Bu sefer işin müzikal yanına bakalım. Rufus Wainwright, CocoRosie, Devendra Banhart, Joanna Newsom, Joan As Police Woman gibi Amerika'nın ve Kanada'nın çeşitli yerlerinden gelip yolları New York'ta kesişen isimleri çengel bulmaca formülüyle karelerin içine yerleştirince manzara biraz olsun aydınlanıyor.
Küçük diyebileceğimiz bir çevrenin mensubu olan bu müzisyenler topluluğu, bulmaca sonucunda çıkan şifrenin, yani Jeff Buckley'in ardılları bir anlamda.
Belki Jeff Buckley 1997'de esrarengiz bir şekilde hayata veda etmeseydi, bugün bütün dünya 90'lar deyince sadece Seattle'ı ve grunge'ı konuşuyor olmazdı, biraz bu ruhani topluluktan da bahsediyor olurdu.
İngiltere-New York
Paye geç geldi, nasip 2000'lereymiş. Caz Festivali iki yıldır bu yola baş koyan müzisyenleri ağırladığı bölüme tam da yerini bulan bir ifade kullanarak "yeni ozanlar" adını veriyor.
Aslında müzikleri pek benzeşmese de, dünyaya bakışları ve varoluşları örtüşen, aralarında sıkı fıkı bir ruh kardeşliği bulunan bu topluluğun mensuplarından biri, Antony And The Johnsons karşımızda.
Gelişini Tom Waits'inki gibi bir yılan hikâyesine çevirmeden, uzun etmeden İstanbul'a düşürdü yolunu, hem de ne düşürmek. Antony Hegarty'nin Nina Simone, Jeff Buckley ve Bryan Ferry'ninkine benzetilen ve gönül tellerini tir tir titreten sesini görkemli Şan Tiyatrosu'nda dinleyeceğiz.
Tiyatrolar, kabareler Antony Hegarty'nin evi gibi. İngiltere'nin güneyinde doğduktan sonra ailesiyle önce Amsterdam'a oradan da Kaliforniya'ya giden Antony nihayet 1990 yılında 19 yaşındayken New York'a göçmüş.
Lou Reed, Boy George, Black Lips...
Burada "punk kadınlarının ve kraliçelerinin anarşik kolektifi" diye tanımladığı Black Lips kabaresini kurmuş ve yavaş yavaş yeni ozanlar ruhani topluluğunun bir üyesi haline gelmiş. 1998 yılında Black Lips'ten ayrılıp kendini şarkı söylemeye adayan Antony elbette ki kabare ruhunu sahnesine taşıyor.
Lou Reed'e geri vokal yaptığı dönemde yıldızı iyiden iyiye parlayan Antony'nin esin perileri arasında tiyatroculuk yaptığı dönemde sahneyi paylaştığı ve kendisine "You Are My Sister" şarkısını adadığı kız kardeşi Boy George ve alt kültürlere açılan kapısı saydığı Marc Almond yer alıyorlar.
Cinsiyet ötesi kimliğinin oluştuğu çocukluk ve ergenlik döneminde, etrafta kendisi gibi makyaj yapan arkadaşının pek bulunmadığı zamanlarda bu iki isimden cesaret aldığını söylüyor.
"Bazen şöyle bir hayal kuruyorum; bir aile en ufak çocuğunun, dokuz yaşındayken ibne olduğunu fark ediyor ve çok seviniyor, çünkü aileye, hayata dair başka bir bakış açısı, başka bir duyarlılık kazandıracak diye. Bu fikri toplumun tamamına yaymak isterdim."
Antony'nin bu radikalliği muhayyilesindeki naiflikten kuvvet alıyor. Başka bir dünyanın kısa zamanda mümkün olmayacağını bilse de hayal kurmaktan vazgeçmiyor.
Nihayet...
Antony And The Johnsons kendi halinde bir topluluk olarak kalmazdı, kalamazdı, ama 2005 yılında ikinci albümleri "I Am A Bird Now" ile aldıkları Mercury Ödülü grubun adını dünyanın dört bir yanına duyurdu.
Antony, sesinin derinliklerini en son Björk'ün albümü Volta'da açtı, iki şarkıda enfes bir düet yapıyorlar. Nihayet sıra bize de geldi.
Nefeslerimizi tuttuk 8 Temmuz akşamı Şan Tiyatrosu'nda Antony And The Johnsons'ın şanını yürütmesini bekliyoruz. Barselona'daki konserinde salondaki herkesin avazı çıktığı kadar kendi adını bağırmasını istemişti; Ali, Carmen, Pablo, Nicola sesleri yeri göğü sarsmıştı.
Belki de bu sefer herkesin hayalini kurduğu şeyi bağırmasını ister, Şan Tiyatrosu rengârenk bir çığlıkla inler.(ÇÖ/EÜ)
* Konser hakkında bilgi ve bilet için: www.iksv.org