Türkiye, Çocuk Hakları Sözleşmesine (ÇHS) taraf bir ülke. Bununla beraber çocuk hakları alanında önemli açılımları sağlayabilecek bazı kanunlara sahip (Çocuk Koruma Kanunu, Denetimli Serbestlik Kanunu gibi).
ÇHS, özü itibariyle çocuğun yüksek yararı doğrultusunda, çocuğun yaşama, uygun bir ortamda büyüme, katılım ve korunma haklarını güvenceye alıyor. Türkiye ÇHS'nin 17, 29 ve 30'uncu maddelerini Lozan Antlaşmasını ve Anayasasını gerekçe göstererek çekinceli bir şekilde kabul etmişti.
ÇHS 30. madde: "Soya, dine ya da dile dayalı azınlıkların ya da yerli halkların var olduğu devletlerde, böyle bir azınlığa mensup olan ya da yerli halktan olan çocuk, ait olduğu azınlık topluluğunun diğer üyeleri ile birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamaz."
Çekincelerin ruhuyla ÇHS'nin çocuklar için öngördüğü haklar birbiriyle bağdaştırılacak gibi değil. Çocuk haklarını, kendi kültüründen yararlanma, uygulama ve dilini kullanma hakkından yoksun olarak düşünmek mümkün mü?
Bu haklar çocuğun yüksek yararı için bir gereklilik. Ama uygulamalarda ortaya çıkan manzara ve yasal düzenlemelerdeki çekinceler bunun aksinin yapılmak istendiğini göstermek istercesine korunuyor.
Bu günlerde gündemde olan "Terörle Mücadele Yasa Tasarısı" (TMYT), bu açıdan irdelenmesi gereken birçok hususu barındırıyor. İnsan haklarına aykırı uygulamaları içeren yasa tasarısı, hadi aksini yapında göreyim der gibi.
Çocuk söz konusu olunca bu durum pek yadırganacak gibi görülemeyebilir. Nasıl olsa çocuk okulda dayak yiyor, işyerinde ve pek çok yerde denileni yapmadığı için başına neler gelebileceğini görerek büyütülüyor. Tasarıda çocuklarla ilgili düzenlemelerde de bu yaklaşım seziliyor.
Ama bunu tamamıyla böyle algılamak konuyu saptırmaya neden olur. Çünkü tasarının hedefindeki çocuklar 17, 29, 30 maddelerinin çekince sebepleri olan "çekinceli çocuklar". Anlaşılan onlar, büyüklerinin kendi dillerini ve kültürlerini geliştirmeye dönük çabalarının çekincelerle engellenmelerine şimdiden alıştırılmaya çalışılıyor.
Böylece sorunlaştırılan konu büyütülmeden çözülebilecek gibi görünüyor bazılarına. Bu tasarı çalışmalarını başlatan olaylar aslında yadırganacak gibi değil.
Büyükşehirlerde ve diğer yerleşim alanlarında çocukların karıştığı politik olayları ve bazı adli olayları, boşaltılan köylerle ve yaşanan çatışmalarla ilişkilendirmemek doğru olur mu? Veya çocukların eğitimde başarısız olmalarını, belki eğitimi bırakmasını veya sokakta çalışmasını, madde kullanmasını vs. ve politik olaylara karışmasını suçlamak mı gerekir? Peki, çatışma ortamından etkilenen çocuklara, ÇHS'nin de 38, 39. maddelerinde belirttiği gibi çatışmadan etkilenmelerinden ötürü koruma, bakım ve toplumla bütünleşmeleri için hizmet sunuldu mu?
Son sorunun cevabını olumlu görebilmek için bu yönlü çabaların varlığına işaret etmek gerekir ki bu da ne yazık ki söz konusu değil. O halde anlaşılması gereken sorunun, koruyucu, önleyici ve sorunların çözümüne dönük hizmetler sunulmadan, güvenlik tedbirleriyle çözülebileceği mi? İfade farklı olabilir ama mevcut uygulamalar ve düzenlemelerle verilmek istenen mesajın bu olduğu görülüyor.
Çocuk hakları alanındaki mevcut yasal düzenlemelerle uygulama boyutu arasındaki uçurum da bu savı destekler biçimde. Çocukların durumuyla ilgili endişe yaratan durumlardan biri son günlerde gündemde olan, okullardaki şiddet olayları.
Aslında mevcut tablo daha vahim. Madde kullanımı, istismar, suça itilmenin oranları gün geçtikçe artırıyor. Bununla beraber, koruyucu, önleyici hizmetlerde iyileşme ve sosyal hizmetlerin yaygınlaştırılmasına dönük çabalar devede kulak misali.
TMYT'de dikkati çeken konulardan biri 15 yaş ve üzeri çocukların yetişkinler gibi ağır cezalara çarptırılabileceği hususu. Aslında bu tasarı hakkında kafa yoran kişilerin daha önce meclisten geçen çocuk haklarıyla ilgili kanunları ve ÇHS'yi iyice okumaları şart.
