Cumartesi Anneleri/İnsanları 565. buluşmalarında Galatasaray Meydanı'nda, gözaltında öldürülmesinin 20. yılında Abdullah Canan'ı andı, Cizrelilerin cenazelerini ve yaralılarını sokaktan almak için AİHM'den tedbir kararı istemek zorunda kalmasına tepki gösterdi.
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına Cumartesi Anneleri/İnsanları'ndan Ümit Tekaydişli'nin okuduğu haftalık açıklamada “Demokratik hukuk devletinde, siyasal iktidarların bütün söylem ve eylemleri hukukun sınırları içinde kalmak zorundadır” dendi.
“Türkiye'de devleti yönetenler topluma 'hukukla bağlı devlet' anlayışını değil, karanlık dönemlerin 'kutsal devlet' anlayışını dayatıyorlar” diyen Tekaydişli şöyle devam etti:
“Kutsal devlet anlayışında insan hak ve özgürlüklerinin, hukukun üstünlüğünün yeri yoktur. Onların yerine mutlak itaat, karşı çıkmama, eleştirmeme anlayışı vardır. Bu anlayış sonucunda toplumun tüm kesimleri ağır hak ihlalleri ile karşı karşıya kalıyor. Devleti yönetenler gibi düşünmeme ve iktidarın politikalarını sorgulama hakkımızın sistematik bir saldırı altında olması bundandır.
Bu topraklarda insanların uğradığı ağır hak ihlalleri karşısında sığınacağı bir yargı sistemi yok. Yurttaşın devlet karşısında, güvenlik güçleri karşısında haklarını savunup ona iade edeceği bir kamu kurumu yok.
Cizrelilerin cenazelerini ve yaralılarını sokaktan almak için kendi ülkelerinde başvuracak merci bulamayıp AİHM'den tedbir kararı istemek zorunda kalması bu ülkenin utancıdır. Tedbir kararına rağmen Kürtlerin ölülerinin, yaralılarının hala sokakta bırakılması hepimizin utancıdır.”
Abdullah Canan cinayeti
43 yaşındaki Abdullah Canan Yüksekova'da yaşayan bir iş insanıydı. Çevresinde sevilen, sayılan biriydi.
Operasyonlarda gördüğü zararlar nedeniyle, Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduğu için tehdit ediliyordu.
17 Ocak 1996 sabahı otomobiliyle Hakkâri’ye gitmek üzere evinden ayrıldı. Yolda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındı ve Yüksekova Dağ Komando Taburu'na götürüldü.
Ailesi yerel ve ulusal tüm makamlara başvurdu. Abdullah Canan’ın gözaltına alındığı inkâr edildi.
21 Şubat 1996 günü Yüksekova-Esendere Karayolu, Güldalı Köyü, Fidanlık Mevkiindeki bir menfezin içinde saklanan cansız bedeni elleri, ayakları ve ağzı bağlı olarak bulundu.
Canan ailesi Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak, Abdullah Canan’ın öldürülmesinden sorumlu olduğu gerekçesiyle Binbaşı Yurdakul aleyhine suç duyurusunda bulundu. İdari tahkikat için Kaymakam Aydın Tetikoğlu başkanlığındaki ilçe idare kuruluna gönderilen dosya Men-i Muhakeme kararıyla kapatıldı.
Aile ilçe idare kurulu kararına karşı idare mahkemesine başvurdu. Van Askeri Savcılığı tarafından açılan soruşturmada suçun askeri bir suç olmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı verildi. Dosya Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi.
Kahraman Bilgiç, Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul ve Teğmen Nihat Yiğiter hakkında Abdullah Canan'ı tasarlayarak öldürmek suçlamasıyla Diyarbakır DGM Savcılığında soruşturma açıldı. Yüksekova taburunda görev yapan Kahraman Bilgiç savcıya verdiği ifadesinde Abdullah Canan'ın taburda işkence ile sorgulandığını, Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un talimatı ile Bölük Komutanı Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından silahla öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı.14 Nisan 1997 tarihinde görevsizlik kararı veren Diyarbakır DGM dosyayı Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdi.
Albay Kamber Oğur, Yüksekova Savcılığına başvurarak “Şubat 1996'da tabur karargâhında Abdullah Canan isimli şahsı başı sarılı vaziyette revirde gördüm.” dedi.
Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada, ailenin ve tanıkların iddiaları yeterli ve inandırıcı bulunmadı. 12 Kasım 1999 tarihinde sanıklar hakkında beraat kararı verildi. Yargıtay 1. Ceza Dairesi de bu kararı onadı.
Yerel mahkemenin “İddiaları araştırmaya isteği olmadığı ” kaydını düşen AİHM, “Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere, Abdullah Canan'ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır." tespitinde bulundu. Türkiye’nin yaklaşımını şaşkınlık verici bularak oy birliğiyle mahkûmiyetine karar verdi. (EA)