kaynağı, sürrealist sanatçı Lee Miller gibi savaş fotoğrafçıları, kadın askerlerin, sağlık ve destek çalışanlarının ve işçilerin önemli roller oynadığı ve kitlesel acılara ve kahramanlıklara tanıklık ettiği, savaşın çoğu insanın görmediği bir yanını gösterdiler.
Miller, Avrupa’daki yıkımı, Dachau’da vahşeti ve Hitler’in küvetini çekmeden önce, bir başka kadın savaş fotoğrafçısı Gerda Taro, İspanya İç Savaşı’nın ön saflarını belgeledi. The Guardian’daki yazısında Taro’yu “Dünyanın ilk ve en büyük savaş fotoğrafçılarından biri,” olarak tanımlıyor Giles Trent: “Brunete Muharebesi’nden sonraki kaotik geri çekilmeyi fotoğraflarken, Franco’nun askerlerinin büyük bir zafer kazanmasından kısa bir süre sonra, 27. yaş gününe birkaç gün kala öldü. Cephede savaş esnasında öldürülen ilk kadın foto muhabiri olarak kayıtlara geçti.
Taro o dönem Fransa’da bir yıldız gibi karşılanıyordu. Magnum Photos’da biyografisine şöyle yazıldı: “1 Ağustos 1937’de, Taro’nun ölümünün yasını tutmak için binlerce insan Paris sokaklarında dizildi. 26 yaşındaki Leipzigli Yahudi göçmen… sivillerin ve askerlerin acılarına tanıklık etmek için hayatını feda eden cesur bir muhabir olarak bilinirdi.
Medya onu solcu bir kahraman, faşizm karşıtı davanın şehidi ve genç kadınlar için bir rol model olarak ilan etti.” Taro, Almanya’da faşizm karşıtı broşürler dağıttığı için Naziler tarafından tutuklandıktan sonra 1933’te Fransa’ya kaçmıştı. Yeni ülkesinde mücadeleye devam etmeye kararlıydı.
Taro, başka bir Yahudi göçmen, ünlü Macar fotoğrafçı Robert Capa ile tanıştı. Capa’nın daha yeni parlamaya başladığı yıllardı. Hem iş hem de aşk ortağı olan çift, savaşın patlak vermesinden iki buçuk hafta sonra, 1936’da, Barselona’ya vardılar. Miller gibi Taro da savaş alanındaki kadınlara ilgi duyuyordu. İlk görevlerinden birinde, Katalonya Birleşik Sosyalist Partisi’nin milis kadınların plajdaki eğitimlerini belgeledi.
Taro, cepheden uzak durması konusunda uyarılmış olmasına rağmen, biyografi yazarı Jane Rogoyska, “Birlikler onu sevdi ve o vazgeçmedi” diye yazdı. Taro bunu hayatıyla ödedi ve bir kahraman olarak yaşamını yitirdi.
(EMK)