Söz konusu yasalar, ÇHS ve çocuk hakları alanındaki akademik ve uygulamadaki çalışmalar çocuğa özgü adalet sisteminin gerekliliğine vurgu yapmaktayken çıkarılmaya çalışılan tasarıyla yapılmaya çalışılan çocuk hakları ihlali. Bu hem ÇHS'ye hem de Çocuk Koruma Kanunu gibi kanunların yaklaşımına uygun düşecek bir tutum değil.
Ayrıca, tasarı kapsamında suç öngörülen fiilleri işleyen 15 üzeri yaşta olan çocuklara ağır ceza yaptırımı öngörülürken, aynı yaşlardaki çocuklar tarafından işlenen diğer suçlar için ağır ceza yaptırımının uygulanmayacağını açıklamak nasıl mümkün olabilir! Çocuklara özgü adalet sisteminin bazı çocuklar için söz konusu olamayacağı gibi bir anlam taşıyan bu husus kaygı verici.
İlk bakışta çocuğu suç işleyen zanlı olarak algılamanın suçu var eden nedenleri örtbas etmek için işe yarayabileceği düşünülebilir. Bunun sorun edilen durumun çözümüne katkı sunmayacağı açık. Sürekli büyük şehirlerdeki gasp, kapkaç olaylarından bahsediliyor ve çoğu zaman bunun doğudan göç etmiş çocuklar tarafından yapıldığı vurgulanmaya çalışılıyor.
Bu haberleri ekranlara film efektleri katarak anlatan pek çok televizyon kanalı olayın perde arkasındaki gerçekleri görmek yerine konusu doğu olan ve doyumsuz kıldığı seyircisini eğlendirmeyi amaçlayan dizilere ekranında bolca yer vermeye çalışıyor. Aynı zamanda özellikle politik protestolarda yer alan çocukları çoğu zaman hedef olarak gösteriyor, onları bu olaya sürükleyenlere sert dille uyarılar yapılıyor, ailelerinin nasıl bu çocukları ıslah edemediği hayretle karşılanıyor ve televizyon başındaki izleyicinin milliyetçi duyguları ayyuka çıkarılıyor. Yazılı basının birçok üyesi de aynı cengâverliği sütunlarında göstermeye gayret gösteriyor.
Kendi isteğiyle elinde olan bazı imkânları geride bırakıp büyük şehirlerde yaşama hevesini bir türlü dindiremediği için insanların göç ettiğini düşünen pek çok duyarlı vatandaş, göç eden insanlara çoğu zaman şehrin dokusuna zarar verdikleri için tepkili olabiliyor.
Zaten birçoğumuz köylerin yakılmasını, dış mihrakların oyununa gelinmesini onlardan ayrı düşünemeyiz. Çocukları da onlardan ayrı düşünmek olmaz! Onlar şimdiden haylazlıklara başladılar zaten!
Son günlerde çocuk haklarıyla ilgili büyük hak ihlalleri Diyarbakır'da meydana gelen olaylarda yaşandı. Diyarbakır'da meydana gelen ve Türkiye'nin geneline yayılan olaylarda 203 çocuk gözaltına alındı. Olaylar sırasında kolluk kuvvetlerinin aşırı güç kullanması ve silah kullanmakta çekince görmemesi 10 kişinin ölmesine ve yüzlerce kişinin yaralanmasına sebebiyet verdi.
Kötü muamele ve işkence haylazlıkları terbiye etmek, sıradan çıkanları hizaya sokmak için büyüklere uygulandığı gibi çocuklar da bu dersten mahrum bırakılmadı. Ortada TMYT bile yokken yapılan bunca hak ihlalini nasıl okumak lazım!
Acaba mevcut yasal düzenlemeler yetersiz kalıp, kolluk kuvvetlerinin elini kolunu mu bağlıyor! Kolluk kuvvetlerinin çaresiz kalmadığını ve TMYT olmadan da uygun gördükleri çözümleri uygulamaya sokacaklarını görmüşken çıkacak olan TMYT'yi bunun için daha uygun bir zemin ve yasal kovuşturmalara uğramayı önleyici bir engel olarak görmekte fayda var. Söz konusu olaylar insan haklarının geleceği açısından endişe verici olduğu gibi, çocuk hakları için de kaygı verici.
Çocuk hakları ve insan hakları açısından büyük bir kayıp ve ihlal anlamına gelebilecek TMYT, geriye doğru bir gidişin ve güvenlik tedbirlerine odaklı yaklaşımlarda ısrarın olduğunu gösteriyor.
Üzerinde durulması gereken, çocuk hakları alanında iyileştirme için çekinceli maddelerin gözden geçirilip, çekincelerin kaldırılmasına dönük çabaların olması ve ÇHS'nin uygulanmasındaki sorunların giderilmesi olması gerekirken yapılanlar ve yapılmaya çalışılanlar güvenlik tedbiri boyutunu aşamıyor.
Kemikleri şekillenen çocukların içindeki öfkenin sebeplerine odaklanmak ve bunun iyileştirilmesi için gerekli çalışmalar yapmak nedense gündemde değil. Çocuklar için baz alınması gereken temel ilke "çocuğun yüksek yararı"dır. Bunun dışındaki bütün çaba ve uygulamalar çocuk haklarının ihlaline dönük çabalar olarak ele alınmalı. (SA/KÖ)
* Senar Ataman Sosyal Çalışmacı.